Transformasyon....
11 ŞUBAT 2012
Uzun zamandır CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun bir cümlesine ilk kez tamamen katıldığımı belirtmek durumundayım. Dedi ki dün:
“Başbakan'ın bir an önce oturup bir basın toplantısı yapması lazım. Olayları halka anlatması lazım.”
Herkes konuşuyor çünkü. Çok konuşuluyor. Gereğinden fazla konuşuluyor ve kafalar karışıyor. Belki içlerinden en sağlıklı yorum olarak gazeteci Murat Yetkin’in söylediklerinin üzerinde durulabilir. 6 Ocak’ta MİT’in kuruluşunun 85. yılı nedeniyle kapılarını medyaya açtığı toplantıyla ilgili olarak yazdığı ‘MİT’te Dönüşüm’ başlıklı yazısında söylediklerinin özünü, dün CNNTürk’de de dile getirip dönüşüme vurgu yaptı.
Bu ‘değişim’ ve ‘dönüşüm’ tespitini Ocak 2003’te, AK Parti iktidarının henüz başında yapmış biri olarak, NPQ Türkiye’nin o çok özel sayısını, (‘Gelişim mi, Değişim mi, Dönüşüm mü?” kapak konulu) bir kez daha anmak isterim. 2011 kış sayısında da ‘2003’den Bugüne Bakmak’ başlıklı bir kapakla bu sayıdan geniş özetler de yapmıştık.
Henüz iktidara gelmiş olan AK Parti hükümeti ile ülkemizin nasıl bir dönemle karşı karşıya geldiğini bir “yuvarlak masa toplantısı”nda konuşmuştuk. Tarih: 14 Aralık 2002 idi. 10 yıl olmuş. 10 yıl öncesinde o gün, 2010’lar Türkiyesi’ni yani bugünleri görmeye çalışmıştık. Moderatörlüğünü yaptığım o toplantıda kimler konuğumuz olmuştu? Rahmetli Halit Refiğ, M. Kenan Tekdağ, Mehmet Ali Kılıçbay, Nesrin Nas, Cengiz Özdemir, Caner Tunaman, Namık Kemal Zeybek, Ahmet Hakan, Yavuz Gökalp Yıldız, İlter Turan...
Konuklarımıza şu soruyu sormuştum:
“2010 yılına dair bir projeksiyon yapalım. AK Parti karşıtları, ‘Bunlar 2010’a kadar tepemizde’ derken, yandaşları da ‘Allah’ın izniyle 2010’a kadar pek çok şeyi düzeltip değiştireceğiz’ diyorlar. Siz ne diyorsunuz?”
NPQ Türkiye dergisine uzun yıllar sponsorluk yapan Ciner Grubu’nun Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı olan ve NPQ Türkiye’nin Yayın Danışmanlığını da Halit Refiğ ile birlikte yıllarca sürdüren M. Kenan Tekdağ, sorumu yanıtlarken şöyle demişti:
“Kişisel görüşüm AKP’nin tartışılmaz olarak bir geleneğin sürdürücüsü olduğu yönündedir. Başlıbaşına siyasi bir fenomendir. Türkiye’deki bağımsız islami siyaset, AKP ile birlikte Doğu’dan Batı’ya bir geçiş yapmaktadır. Gerçek kırılma noktası budur.”
Rahmetli Halit Refiğ’in saptaması da hayli ilginçti:
“Batı Türkiye’ye diyor ki: ‘Seninle anlaşabilirim ama benim özelliklerime uyacaksın. Bendeki hakim sınıf sermaye sınıfı, sendeki hakim sınıf ordu; silahın gücü. Anlaşabilmemiz için bizim konuşabileceğimiz bir hakim sınıf yaratmak zorundasın.”
Kendimden de bir alıntı yapayım:
“Toplum dinamikleri merkezi bir otorite denetiminden çıkmıştır. Ben önümüzdeki dönemde siyasi iletişim açısından provokasyona gelmedikleri takdirde bu dönüşümün içinde ve önünde yeralma olasılıklarının olduğu kanaatindeyim.”
O dönemde Reklamverenler Derneği Başkanı olan Caner Tunaman da
kayda değer bir tespitte bulunmuştu:
“AKP bürokratı, beyaz yakalıyı temsil etmiyor. Müteşebbisleri temsil ediyor. Bu nedenle liberal olmaya mahkum. Uluslararası sermaye ciddi partner, güvenlik istiyor. Turgut Özal’ın başlattıklarının arkasının gelmesini istiyor.”
İlter Turan hocam da şöyle demişti:
“Türkiye uluslararası konumu itibarı ile kendi başına fazla bırakılmayan bir toplumdur. Türkiye’nin yakın ilişkisi olan devletler ve devlet toplulukları Türkiye’de demokrasinin gelişmesine, düzenli işleyen bir piyasa ekonomisinin kurulmasına, bazen bizim siyasilerimizin arzulamadığı ölçüde destek veriyorlar.”
***
Transformasyonun tekerine takıldığı için büyük gürültülerle ortaya çıkan çarpıcı ve farklı gündemler, büyük sürecin içindeki günün en önemli adımının atılması gerekliliğine işaret etmiyor mu?
Yeni Anayasa’yı yapamaz gibi görünen siyasetçilerimizin üzerine çullanan ‘beceriksizlik’ şalını bir an önce üzerlerinden atmaları gerekmektedir.
Lütfen konuşunuz Sayın Başbakan...
“Başbakan'ın bir an önce oturup bir basın toplantısı yapması lazım. Olayları halka anlatması lazım.”
Herkes konuşuyor çünkü. Çok konuşuluyor. Gereğinden fazla konuşuluyor ve kafalar karışıyor. Belki içlerinden en sağlıklı yorum olarak gazeteci Murat Yetkin’in söylediklerinin üzerinde durulabilir. 6 Ocak’ta MİT’in kuruluşunun 85. yılı nedeniyle kapılarını medyaya açtığı toplantıyla ilgili olarak yazdığı ‘MİT’te Dönüşüm’ başlıklı yazısında söylediklerinin özünü, dün CNNTürk’de de dile getirip dönüşüme vurgu yaptı.
Bu ‘değişim’ ve ‘dönüşüm’ tespitini Ocak 2003’te, AK Parti iktidarının henüz başında yapmış biri olarak, NPQ Türkiye’nin o çok özel sayısını, (‘Gelişim mi, Değişim mi, Dönüşüm mü?” kapak konulu) bir kez daha anmak isterim. 2011 kış sayısında da ‘2003’den Bugüne Bakmak’ başlıklı bir kapakla bu sayıdan geniş özetler de yapmıştık.
Henüz iktidara gelmiş olan AK Parti hükümeti ile ülkemizin nasıl bir dönemle karşı karşıya geldiğini bir “yuvarlak masa toplantısı”nda konuşmuştuk. Tarih: 14 Aralık 2002 idi. 10 yıl olmuş. 10 yıl öncesinde o gün, 2010’lar Türkiyesi’ni yani bugünleri görmeye çalışmıştık. Moderatörlüğünü yaptığım o toplantıda kimler konuğumuz olmuştu? Rahmetli Halit Refiğ, M. Kenan Tekdağ, Mehmet Ali Kılıçbay, Nesrin Nas, Cengiz Özdemir, Caner Tunaman, Namık Kemal Zeybek, Ahmet Hakan, Yavuz Gökalp Yıldız, İlter Turan...
Konuklarımıza şu soruyu sormuştum:
“2010 yılına dair bir projeksiyon yapalım. AK Parti karşıtları, ‘Bunlar 2010’a kadar tepemizde’ derken, yandaşları da ‘Allah’ın izniyle 2010’a kadar pek çok şeyi düzeltip değiştireceğiz’ diyorlar. Siz ne diyorsunuz?”
NPQ Türkiye dergisine uzun yıllar sponsorluk yapan Ciner Grubu’nun Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı olan ve NPQ Türkiye’nin Yayın Danışmanlığını da Halit Refiğ ile birlikte yıllarca sürdüren M. Kenan Tekdağ, sorumu yanıtlarken şöyle demişti:
“Kişisel görüşüm AKP’nin tartışılmaz olarak bir geleneğin sürdürücüsü olduğu yönündedir. Başlıbaşına siyasi bir fenomendir. Türkiye’deki bağımsız islami siyaset, AKP ile birlikte Doğu’dan Batı’ya bir geçiş yapmaktadır. Gerçek kırılma noktası budur.”
Rahmetli Halit Refiğ’in saptaması da hayli ilginçti:
“Batı Türkiye’ye diyor ki: ‘Seninle anlaşabilirim ama benim özelliklerime uyacaksın. Bendeki hakim sınıf sermaye sınıfı, sendeki hakim sınıf ordu; silahın gücü. Anlaşabilmemiz için bizim konuşabileceğimiz bir hakim sınıf yaratmak zorundasın.”
Kendimden de bir alıntı yapayım:
“Toplum dinamikleri merkezi bir otorite denetiminden çıkmıştır. Ben önümüzdeki dönemde siyasi iletişim açısından provokasyona gelmedikleri takdirde bu dönüşümün içinde ve önünde yeralma olasılıklarının olduğu kanaatindeyim.”
O dönemde Reklamverenler Derneği Başkanı olan Caner Tunaman da
kayda değer bir tespitte bulunmuştu:
“AKP bürokratı, beyaz yakalıyı temsil etmiyor. Müteşebbisleri temsil ediyor. Bu nedenle liberal olmaya mahkum. Uluslararası sermaye ciddi partner, güvenlik istiyor. Turgut Özal’ın başlattıklarının arkasının gelmesini istiyor.”
İlter Turan hocam da şöyle demişti:
“Türkiye uluslararası konumu itibarı ile kendi başına fazla bırakılmayan bir toplumdur. Türkiye’nin yakın ilişkisi olan devletler ve devlet toplulukları Türkiye’de demokrasinin gelişmesine, düzenli işleyen bir piyasa ekonomisinin kurulmasına, bazen bizim siyasilerimizin arzulamadığı ölçüde destek veriyorlar.”
***
Transformasyonun tekerine takıldığı için büyük gürültülerle ortaya çıkan çarpıcı ve farklı gündemler, büyük sürecin içindeki günün en önemli adımının atılması gerekliliğine işaret etmiyor mu?
Yeni Anayasa’yı yapamaz gibi görünen siyasetçilerimizin üzerine çullanan ‘beceriksizlik’ şalını bir an önce üzerlerinden atmaları gerekmektedir.
Lütfen konuşunuz Sayın Başbakan...