Tesco Kipa bu durumu hak etmiyor
15 Temmuz 2010 - Marketing Türkiye
Olay şu…
Bir okur mektubu alıyoruz:
“Ali abi merhaba. Ben Tesco Kipa’nın bir çalışanıyım. ‘Kriz iletişimi böyle yönetilmez’ (Eylül 2006) başlıklı yazınızı okurken bu şirketin pervasız davranışlarına söyleyecek bir iki sözü olan birileri de varmış diye çok sevinmiş ve sizi takdir etmiştim.
Demokrasinin beşiği diye nitelenen, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni imzalamış, Magna Carta Sözleşmesi’ne ev sahipliği yapmış İngiltere’den gelen Tesco’nun burada işçilerine sendika örgütlenmesi olmasın diye, yapmadığı eziyetler kalmadı.
Ancak geçen hafta çalışma ve sosyal güvenlik bakanlığından çıkan belgeyle sendika çoğunluğunun sağlandığı tespit edilmiştir. Ama Tesco Kipa işi halen yokuşa sürmekte ve itiraz hakkını kullanarak oyalama taktiğine başvuracak. Üstüne üstlük bizler iki yıldır zam dahi almadık.”
Genelde yazı konusu çıkmaz bu tür şikâyetlerden. Konuyu ilgilisine iletiriz. Varsa verilen cevabı, üretilmiş çözümleri izleriz. Sonra da konu bizim için kapanır. Bu kez de öyle yapmaya karar verdim.
Ancak Tesco Kipa’nın web sitesine erişmem mümkün olmadı. Çünkü site sürekli virüs ‘uyarısı’ veriyordu… Sonra sekmelerden birinde bir adres gözüme ilişti: [email protected]...
Hemen oraya bir e-posta attım. Durumu anlattım.
Anında yanıt geldi. İngilizce… Benim İngilizce bildiğimi var saymış olmalılar… Deniyor ki:“e-postanızın bu alıcıya ‘teslimatı’ mümkün olmamıştır. Bu e-postadaki görüşlerin TescoKipa’ya değil e-postayı yollayan göndericiye ait olduğu konusunda sizi ‘uyarırız’…”
Bu tür soğuk, itici, gayrı beşeri ‘otomatik’ notların, her türlü iletişim kuramının reddettiği bir tarz olmalarının dışında feci derecede asabımı bozduklarını bilmem belirtmeme gerek var mı?..
İş hâlâ ‘askıdaydı’ ve ‘sürüncemede’ kalmıştı…
Sonunda Google’da bir telefon buldum… 0232 398 8888… Hemen aradım… Hemen açıldı… Karşımda bir TAM… Yani Telephone Answering Machine… Bildiğiniz mekanik karşılama mesajı. Bir de kötü mü kötü İngilizce… “Santrale ulaşmak için lütfen bekleyin”…
Bekledim… Yaklaşık 15 dakika… Birkaç defa kapatıp açmayı denedim… Nafile… Çalıyor çalıyor açan yok. Tam o sırada ekranda ‘bize ulaşın sekmesine’ gözüm ilişti:”Ücretsiz Tüketici Hattımız: 0800 415 44 00”…
Hemen aradım... Karşıma nihayet aklı başında, yardım sever bir hanım çıktı. Adı Bahar’mış… Bir e-posta adresi buldu bana: [email protected]...
İki dakika sonra bu kez Şebnem Hanım aradı. Bahar hanımın adresini verdiği medya ile ilişkiler sorumlusu… Sağ olsun o da çok yardımcı oldu. Virüs nedeniyle erişilemeyen web sitesinde bulunan ve çalışmayan telefon eskiymiş. Yani, o numara artık kullanılmıyormuş… (Bana ne, diyecektim… Koskoca Teco Kipa bu durumu hak etmiyordu aslında…)
“Ama” dedim “Telefon, Tesco Kipa’ya hoş geldiniz!” diye açılıyor…
“O işlere” dedi, “Pazarlama departmanımız bakıyor. Bana bağlı değil”… Düşündüm, haklı… Süreci koyan sorumludur. Sürecin içindekiler değil ki… Dedim ki, “Şebnem Hanım, e-postayı size gönderiyorum. Alınca bana hızla geri dönerseniz; biz de sizin yorumunuzla veririz bilgiyi…”
Şebnem Hanım 5-10 dakika sonra şu e-posta mesajını gönderdi:
“Merhabalar Ali Bey, Öncelikle konu ile ilgili bizlere ulaşma nezaketiniz için çok teşekkür ederiz. Aşağıdaki e-maili inceledim. Kipa’nın son dönemdeki faaliyetlerinden özetle bahsetmek ve bu konudaki görüşümüzü aktarmak isterim.
Tesco Kipa bugün, Türkiye genelindeki 44 hipermarketi ve 74 ekspres mağazasında, 7.500'den fazla istihdam yaratmış bir şirket haline geldi. Tesco Kipa olarak, çalışanlarımıza yalnızca bir iş imkânı sunmakla kalmıyor, yaşam boyu sürecek bir kariyer planı vaat ediyoruz. Halen binlerce kişi Tesco Kipa'da uzun ve başarılı kariyerlerine devam etmektedir.
Sendikaya üye olmak, çalışanlarımızın kendi kişisel seçimidir. Şirket olarak, bu karara her zaman saygı göstermeyi sürdürüyoruz.
Farklı sorularınız veya endişeleriniz var ise, size yardımcı olmaktan mutluluk duyarız. Aşağıda iletişim bilgilerimi bulabilirsiniz. Gösterdiğiniz ilgi için tekrar teşekkür eder iyi çalışmalar dilerim. Şeyda Gümüş. Media Manager. Tesco Kipa Head Office. Tel: +90 232 398 7812”…
Bu yazıyı okuyan bir orta kademe yöneticisi ya da iş, ilişki ve iletişim yönetimi uzmanı birinin çıkarması gereken dersler şöyle sıralanabilir.
Türkçeye yatırım yapmak şart
Benim fiili yönetiminde değil, ancak yönetim kurulunda bulunduğum iletişim kuruluşlarının (danışmanlık, pr uygulama, etkinlik yönetimi, medya ilişkileri yönetimi, sağlık iletişimi, tasarım, yayıncılık ve bütün buların desteği ile ‘kâr amacı gütmeksizin’ faaliyetini sürdüren Bersay İletişim Enstitüsü) çalışanları için yeni bir ‘bireysel gelişim programı’ planlıyoruz…
Şu tespitten yola çıktık: İletişim sektöründe ‘hizmet verenlerin’ (Reklamcıların, PR’cıların, danışmanların) Türkçeleri, genel anlamda dünya görüşleri ve temel bilgileri, hem bir numaralı sosyal paydaşları olan ‘hizmet görenlerden’ (danışanlardan), hem de iki numaralı sosyal paydaşları ‘medya çalışanlarından’ daha ileride olmalı…
Bu tespite hiç kimsenin itirazı olamaz herhalde…
O zaman hemen ikinci soruyu soralım:
Mevcut durum nasıldır?
Hiç abartmadan yanıtlayalım: Gerek reklam sektöründe gerekse de PR sektöründe işin başında ve onun yakınında bulunan birkaç kişi hariç, durum tek kavramla, ‘Yürekler Acısı’dır… Medya mensupları (tabii ki en az birkaç yıl deneyimlilerini kastediyoruz, yeni başlayanları değil), hizmet görenler ve danışanlar bizimkilerin kahir çoğunluğunun çok önündedir.
Bunun en temel nedeni, insana, sektör çalışanına yatırımdaki eksikliktir. Tabii çalışanların kendi bireysel gelişim programlarını savsaklamaları da işin cabasıdır…
Türkçe, Tarih, Coğrafya, Sosyoloji, Felsefe, Psikoloji, Mantık, Antropoloji, Fizik, hatta Matematik gibi temel bilimler ve genel anlamda dünya görüşünün gelişimi için ne yapılabilir?
Şu yapılabilir.
Yetiştirilebilirse sonbaharda, olmadı yılbaşında yukarıdaki disiplinleri kapsayan bir eğitim programı başlatılabilir. En az iki sömestr sürecek ve sonunda bir sınavla diploma alınacak olan Program, grup şirket çalışanlarına zorunlu olmayabilir. Ancak bu programı tamamlayanların maaşlarına %15-20 oranında artış yapılabilir. Bu ciddi bir teşvik unsuru olacaktır. Dışarıdan bu programı ve sonundaki diplomayı alanlara ise Bersay İletişim Grubu Şirketlerinde bir işe başvurularında öncelik tanınabilir. Program, bir tür ‘kurmay mektebi’ anlayışında tasarlanabilir.
Bersay İletişim Enstitüsüne koordinasyon konusunda katma değer sağlayan hocamız Prof. Dr. Ali Murat Vural; şimdiden kolları sıvadı; gerekli eğitmen kadrosunu oluşturmaya çalışıyor… Bu konuda tüm diğer rakip şirketler de bu tür bireysel gelişimi programı yaparlarsa, hoca yardıma hazır veya dilerlerse BİE’nin programına katılabilirler…
Türkçe’ye derinlik kazandırmaya çalışan herkes, başımızın tacı…
ODTÜ Geliştirme Vakfı Özel Lisesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni Müge Canpolat Yanardağ şöyle yazmış:
“Köşenizde yayınlanan ‘Bu reklam tarihe geçebilir’ başlıklı yazınızı ilgi ve üzüntüyle okudum. Reklamcılığa yeni bir soluk getirme iddiasıyla yapılan ‘ürkünç’ reklamlar yüzünden izlediğimiz genellikle bir dilin hatta bir kültürün adım adım katledilişi… Tam da sizin dediğiniz gibi: ‘Türkçeyi Avrupa Yakası'nın Selin'i kıvamında konuşan bir kız ve 'dış ses' arasında’ gelişen diyaloglar ve öğrendiğimiz yeni kelimelerle: Sıkılganç, tatlış, krayz, tam point, tebriks, fiks tasarım...
Biz eğitimcilere ne kadar önemli bir görev düştüğünün bir kere daha farkına varıyoruz. ODTÜ Geliştirme Vakfı Okulları olarak öğrencilerimizi ülkemize yararlı gençler olarak yetiştirmeye çalışırken işin içine onları da katıyoruz. Nasıl mı?
Örneğin Dil Bayramı etkinlikleriyle… Dil Bayramı ODTÜ Geliştirme Vakfı Özel Lisesi’nde her yıl özel bir törenle kutlanıyor. 26 Eylül 2009’daki programda ODTÜ GVO Türkçe Çalıştayı’nı kurduk … İşyeri sahipleriyle işyerlerinin isimleriyle ilgili soruşturmalar (anketler) yaptık … Jülide Gülizar ve Murat Atak’ı öğretmenlerle ‘Doğru ve Etkili Türkçe Kullanımı’ konulu bir söyleşi yapmaları için okulumuza davet ettik. Bir öğrencimiz TRT İstanbul Televizyonu Film Seslendirme Yönetmeni Sayın Sema Arısoy ile ‘Türkçe Kullanımının Önemi’ üzerine bir röportaj yaptı. En son da TDK tarafından ‘güzel Türkçemize sahip çıktığımız’ için bir onurlukla (plaket) ödüllendirildik.
Başardıklarımızı ve başaramadıklarımızı da 26 Eylül 2010’daki Dil Bayramı’nda gündeme getireceğiz.”
Müge Hocalar varken Türkçenin sırtı yere gelmez…
Not: Marketing Türkiye’nin geçen sayısında İletişim Danışmanlığı Şirketleri Derneği Başkanı Cengiz Turhan’ın ‘yanıt’ diye adlandırılan yazısı yayınlandı… Kendisine teşekkür etmek gerek. Benim bu sütunlarda 4 sayıdır vurguladığım, özelikle de sektör çalışanlarını ilgilendiren hususlara Cengiz Bey ‘açıklık’ getirmiş (O yazılara derginin web sitesinden ulaşabilirsiniz). En önemlisi de İDA’nın çalışanların diledikleri zaman rakip bir ajansa gitmelerini engelleyen bir kararı olmadığını söylemiş. Ben de öyle bir şey dememiştim. Böyle bir kararı yazılı olarak almak zor iş zaten. Ben, Yönetim Kurulu üyelerinin ifadelerinden yola çıkarak, bu konunun Yönetim Kurulunda dillendirilmesinin, Bersay’ın bu konuda çalışanları özgür bırakıp, başka ajanslardan transfer yapmasının eleştirilmesinin abes olduğunu belirtmiştim. Yani ortada bir gerçek dışılık varsa, bunun müsebbibi ben değilim, Cengiz Bey’in başkanı olduğu Yönetim Kurulu’nun üyeleri… İkinci konudaki ‘ikrar’ da yerini bulmuş. İsteyenin dilediği müşteriye teklif vermesinin doğal olacağını –her ne kadar şık olmayacağı söylense de- Başkanın ağzından duymak iyi geldi. Son olarak nihayet şirketlerin bu sonbaharda denetimden geçeceklerini müjdelemiş Başkan. O kadar gecikme kadı kızında da olur, diyeceğiz biz de… Başkan denetimden geçmeyenlerin kulaklarını çekerse mesele yok… Çünkü kendilerine ve çalışanlarına yatırım yapıp uluslar arası hizmet standartlarına göre kendilerini denetletenlere karşı haksız rekabet oluşmasına Başkanın ve İDA’nın izin vermemesi gerekir… Başkan herhalde beni özlemiş. Toplantılara katılmamamdan yakınmış. Bizim grup İDA’ya iki şirketle üye. Şu anki Başkanımızı da bundan sonra Başkan olacak arkadaşları da sonuna kadar destekliyoruz. Ben yaşım icabı aktif yöneticilik işinde uzun zamandır yokum. İDA yönetim kurulunda ise hem Bersay’ın ortağı hem de Grup Yönetim Kurulu Üyesi bir arkadaşımız 128’imizi birden temsil ediyor… Başkan dilerse buyursun, her zaman bekleriz. Liseden ağabeyi olarak ağırlamakta kusur etmemeye çalışırız. Ayrıca sektöre katkımızı kapıları tüm İDA üyelerine açık Bersay İletişim Enstitüsü ile de sürdürüyoruz. Hepimizin amacı ortak, değil mi sevgili Başkan? Sektörün kalitesi ve itibarını yükseltmek!.. Yoksa tek tek şirketlerin ‘Zülfüyarı’ kurtarmaları çok zor… Bu çerçevede son yazının hayırlara vesile olacağına şüphe yok…
Bir okur mektubu alıyoruz:
“Ali abi merhaba. Ben Tesco Kipa’nın bir çalışanıyım. ‘Kriz iletişimi böyle yönetilmez’ (Eylül 2006) başlıklı yazınızı okurken bu şirketin pervasız davranışlarına söyleyecek bir iki sözü olan birileri de varmış diye çok sevinmiş ve sizi takdir etmiştim.
Demokrasinin beşiği diye nitelenen, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni imzalamış, Magna Carta Sözleşmesi’ne ev sahipliği yapmış İngiltere’den gelen Tesco’nun burada işçilerine sendika örgütlenmesi olmasın diye, yapmadığı eziyetler kalmadı.
Ancak geçen hafta çalışma ve sosyal güvenlik bakanlığından çıkan belgeyle sendika çoğunluğunun sağlandığı tespit edilmiştir. Ama Tesco Kipa işi halen yokuşa sürmekte ve itiraz hakkını kullanarak oyalama taktiğine başvuracak. Üstüne üstlük bizler iki yıldır zam dahi almadık.”
Genelde yazı konusu çıkmaz bu tür şikâyetlerden. Konuyu ilgilisine iletiriz. Varsa verilen cevabı, üretilmiş çözümleri izleriz. Sonra da konu bizim için kapanır. Bu kez de öyle yapmaya karar verdim.
Ancak Tesco Kipa’nın web sitesine erişmem mümkün olmadı. Çünkü site sürekli virüs ‘uyarısı’ veriyordu… Sonra sekmelerden birinde bir adres gözüme ilişti: [email protected]...
Hemen oraya bir e-posta attım. Durumu anlattım.
Anında yanıt geldi. İngilizce… Benim İngilizce bildiğimi var saymış olmalılar… Deniyor ki:“e-postanızın bu alıcıya ‘teslimatı’ mümkün olmamıştır. Bu e-postadaki görüşlerin TescoKipa’ya değil e-postayı yollayan göndericiye ait olduğu konusunda sizi ‘uyarırız’…”
Bu tür soğuk, itici, gayrı beşeri ‘otomatik’ notların, her türlü iletişim kuramının reddettiği bir tarz olmalarının dışında feci derecede asabımı bozduklarını bilmem belirtmeme gerek var mı?..
İş hâlâ ‘askıdaydı’ ve ‘sürüncemede’ kalmıştı…
Sonunda Google’da bir telefon buldum… 0232 398 8888… Hemen aradım… Hemen açıldı… Karşımda bir TAM… Yani Telephone Answering Machine… Bildiğiniz mekanik karşılama mesajı. Bir de kötü mü kötü İngilizce… “Santrale ulaşmak için lütfen bekleyin”…
Bekledim… Yaklaşık 15 dakika… Birkaç defa kapatıp açmayı denedim… Nafile… Çalıyor çalıyor açan yok. Tam o sırada ekranda ‘bize ulaşın sekmesine’ gözüm ilişti:”Ücretsiz Tüketici Hattımız: 0800 415 44 00”…
Hemen aradım... Karşıma nihayet aklı başında, yardım sever bir hanım çıktı. Adı Bahar’mış… Bir e-posta adresi buldu bana: [email protected]...
İki dakika sonra bu kez Şebnem Hanım aradı. Bahar hanımın adresini verdiği medya ile ilişkiler sorumlusu… Sağ olsun o da çok yardımcı oldu. Virüs nedeniyle erişilemeyen web sitesinde bulunan ve çalışmayan telefon eskiymiş. Yani, o numara artık kullanılmıyormuş… (Bana ne, diyecektim… Koskoca Teco Kipa bu durumu hak etmiyordu aslında…)
“Ama” dedim “Telefon, Tesco Kipa’ya hoş geldiniz!” diye açılıyor…
“O işlere” dedi, “Pazarlama departmanımız bakıyor. Bana bağlı değil”… Düşündüm, haklı… Süreci koyan sorumludur. Sürecin içindekiler değil ki… Dedim ki, “Şebnem Hanım, e-postayı size gönderiyorum. Alınca bana hızla geri dönerseniz; biz de sizin yorumunuzla veririz bilgiyi…”
Şebnem Hanım 5-10 dakika sonra şu e-posta mesajını gönderdi:
“Merhabalar Ali Bey, Öncelikle konu ile ilgili bizlere ulaşma nezaketiniz için çok teşekkür ederiz. Aşağıdaki e-maili inceledim. Kipa’nın son dönemdeki faaliyetlerinden özetle bahsetmek ve bu konudaki görüşümüzü aktarmak isterim.
Tesco Kipa bugün, Türkiye genelindeki 44 hipermarketi ve 74 ekspres mağazasında, 7.500'den fazla istihdam yaratmış bir şirket haline geldi. Tesco Kipa olarak, çalışanlarımıza yalnızca bir iş imkânı sunmakla kalmıyor, yaşam boyu sürecek bir kariyer planı vaat ediyoruz. Halen binlerce kişi Tesco Kipa'da uzun ve başarılı kariyerlerine devam etmektedir.
Sendikaya üye olmak, çalışanlarımızın kendi kişisel seçimidir. Şirket olarak, bu karara her zaman saygı göstermeyi sürdürüyoruz.
Farklı sorularınız veya endişeleriniz var ise, size yardımcı olmaktan mutluluk duyarız. Aşağıda iletişim bilgilerimi bulabilirsiniz. Gösterdiğiniz ilgi için tekrar teşekkür eder iyi çalışmalar dilerim. Şeyda Gümüş. Media Manager. Tesco Kipa Head Office. Tel: +90 232 398 7812”…
Bu yazıyı okuyan bir orta kademe yöneticisi ya da iş, ilişki ve iletişim yönetimi uzmanı birinin çıkarması gereken dersler şöyle sıralanabilir.
- Sinek küçük, mide bulandırır…
- Bazı yanlışlıklar ‘minör’ gibi gözükebilir; fakat ‘Eisberg’in ucu’ efektinin işaretçisi olabilirler. ‘Uç’ları değil ‘süreçleri’ geliştirip düzelterek meseleleri çözmek mümkün olabilir.
- Bir espride dile getirilen söz burada ciddiyet kazanabilir: “Büyük yangınlar küçük kıvılcımlardan çıkar.”
- Bu kuruluşta 2006 Eylül’ünden bu yana, fiziki büyüme dışında anlayış adına çok fazla bir şey değişmemiş olduğu düşünülebilir.
- Her yanlışlığın içinde ‘doğrular’ her zaman vardır. (Buradaki Bahar ve Şebnem hanımlarda olduğu gibi)…
Türkçeye yatırım yapmak şart
Benim fiili yönetiminde değil, ancak yönetim kurulunda bulunduğum iletişim kuruluşlarının (danışmanlık, pr uygulama, etkinlik yönetimi, medya ilişkileri yönetimi, sağlık iletişimi, tasarım, yayıncılık ve bütün buların desteği ile ‘kâr amacı gütmeksizin’ faaliyetini sürdüren Bersay İletişim Enstitüsü) çalışanları için yeni bir ‘bireysel gelişim programı’ planlıyoruz…
Şu tespitten yola çıktık: İletişim sektöründe ‘hizmet verenlerin’ (Reklamcıların, PR’cıların, danışmanların) Türkçeleri, genel anlamda dünya görüşleri ve temel bilgileri, hem bir numaralı sosyal paydaşları olan ‘hizmet görenlerden’ (danışanlardan), hem de iki numaralı sosyal paydaşları ‘medya çalışanlarından’ daha ileride olmalı…
Bu tespite hiç kimsenin itirazı olamaz herhalde…
O zaman hemen ikinci soruyu soralım:
Mevcut durum nasıldır?
Hiç abartmadan yanıtlayalım: Gerek reklam sektöründe gerekse de PR sektöründe işin başında ve onun yakınında bulunan birkaç kişi hariç, durum tek kavramla, ‘Yürekler Acısı’dır… Medya mensupları (tabii ki en az birkaç yıl deneyimlilerini kastediyoruz, yeni başlayanları değil), hizmet görenler ve danışanlar bizimkilerin kahir çoğunluğunun çok önündedir.
Bunun en temel nedeni, insana, sektör çalışanına yatırımdaki eksikliktir. Tabii çalışanların kendi bireysel gelişim programlarını savsaklamaları da işin cabasıdır…
Türkçe, Tarih, Coğrafya, Sosyoloji, Felsefe, Psikoloji, Mantık, Antropoloji, Fizik, hatta Matematik gibi temel bilimler ve genel anlamda dünya görüşünün gelişimi için ne yapılabilir?
Şu yapılabilir.
Yetiştirilebilirse sonbaharda, olmadı yılbaşında yukarıdaki disiplinleri kapsayan bir eğitim programı başlatılabilir. En az iki sömestr sürecek ve sonunda bir sınavla diploma alınacak olan Program, grup şirket çalışanlarına zorunlu olmayabilir. Ancak bu programı tamamlayanların maaşlarına %15-20 oranında artış yapılabilir. Bu ciddi bir teşvik unsuru olacaktır. Dışarıdan bu programı ve sonundaki diplomayı alanlara ise Bersay İletişim Grubu Şirketlerinde bir işe başvurularında öncelik tanınabilir. Program, bir tür ‘kurmay mektebi’ anlayışında tasarlanabilir.
Bersay İletişim Enstitüsüne koordinasyon konusunda katma değer sağlayan hocamız Prof. Dr. Ali Murat Vural; şimdiden kolları sıvadı; gerekli eğitmen kadrosunu oluşturmaya çalışıyor… Bu konuda tüm diğer rakip şirketler de bu tür bireysel gelişimi programı yaparlarsa, hoca yardıma hazır veya dilerlerse BİE’nin programına katılabilirler…
Türkçe’ye derinlik kazandırmaya çalışan herkes, başımızın tacı…
ODTÜ Geliştirme Vakfı Özel Lisesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni Müge Canpolat Yanardağ şöyle yazmış:
“Köşenizde yayınlanan ‘Bu reklam tarihe geçebilir’ başlıklı yazınızı ilgi ve üzüntüyle okudum. Reklamcılığa yeni bir soluk getirme iddiasıyla yapılan ‘ürkünç’ reklamlar yüzünden izlediğimiz genellikle bir dilin hatta bir kültürün adım adım katledilişi… Tam da sizin dediğiniz gibi: ‘Türkçeyi Avrupa Yakası'nın Selin'i kıvamında konuşan bir kız ve 'dış ses' arasında’ gelişen diyaloglar ve öğrendiğimiz yeni kelimelerle: Sıkılganç, tatlış, krayz, tam point, tebriks, fiks tasarım...
Biz eğitimcilere ne kadar önemli bir görev düştüğünün bir kere daha farkına varıyoruz. ODTÜ Geliştirme Vakfı Okulları olarak öğrencilerimizi ülkemize yararlı gençler olarak yetiştirmeye çalışırken işin içine onları da katıyoruz. Nasıl mı?
Örneğin Dil Bayramı etkinlikleriyle… Dil Bayramı ODTÜ Geliştirme Vakfı Özel Lisesi’nde her yıl özel bir törenle kutlanıyor. 26 Eylül 2009’daki programda ODTÜ GVO Türkçe Çalıştayı’nı kurduk … İşyeri sahipleriyle işyerlerinin isimleriyle ilgili soruşturmalar (anketler) yaptık … Jülide Gülizar ve Murat Atak’ı öğretmenlerle ‘Doğru ve Etkili Türkçe Kullanımı’ konulu bir söyleşi yapmaları için okulumuza davet ettik. Bir öğrencimiz TRT İstanbul Televizyonu Film Seslendirme Yönetmeni Sayın Sema Arısoy ile ‘Türkçe Kullanımının Önemi’ üzerine bir röportaj yaptı. En son da TDK tarafından ‘güzel Türkçemize sahip çıktığımız’ için bir onurlukla (plaket) ödüllendirildik.
Başardıklarımızı ve başaramadıklarımızı da 26 Eylül 2010’daki Dil Bayramı’nda gündeme getireceğiz.”
Müge Hocalar varken Türkçenin sırtı yere gelmez…
Not: Marketing Türkiye’nin geçen sayısında İletişim Danışmanlığı Şirketleri Derneği Başkanı Cengiz Turhan’ın ‘yanıt’ diye adlandırılan yazısı yayınlandı… Kendisine teşekkür etmek gerek. Benim bu sütunlarda 4 sayıdır vurguladığım, özelikle de sektör çalışanlarını ilgilendiren hususlara Cengiz Bey ‘açıklık’ getirmiş (O yazılara derginin web sitesinden ulaşabilirsiniz). En önemlisi de İDA’nın çalışanların diledikleri zaman rakip bir ajansa gitmelerini engelleyen bir kararı olmadığını söylemiş. Ben de öyle bir şey dememiştim. Böyle bir kararı yazılı olarak almak zor iş zaten. Ben, Yönetim Kurulu üyelerinin ifadelerinden yola çıkarak, bu konunun Yönetim Kurulunda dillendirilmesinin, Bersay’ın bu konuda çalışanları özgür bırakıp, başka ajanslardan transfer yapmasının eleştirilmesinin abes olduğunu belirtmiştim. Yani ortada bir gerçek dışılık varsa, bunun müsebbibi ben değilim, Cengiz Bey’in başkanı olduğu Yönetim Kurulu’nun üyeleri… İkinci konudaki ‘ikrar’ da yerini bulmuş. İsteyenin dilediği müşteriye teklif vermesinin doğal olacağını –her ne kadar şık olmayacağı söylense de- Başkanın ağzından duymak iyi geldi. Son olarak nihayet şirketlerin bu sonbaharda denetimden geçeceklerini müjdelemiş Başkan. O kadar gecikme kadı kızında da olur, diyeceğiz biz de… Başkan denetimden geçmeyenlerin kulaklarını çekerse mesele yok… Çünkü kendilerine ve çalışanlarına yatırım yapıp uluslar arası hizmet standartlarına göre kendilerini denetletenlere karşı haksız rekabet oluşmasına Başkanın ve İDA’nın izin vermemesi gerekir… Başkan herhalde beni özlemiş. Toplantılara katılmamamdan yakınmış. Bizim grup İDA’ya iki şirketle üye. Şu anki Başkanımızı da bundan sonra Başkan olacak arkadaşları da sonuna kadar destekliyoruz. Ben yaşım icabı aktif yöneticilik işinde uzun zamandır yokum. İDA yönetim kurulunda ise hem Bersay’ın ortağı hem de Grup Yönetim Kurulu Üyesi bir arkadaşımız 128’imizi birden temsil ediyor… Başkan dilerse buyursun, her zaman bekleriz. Liseden ağabeyi olarak ağırlamakta kusur etmemeye çalışırız. Ayrıca sektöre katkımızı kapıları tüm İDA üyelerine açık Bersay İletişim Enstitüsü ile de sürdürüyoruz. Hepimizin amacı ortak, değil mi sevgili Başkan? Sektörün kalitesi ve itibarını yükseltmek!.. Yoksa tek tek şirketlerin ‘Zülfüyarı’ kurtarmaları çok zor… Bu çerçevede son yazının hayırlara vesile olacağına şüphe yok…