Tezvirata izin vermeyelim!
27 Temmuz 2019 - Yeni Şafak
İstanbul Valisi Sayın Ali Yerlikaya hem içerik hem de biçim bakımından çok özenli bir işe başlamış. Yardımcılarıyla birlikte tek tek yayın kuruluşlarını ziyaret ederek ülkemizdeki göçmenlerle ilgili son gelişmeler hakkında basın çalışanlarını aydınlatıyor.
Bu çalışmasında, kendisine İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ergün Yolcu da eşlik ediyor. Öncelikle çalışmalarını biçim ve içerik açısından takdir ettiğimizi söylemeliyiz. Yıllardır, iletişimin uygulamalı bir sosyal bilim dalı olduğunu yazar dururuz. Pratik hayatın içinde olmayan akademisyenlerin eğittiği gençlerin, pratik hayat çalışmalarından başka bir şey olmayan iletişim konularında başarılı olmaları mümkün mü?
O nedenle, Ergün beyin bir akademisyen olarak işin içinde olmasını, Sayın Vali’nin de akademiden destek alıyor olmasını son derece olumlu bulduk. Bildiğimiz kadarıyla Ergün hoca araştırma konularında da özel sektöre hizmet veren, yöntem ve raporlama tekniklerini geliştiren bir uygulamanın içinde de bulunuyor. Keşke iletişim fakülteleri bu çalışmaları örnek alıp çoklasalar da hem öğrenciler hem de öğretim üyeleri kendilerini daha sağlıklı bir gelişme ortamı içinde bulsalar…
Sayın Vali’nin iletişimdeki boşlukları kapatmak ve böylece dezenformasyonun daha fazla yayılmasına müsaade etmemek için bizzat çalışıyor olması ise devlet ciddiyetinin bir tezahürü.
Gelelim işin özüne… Göçmenlere… Türkiye, çoğunlukla Suriye’den Sünni Müslüman nüfustan göç alsa da, aralarında öncelikli olarak Afganlar, İranlılar, Suriyeli Kürtler, Alevi Türkmenler, Çerkesler, Ezidiler ve Hristiyan grupların da bulunduğu 5 milyondan fazla kişinin oluşturduğu bir göçmen kitlesine ev sahipliği yapıyor.
Avrupa ülkelerinin kapılarını sıkı sıkıya kapattığı, insanî yardım konusunda topu taca attığı bir dönemde Türkiye, kapılarını savaştan kaçan bu insanlara açtı. Biz hiçbir zaman komşusuna sırt çeviren bir toplum olmadık. Ülkemizin belki de kendiyle en çok gurur duyması gereken işlerden biri de göçmenler konusundaki bu tutumudur.
Bu konuda tek yürek olduğumuz söylenemez maalesef. AK Parti’nin her icraatına karşı olmak gibi bir politika sürdüren CHP, göçmen politikalarına karşı çıkmayı da ihmâl etmedi.
Uzun yıllardır göç konusunda çalışan Prof. Dr. Ayhan Kaya, 2015 yılının Ekim ayında Güncel Hukuk dergisinde yayınlanan bir röportajında şöyle demiş: “Ege ve Akdeniz’de yaşanan faciaların artışındaki nedenlerden birinin … Suriye karşıtı ırkçı toplumsal iklimin varlığı olduğunu düşünüyorum. Bu toplumsal-siyasal iklimin Türkiye’de yaşayan Suriyelileri ne pahasına olursa olsun buradan uzaklaşıp AB ülkelerine gitmeye yönlendiriyor.”
Şimdi yine aynı cenahtan İstanbul’daki düzensiz (kayıtsız, kaçak) göçmenlerle ilgili başlatılan uygulama için itiraz yükseliyor. Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu, değil mi?
Sayın Vali, Yeni Şafak’a yaptığı ziyarette bu uygulamayı, düzensiz göçmenin ne demek olduğunu anlattı. Çünkü iş göçmenleri kabul edince bitmiyor. Barınmadan istihdama, sağlığa ve eğitime kadar pek çok konuyu düzenlemek zorundasınız. Bunu da kendi vatandaşlarınıza ayrıntılı bir şekilde anlatıp, onları ikna ederek, demografik yapının kontrolsüzce değişmesine müsaade etmeden yapmalısınız.
Bunlar planlama, hazırlık, mühendislik ve her şeyden önce iletişim aklı gerektiren işler… İşte hükümetin aldığı kararla yapılan bu uygulama, Türkiye’nin göç konusunda dengeli bir politika sürdürebilmesi için esas… Kayıtlı kurallı göçmenlerin ve hepimizin refahı ve selameti için yapılıyor…
Vali bey çok önemli bir konunun altını çizdi. Anladığımız şu:
Türkiye’nin onca yıl, onca maddi-manevi zahmete katlanıp, olağanüstü vicdanî bir duruş sergileyerek çağın en büyük çelişkilerinden biri olan göçmenler konusunda yaptıklarıyla elde etiği ve sonuna kadar hak ettiği itibarı ve olumlu havayı, kuralları devreye soktuğu için kırılganlığa uğratmamalı…
Avrupa kurallar konusunda bizden çok daha sert ve anlayışsız davranırken, Türkiye’nin sadece minimum düzeyde korunma kalkanlarını devreye soktuğu için tezvirata uğratılmasına izin verilmemeli.
Bunun da tek çıkar yolu olayın bir devlet politikası çerçevesinde içeride ve dışarıda layıkıyla iletişiminin yapılmasıdır.
Bu çalışmasında, kendisine İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ergün Yolcu da eşlik ediyor. Öncelikle çalışmalarını biçim ve içerik açısından takdir ettiğimizi söylemeliyiz. Yıllardır, iletişimin uygulamalı bir sosyal bilim dalı olduğunu yazar dururuz. Pratik hayatın içinde olmayan akademisyenlerin eğittiği gençlerin, pratik hayat çalışmalarından başka bir şey olmayan iletişim konularında başarılı olmaları mümkün mü?
O nedenle, Ergün beyin bir akademisyen olarak işin içinde olmasını, Sayın Vali’nin de akademiden destek alıyor olmasını son derece olumlu bulduk. Bildiğimiz kadarıyla Ergün hoca araştırma konularında da özel sektöre hizmet veren, yöntem ve raporlama tekniklerini geliştiren bir uygulamanın içinde de bulunuyor. Keşke iletişim fakülteleri bu çalışmaları örnek alıp çoklasalar da hem öğrenciler hem de öğretim üyeleri kendilerini daha sağlıklı bir gelişme ortamı içinde bulsalar…
Sayın Vali’nin iletişimdeki boşlukları kapatmak ve böylece dezenformasyonun daha fazla yayılmasına müsaade etmemek için bizzat çalışıyor olması ise devlet ciddiyetinin bir tezahürü.
Gelelim işin özüne… Göçmenlere… Türkiye, çoğunlukla Suriye’den Sünni Müslüman nüfustan göç alsa da, aralarında öncelikli olarak Afganlar, İranlılar, Suriyeli Kürtler, Alevi Türkmenler, Çerkesler, Ezidiler ve Hristiyan grupların da bulunduğu 5 milyondan fazla kişinin oluşturduğu bir göçmen kitlesine ev sahipliği yapıyor.
Avrupa ülkelerinin kapılarını sıkı sıkıya kapattığı, insanî yardım konusunda topu taca attığı bir dönemde Türkiye, kapılarını savaştan kaçan bu insanlara açtı. Biz hiçbir zaman komşusuna sırt çeviren bir toplum olmadık. Ülkemizin belki de kendiyle en çok gurur duyması gereken işlerden biri de göçmenler konusundaki bu tutumudur.
Bu konuda tek yürek olduğumuz söylenemez maalesef. AK Parti’nin her icraatına karşı olmak gibi bir politika sürdüren CHP, göçmen politikalarına karşı çıkmayı da ihmâl etmedi.
Uzun yıllardır göç konusunda çalışan Prof. Dr. Ayhan Kaya, 2015 yılının Ekim ayında Güncel Hukuk dergisinde yayınlanan bir röportajında şöyle demiş: “Ege ve Akdeniz’de yaşanan faciaların artışındaki nedenlerden birinin … Suriye karşıtı ırkçı toplumsal iklimin varlığı olduğunu düşünüyorum. Bu toplumsal-siyasal iklimin Türkiye’de yaşayan Suriyelileri ne pahasına olursa olsun buradan uzaklaşıp AB ülkelerine gitmeye yönlendiriyor.”
Şimdi yine aynı cenahtan İstanbul’daki düzensiz (kayıtsız, kaçak) göçmenlerle ilgili başlatılan uygulama için itiraz yükseliyor. Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu, değil mi?
Sayın Vali, Yeni Şafak’a yaptığı ziyarette bu uygulamayı, düzensiz göçmenin ne demek olduğunu anlattı. Çünkü iş göçmenleri kabul edince bitmiyor. Barınmadan istihdama, sağlığa ve eğitime kadar pek çok konuyu düzenlemek zorundasınız. Bunu da kendi vatandaşlarınıza ayrıntılı bir şekilde anlatıp, onları ikna ederek, demografik yapının kontrolsüzce değişmesine müsaade etmeden yapmalısınız.
Bunlar planlama, hazırlık, mühendislik ve her şeyden önce iletişim aklı gerektiren işler… İşte hükümetin aldığı kararla yapılan bu uygulama, Türkiye’nin göç konusunda dengeli bir politika sürdürebilmesi için esas… Kayıtlı kurallı göçmenlerin ve hepimizin refahı ve selameti için yapılıyor…
Vali bey çok önemli bir konunun altını çizdi. Anladığımız şu:
Türkiye’nin onca yıl, onca maddi-manevi zahmete katlanıp, olağanüstü vicdanî bir duruş sergileyerek çağın en büyük çelişkilerinden biri olan göçmenler konusunda yaptıklarıyla elde etiği ve sonuna kadar hak ettiği itibarı ve olumlu havayı, kuralları devreye soktuğu için kırılganlığa uğratmamalı…
Avrupa kurallar konusunda bizden çok daha sert ve anlayışsız davranırken, Türkiye’nin sadece minimum düzeyde korunma kalkanlarını devreye soktuğu için tezvirata uğratılmasına izin verilmemeli.
Bunun da tek çıkar yolu olayın bir devlet politikası çerçevesinde içeride ve dışarıda layıkıyla iletişiminin yapılmasıdır.