Teknik puanlar tamam da, ya artistikler?…
17 TEMMUZ 2010
İlk hamle AK Parti’den, dersek yalan olmaz… “Evet demek için 40 neden” kitapçığı da, Başbakan’ın dünkü İl Başkanları Toplantısındaki konuşması da ‘teknik hareketlere’ puan yazar…
Kılıçdaroğlu’nun “Hayırda hayır vardır” çıkışı da fena değildi. Hele de Başbakan’la görüşerek sergilenen medeni tavır üzerine dirayetle sürdürülen ‘hayır’ stratejisi de bu kez CHP hanesine ‘teknik hareketler’de anlamlı puanlar yazmıştı…
Dedik ya her iki taraf ‘teknik hareketler’de çok iyiler…
Pekiyi ya artistik hareketler?..
Biliyorsunuz teknik hareketler, olmazsa olmazlar… Artistikler ise esas başarıyı getiren insanı zafere götüren puanların tümüdür…
Teknik hareketlerde AK Parti’nin büyük avantajı var. Gün gibi aşikâr… 12 Eylül Anayasası’nın ülke gerçeklerine uymayan yapısını savunmak hayli zor iş… Özelleştirmeye set çeken yasal ancak bir o kadar da siyasi amaçla kullanılan ‘güvenlik duvarı’ gibi ‘iptal’ kararlarını savunmak, gelecek tasarımına biraz kafa yoran birinin anlayıp kabullenebileceği bir şey değil… O 40 nedenin pek çoğunun altına imza atmamak olası değil…
Dedik ya bunlar ‘teknik puanlar’… Ancak sadece teknik puanlarla %50’nin üstüne çıkmak olası değil…
Artistik alanda ise CHP şanslı… Referandum kampanyasını, AK Parti’nin kamuoyu nezdindeki hesap verme ve kendi kadrolarına ‘ince ayar verme’ şansını yakalamayı hesapladıkları bir sürece, iktidar partisinin güven oylamasına dönüştürmeyi başarırlarsa, CHP’nin 50’nin üstüne çıkması işten bile değil…
Tabii ki artistik alanda AK Parti’nin özellikle bizim ve bizden bir sonraki kuşağın 1980’lerde çektikleri ve bir türlü unutamadıkları acılarını hatırlatması, ‘Evet’ oylarını artırmasını sağlayacaktır… Şimdiden bir dengine getirip şu müthiş diziyi (Bu Kalp Seni Unutur mu?) bir de o uzun metraj filmi (Zincirbozan) TV kanallarından birinde gösterseler bile yetebilir…
Tekrar başa dönersek… Olayı teknik ve artistik boyutuyla izlemekte yarar var. Bu çerçeveden bakılınca da AK Parti kitabı teknik anlamda ‘tamamdır’… Ancak bizim ‘verbal’ (konuşan), ‘visual’ (görerek anlayan) bir toplum olduğumuz da unutulmamalı tabii… “Kaç kişi okur o kitabı canım?” diye düşünüp olumlu ya da olumsuz yönde hislenmenin bir alemi yoktur; ancak artistik yaklaşımları ‘yaratıcı’ bir şekilde ortaya koymak tek çıkış yoludur…
Fazla olan yanlıştır
Ümit Hanım, Başbakanı ziyaretinin ardından Anayasa değişikliği paketiyle ilgili olarak dedi ki:
“TÜSİAD olarak önerilerimizin bir kısmı pakette var, bir kısmı yok. Hayırlı olsun. Önemli olan seçim döneminde Türkiye’nin yepyeni sivil anayasaya kavuşması”
Sayın Boyner, çok net ve herkesin rahatlıkla anlayabileceği bu açık seçik ifadenin hemen ardından “Siyasi duruşumuz yok, biz sivil toplum örgütüyüz” demese; ben bu yazıyı katiyen yazmayacağım.
“Fazla olan yanlıştır” der dururuz. Bu ilke, birbirine çarpan etkisi yapması muhtemel olan iletişim öğelerini genetik mutasyona uğratacak olan o “fazlalığa” işaret eden muhteşem bir turnusol kağıdıdır. Amacınız, mesajınızı çarparak çoğaltmaksa, işte o mutasyona uğratma yeteneğine sahip “fazlalık” öğesi sayesinde mesajınız, bölen etkisine maruz kalıp, unufak oluverir.. Mesleki deformasyon olmalı; yeterli olanın dozu nerede aşılırsa gözümüze batıyor. Hele ki, bu “fazlalık” ülkemizin en önemli çıkar grubu olarak bir “racon ve mükemmelliyet” merkezi olması gereken TÜSİAD’ın liderinin ağzından çıkıyorsa...
TÜSİAD’ın siyasi duruşunun olmadığına kim inanır? Ayrıca elbette ki bir çıkar ve baskı grubu olarak TÜSİAD’ın bir siyasi duruşunun olması gerekir. Nerede duracağını, ne zaman öne çıkacağını bilen bir siyasi duruş...
Kılıçdaroğlu’nun “Hayırda hayır vardır” çıkışı da fena değildi. Hele de Başbakan’la görüşerek sergilenen medeni tavır üzerine dirayetle sürdürülen ‘hayır’ stratejisi de bu kez CHP hanesine ‘teknik hareketler’de anlamlı puanlar yazmıştı…
Dedik ya her iki taraf ‘teknik hareketler’de çok iyiler…
Pekiyi ya artistik hareketler?..
Biliyorsunuz teknik hareketler, olmazsa olmazlar… Artistikler ise esas başarıyı getiren insanı zafere götüren puanların tümüdür…
Teknik hareketlerde AK Parti’nin büyük avantajı var. Gün gibi aşikâr… 12 Eylül Anayasası’nın ülke gerçeklerine uymayan yapısını savunmak hayli zor iş… Özelleştirmeye set çeken yasal ancak bir o kadar da siyasi amaçla kullanılan ‘güvenlik duvarı’ gibi ‘iptal’ kararlarını savunmak, gelecek tasarımına biraz kafa yoran birinin anlayıp kabullenebileceği bir şey değil… O 40 nedenin pek çoğunun altına imza atmamak olası değil…
Dedik ya bunlar ‘teknik puanlar’… Ancak sadece teknik puanlarla %50’nin üstüne çıkmak olası değil…
Artistik alanda ise CHP şanslı… Referandum kampanyasını, AK Parti’nin kamuoyu nezdindeki hesap verme ve kendi kadrolarına ‘ince ayar verme’ şansını yakalamayı hesapladıkları bir sürece, iktidar partisinin güven oylamasına dönüştürmeyi başarırlarsa, CHP’nin 50’nin üstüne çıkması işten bile değil…
Tabii ki artistik alanda AK Parti’nin özellikle bizim ve bizden bir sonraki kuşağın 1980’lerde çektikleri ve bir türlü unutamadıkları acılarını hatırlatması, ‘Evet’ oylarını artırmasını sağlayacaktır… Şimdiden bir dengine getirip şu müthiş diziyi (Bu Kalp Seni Unutur mu?) bir de o uzun metraj filmi (Zincirbozan) TV kanallarından birinde gösterseler bile yetebilir…
Tekrar başa dönersek… Olayı teknik ve artistik boyutuyla izlemekte yarar var. Bu çerçeveden bakılınca da AK Parti kitabı teknik anlamda ‘tamamdır’… Ancak bizim ‘verbal’ (konuşan), ‘visual’ (görerek anlayan) bir toplum olduğumuz da unutulmamalı tabii… “Kaç kişi okur o kitabı canım?” diye düşünüp olumlu ya da olumsuz yönde hislenmenin bir alemi yoktur; ancak artistik yaklaşımları ‘yaratıcı’ bir şekilde ortaya koymak tek çıkış yoludur…
Fazla olan yanlıştır
Ümit Hanım, Başbakanı ziyaretinin ardından Anayasa değişikliği paketiyle ilgili olarak dedi ki:
“TÜSİAD olarak önerilerimizin bir kısmı pakette var, bir kısmı yok. Hayırlı olsun. Önemli olan seçim döneminde Türkiye’nin yepyeni sivil anayasaya kavuşması”
Sayın Boyner, çok net ve herkesin rahatlıkla anlayabileceği bu açık seçik ifadenin hemen ardından “Siyasi duruşumuz yok, biz sivil toplum örgütüyüz” demese; ben bu yazıyı katiyen yazmayacağım.
“Fazla olan yanlıştır” der dururuz. Bu ilke, birbirine çarpan etkisi yapması muhtemel olan iletişim öğelerini genetik mutasyona uğratacak olan o “fazlalığa” işaret eden muhteşem bir turnusol kağıdıdır. Amacınız, mesajınızı çarparak çoğaltmaksa, işte o mutasyona uğratma yeteneğine sahip “fazlalık” öğesi sayesinde mesajınız, bölen etkisine maruz kalıp, unufak oluverir.. Mesleki deformasyon olmalı; yeterli olanın dozu nerede aşılırsa gözümüze batıyor. Hele ki, bu “fazlalık” ülkemizin en önemli çıkar grubu olarak bir “racon ve mükemmelliyet” merkezi olması gereken TÜSİAD’ın liderinin ağzından çıkıyorsa...
TÜSİAD’ın siyasi duruşunun olmadığına kim inanır? Ayrıca elbette ki bir çıkar ve baskı grubu olarak TÜSİAD’ın bir siyasi duruşunun olması gerekir. Nerede duracağını, ne zaman öne çıkacağını bilen bir siyasi duruş...