TOGG geliyor
27 Ekim 2022 - Yeni Şafak
Gelişiyle pek çok şeyi de çağrıştırdı… Batı ‘kültür emperyalizminin’ Türkiye ile ilgili ülkemiz insanı nezdinde oluşturmaya çalıştığı “Bizden adam olmaz”, “Biz hiçbir şeyi beceremeyiz”, “Adamlar yapmış abi” ezikliği yeniden yüzeye çıkıverdi…
Havacılık tarihimize ilk ciddi adımları attırmaya çalışan ve bu yüzden her türlü gadre uğratılarak başarısızlığa itilen Vecihi Hürkuş (Mutlaka izleyin: “Hürkuş: Göklerdeki Kahraman”, Yönetmen: Kudret Sabancı)…
Kafkasya’da İslam Ordusu’nun Kumandanı, Trablusgarp’ta Atatürk’ün silah arkadaşı, Millî Mücadele’nin kahramanlarından, Enver Paşa’nın kardeşi ve ülkemizin ilk millî silah fabrikasının kurucusu Nuri Killigil… 26 arkadaşıyla birlikte Sütlüce’deki o fabrikada, 2 Mart 1949 günü düzenlenen suikast sonucu hayatını kaybetmiş, cenaze töreni boş sandukayla yapılmış… Naaşının bir kısmı sonradan zar zor bulunabilmiş. Fabrikada üç büyük patlama meydana gelmiş… Sonrası toz, duman, karanlık…
Devrim arabalarının ‘komikleştirilmeye’ çalışılan trajik hikâyesi…
Neymiş?
Benzin koymayı unutmuşlar(!)
Ancak işin şu kısmından söz eden yok. İkinci araba aslanlar gibi çalışmış, dönemin Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’e kısa bir Ankara turu da attırmış… Sonrası… Devrim, kurban edilmiş… Müzeye kaldırılmış…
Gürsel de eziklik kervanına katılmış, “Batı kafasıyla araba yaptık. Fakat Doğu kafası ile de benzin koymayı unuttuk” demiş…
Devrim’den de geriye bir ‘ulusal beceriksizlik ezikliği’ kalmış neticede… Tam da planlandığı gibi… Ayrıntıları merak edenlere Tolga Örnek’in yazıp yönettiği “Devrim Arabaları” filmini ve Süleyman Âşık’ın aynı adla yayınlanan yüksek lisans tezini içeren kitabını öneririz…
Böyle örnekler bizde çok… Maalesef…
Önce sismik arama ve sondaj gemilerinin alınmasına karşı çıktılar… “Doğalgaz bulunamaz” dediler… Bulununca da “Çıkarılamaz”… Çıkarılınca da “İşletilemez” diye tutturdular… Şimdi de “Doğalgaz, 2023’ün ilk çeyreğinde mutfaklarda” açıklamasına itiraz etmekle meşguller…
“Orada ne işimiz var… Buradan çekilelim…” minvalindeki açıklamaların hepsinin ardında hep aynı duygu var… Pompalanmaya çalışılan aşağılık kompleksi… Onun da ardında küresel ticari rekabet, ekonomik yarış…
Yani “Beceremeyiz, hiç yeltenmeyelim” çıkışlarıyla, bizi paçamızdan aşağı çekmek isterken, ede ede ülkemizin rakiplerine yıllarca hizmet etmişler…
Türkiye’nin bu ‘makus talihini’ değiştireceğini işaret eden kırılımların sayısı da az değil… Millî savunma sanayindeki atılım ve küresel pazarda ciddi bir oyuncu hâline gelmemiz, Millî Enerji ve Maden Politikası ve millî bağımsızlık yolunda dış politikada atılan her türlü adım…
Ve bu stratejinin simgelerinden biri hâline gelen TOGG…
“İmkânsız” da dendi… “Ticari intihar” olacağı da söylendi… Daha geçen Mart’ta “Teknoloji üreterek, yapmanız gereken bir işi yol, köprü, hafriyat işleri gibi düşünüp, ‘Sen yap, olmadı başkası yapsın’ diyerek otomobil üretemezsiniz” de…
Ne oldu?
Türkiye’nin Otomobili Girişim Grubu’nun (TOGG) Gemlik Kampüsü, 29 Ekim’de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın katılacağı törenle açılacak ve ilk araç banttan indirilecek.
Cumhurbaşkanlığı, muhalefet liderlerini de törene davet etmiş… Kıvırmalar başladı…
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu katılmayacakmış. CHP Sözcüsü Faik Öztrak gerekçesini şöyle izah etmiş: "TOGG, bizi gururlandıran bir projedir. Bu davet şirket yönetiminden gelseydi kabul ederdik ancak Erdoğan bunu bir siyasi şova dönüştürmek istiyor. Genel Başkanımız davete icabet etmeyecek ancak en kısa zamanda TOGG’a ziyarette bulunacak.”
İYİ Parti lideri Meral Akşener’in tavrı daha yapıcı… “Önceden planlanmış bir programım var. Biz bu tür davetlere mutlaka partimizi temsil eden üst düzey bir arkadaşımızı göndeririz. Benim adıma Koray Aydın'ı görevlendirdik, o gidecek” demiş…
Muhalif medyanın tutumunu da merakla bekliyoruz…
Muhalif medya demişken…
Muhalif basının durumu yine trajikomik… 28 Ekim’de düzenlenecek Türkiye Yüzyılı tanıtım toplantısına davet edilmişler… Kara kara düşünüyorlar…
İsmail Küçükkaya, canlı yayında Akşener’e soruyor: “Gideyim mi?” O da cevap veriyor: “Bence gidin…”
Tiyatroda ellerini nereye koyacağını bilemeyen amatör oyuncular gibiler… Türkiye’nin en önemli konusu, kendilerinin bu davete icabet edip etmeyecekleri… Şu sıra onlardan daha önemli gündem yok(!)…
Meslekleri icabı ‘gündemi’ ayrıntısıyla kamuyla paylaşacaklarına, kendilerini gündem yapmaları hayli trajik…
Türkiye Yüzyılı demişken…
Logosu hazırlanmış… Gayet şık duruyor… Güzel de denebilir. Bu gibi durumlar bana bir akşam yemeğinde saatlerce sohbet etme fırsatı yakaladığım, dünyanın en büyük tasarımcılarından Ivan Chermayeff’i hatırlatır… Şöyle bir diyalog geçmişti aramızda:
- Sizce dünyanın en başarılı logosu hangisi?
- Japon bayrağı.
- Peki ikincisi?
- İsviçre bayrağı. Sizin bayrağınız da hiç fena değil.
Kendi tasarladığı Arçelik amblemini de çok beğeniyordu. Verdiği örnekler, ‘başarılı logo/amblem’ tasarımına dair yaklaşımını ortaya koyuyordu… Bu tasarımlarda önemli olan güzel ya da şık bulunmaları değil, en yalın biçimde mesajı anlatmalarıydı. Hatta kendi ifadesiyle “6 yaşındaki çocuk bir kere bakıp aynısını çizebilmeliydi”; o kadar yalın işte…
Türkiye Yüzyılı’nın logosunu şöyle anlatıyorlar: “Cumhurbaşkanlığı forsundaki görsel form ve anlamsal çerçeveden esinlenerek oluşturulan logodaki 16 yıldız kadim Türk tarihinin asli unsurlarını sembolleştirirken, tek yıldız ise ortak mirası temsil ediyor. Türkiye Yüzyılı vizyonunun küresel karakteri logonun dairesel konturu ile vurgulanırken, hilal etrafından yayılan 100 güneş ışını ise Cumhuriyet’in her 1 yılını simgeliyor. Dairesel form ve altın efektli özel renkle de dünyada Türkiye Yüzyılı’nın bir güneş gibi doğduğu ilişkisi kuruluyor.”
“En iyi logo, izah gerektirmeyen logodur…” Ivan Charmayeff
Havacılık tarihimize ilk ciddi adımları attırmaya çalışan ve bu yüzden her türlü gadre uğratılarak başarısızlığa itilen Vecihi Hürkuş (Mutlaka izleyin: “Hürkuş: Göklerdeki Kahraman”, Yönetmen: Kudret Sabancı)…
Kafkasya’da İslam Ordusu’nun Kumandanı, Trablusgarp’ta Atatürk’ün silah arkadaşı, Millî Mücadele’nin kahramanlarından, Enver Paşa’nın kardeşi ve ülkemizin ilk millî silah fabrikasının kurucusu Nuri Killigil… 26 arkadaşıyla birlikte Sütlüce’deki o fabrikada, 2 Mart 1949 günü düzenlenen suikast sonucu hayatını kaybetmiş, cenaze töreni boş sandukayla yapılmış… Naaşının bir kısmı sonradan zar zor bulunabilmiş. Fabrikada üç büyük patlama meydana gelmiş… Sonrası toz, duman, karanlık…
Devrim arabalarının ‘komikleştirilmeye’ çalışılan trajik hikâyesi…
Neymiş?
Benzin koymayı unutmuşlar(!)
Ancak işin şu kısmından söz eden yok. İkinci araba aslanlar gibi çalışmış, dönemin Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’e kısa bir Ankara turu da attırmış… Sonrası… Devrim, kurban edilmiş… Müzeye kaldırılmış…
Gürsel de eziklik kervanına katılmış, “Batı kafasıyla araba yaptık. Fakat Doğu kafası ile de benzin koymayı unuttuk” demiş…
Devrim’den de geriye bir ‘ulusal beceriksizlik ezikliği’ kalmış neticede… Tam da planlandığı gibi… Ayrıntıları merak edenlere Tolga Örnek’in yazıp yönettiği “Devrim Arabaları” filmini ve Süleyman Âşık’ın aynı adla yayınlanan yüksek lisans tezini içeren kitabını öneririz…
Böyle örnekler bizde çok… Maalesef…
Önce sismik arama ve sondaj gemilerinin alınmasına karşı çıktılar… “Doğalgaz bulunamaz” dediler… Bulununca da “Çıkarılamaz”… Çıkarılınca da “İşletilemez” diye tutturdular… Şimdi de “Doğalgaz, 2023’ün ilk çeyreğinde mutfaklarda” açıklamasına itiraz etmekle meşguller…
“Orada ne işimiz var… Buradan çekilelim…” minvalindeki açıklamaların hepsinin ardında hep aynı duygu var… Pompalanmaya çalışılan aşağılık kompleksi… Onun da ardında küresel ticari rekabet, ekonomik yarış…
Yani “Beceremeyiz, hiç yeltenmeyelim” çıkışlarıyla, bizi paçamızdan aşağı çekmek isterken, ede ede ülkemizin rakiplerine yıllarca hizmet etmişler…
Türkiye’nin bu ‘makus talihini’ değiştireceğini işaret eden kırılımların sayısı da az değil… Millî savunma sanayindeki atılım ve küresel pazarda ciddi bir oyuncu hâline gelmemiz, Millî Enerji ve Maden Politikası ve millî bağımsızlık yolunda dış politikada atılan her türlü adım…
Ve bu stratejinin simgelerinden biri hâline gelen TOGG…
“İmkânsız” da dendi… “Ticari intihar” olacağı da söylendi… Daha geçen Mart’ta “Teknoloji üreterek, yapmanız gereken bir işi yol, köprü, hafriyat işleri gibi düşünüp, ‘Sen yap, olmadı başkası yapsın’ diyerek otomobil üretemezsiniz” de…
Ne oldu?
Türkiye’nin Otomobili Girişim Grubu’nun (TOGG) Gemlik Kampüsü, 29 Ekim’de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın katılacağı törenle açılacak ve ilk araç banttan indirilecek.
Cumhurbaşkanlığı, muhalefet liderlerini de törene davet etmiş… Kıvırmalar başladı…
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu katılmayacakmış. CHP Sözcüsü Faik Öztrak gerekçesini şöyle izah etmiş: "TOGG, bizi gururlandıran bir projedir. Bu davet şirket yönetiminden gelseydi kabul ederdik ancak Erdoğan bunu bir siyasi şova dönüştürmek istiyor. Genel Başkanımız davete icabet etmeyecek ancak en kısa zamanda TOGG’a ziyarette bulunacak.”
İYİ Parti lideri Meral Akşener’in tavrı daha yapıcı… “Önceden planlanmış bir programım var. Biz bu tür davetlere mutlaka partimizi temsil eden üst düzey bir arkadaşımızı göndeririz. Benim adıma Koray Aydın'ı görevlendirdik, o gidecek” demiş…
Muhalif medyanın tutumunu da merakla bekliyoruz…
Muhalif medya demişken…
Muhalif basının durumu yine trajikomik… 28 Ekim’de düzenlenecek Türkiye Yüzyılı tanıtım toplantısına davet edilmişler… Kara kara düşünüyorlar…
İsmail Küçükkaya, canlı yayında Akşener’e soruyor: “Gideyim mi?” O da cevap veriyor: “Bence gidin…”
Tiyatroda ellerini nereye koyacağını bilemeyen amatör oyuncular gibiler… Türkiye’nin en önemli konusu, kendilerinin bu davete icabet edip etmeyecekleri… Şu sıra onlardan daha önemli gündem yok(!)…
Meslekleri icabı ‘gündemi’ ayrıntısıyla kamuyla paylaşacaklarına, kendilerini gündem yapmaları hayli trajik…
Türkiye Yüzyılı demişken…
Logosu hazırlanmış… Gayet şık duruyor… Güzel de denebilir. Bu gibi durumlar bana bir akşam yemeğinde saatlerce sohbet etme fırsatı yakaladığım, dünyanın en büyük tasarımcılarından Ivan Chermayeff’i hatırlatır… Şöyle bir diyalog geçmişti aramızda:
- Sizce dünyanın en başarılı logosu hangisi?
- Japon bayrağı.
- Peki ikincisi?
- İsviçre bayrağı. Sizin bayrağınız da hiç fena değil.
Kendi tasarladığı Arçelik amblemini de çok beğeniyordu. Verdiği örnekler, ‘başarılı logo/amblem’ tasarımına dair yaklaşımını ortaya koyuyordu… Bu tasarımlarda önemli olan güzel ya da şık bulunmaları değil, en yalın biçimde mesajı anlatmalarıydı. Hatta kendi ifadesiyle “6 yaşındaki çocuk bir kere bakıp aynısını çizebilmeliydi”; o kadar yalın işte…
Türkiye Yüzyılı’nın logosunu şöyle anlatıyorlar: “Cumhurbaşkanlığı forsundaki görsel form ve anlamsal çerçeveden esinlenerek oluşturulan logodaki 16 yıldız kadim Türk tarihinin asli unsurlarını sembolleştirirken, tek yıldız ise ortak mirası temsil ediyor. Türkiye Yüzyılı vizyonunun küresel karakteri logonun dairesel konturu ile vurgulanırken, hilal etrafından yayılan 100 güneş ışını ise Cumhuriyet’in her 1 yılını simgeliyor. Dairesel form ve altın efektli özel renkle de dünyada Türkiye Yüzyılı’nın bir güneş gibi doğduğu ilişkisi kuruluyor.”
“En iyi logo, izah gerektirmeyen logodur…” Ivan Charmayeff