Trump için yürünecek yollar döşeniyor
31 aralık 2016 - yeni Şafak
Barack Obama giderayak sert yapmaya başladı. Washington’daki Rus Büyükelçiliği ve San Francisco’daki konsoloslukta görev yapan 35 Rus diplomattan aileleriyle birlikte ülkeyi terk etmeleri isteniyor. “Rusya’nın siber saldırılarla ABD Başkanlık seçimlerine müdahalesi”nin bu yaptırımların nedeni olduğu ileri sürülüyor. Amerikan basınındaki haberlere göre FBI ve CIA, ABD Başkanlık seçimlerinde Donald Trump'ın kazanması için Rusya’nın yardım ettiği sonucuna varmış.
Obama bu sert yaptırımlar için “Rus Hükümetinin Amerika’nın çıkarlarına uluslararası normlara aykırı biçimde zarar verme çabalarına karşılık olarak hem gizli hem de açık bir şekilde yaptığı uyarılardan sonra atılan, uygun bir adım” diyor. Bu henüz başlangıçmış. Rus Dışişleri Bakanlığı’ndan, “Dürüst olmak gerekirse Rus bilgisayar korsanları yalanlarından yorulduk, Obama başarısızlığı için özür arıyor” diye açıklamalarda bulunurken Obama diyor ki:
“Zamanını ve yerine bizim karar vereceğimiz bir takım yaptırımlar uygulanmaya devam edecek ve bunlar kamuoyuyla paylaşılmayacak”
Sıkı tehdit, denilebilir. Kamuoyuyla paylaşılmayacak yaptırımların neler olabileceğini kestirmek kolay değil tabii. Ancak şunu peşinen söyleyebiliriz:
Amerika Birleşik Şirketleri’nin (ABŞ), yeni Başkan’ın ‘doğru’ hizada yürümesi için yeni yollar döşediği, Trump’ın hareket alanına uygun zeminleri oluşturduğunu düşünmemiz için gerekli olan veriler ortada gibi görünüyor. ‘Zorunlu hareketler’ sağlansın da, serbest ‘estetik hareketler’de Trump dilediğince şovunu yapsın, diye düşünülüyor olmalı.
Obama son görevlerini ifa ediyor. Tüm dünya, dalgalanan Amerikan bayrağının altında Birleşik Şirketler’in gelecek tasarımına uygun bir halef-selef ilişkisine tanık oluyor.
"Rusya'nın siber saldırılarla ABD Başkanlık seçimlerine müdahale” ettiğini iddia eden Obama bir taşla iki kuş vurmaya çalışıyor olmalı. Bir: Demokratların seçim yenilgisinin üstünü örtmek. İki: Trump'a (onun çevresine) gerekli zemini, sıçrama tahtasını hazırlamak.
Ancak Rusya'nın eli elbette armut devşirmeyecektir.
Filler tepişirken Türkiye'nin alması gereken pozisyon, pragmatik denge politikası olmalı. Milli bağımsızlığını ve fıtratına uygun değerlerini koruyarak tüm taraflarla karşılıklı menfaatlerin kollandığı ticarî ilişkilerini geliştirerek sürdürmek...
2016 biterken…
Tamamlamak üzere olduğumuz bu yıla dair “Dünyada iletişim boyutundaki çarpıcı değişimler nelerdir?”, diye sorulduğunda Marketing Türkiye dergisindeki yazımızın bir bölümünde şunları sıralamıştım:
“1. Putin’in önlenemez yükselişi, 2. Trump’ın ABD Başkanı seçilebilmesi 3. İkinci Dünya Savaşı’nın trajik tecrübesini yaşamış olan Almanya’nın sanki o günlere dönmek istercesine yeşerttiği faşist partisi AfD’nin (Alternative für Deutschland) sıfır noktasından hızla yükselerek rahatlıkla parlamentoya girebilecek oy oranına ulaşması ve Adolf Hitler’in kitabı Mein Kampf’ın yeni baskısının der Spiegel dergisinin en çok satan kitaplar listesinde birinci sıraya oturması…
2016’ya damgasını vuran, insanı hızla yüzeyselliğin derinliğine (!) ve yalnızlığa iten bilgi teknolojileri alanındaki baş döndürücü gelişmeler, çağdaşlığın mı yoksa insanda insanı yitirmenin mi göstergesidir, tartışılır.”
‘Sanayi 4.0’ ve ‘Internet of Things’ (şeylerin interneti) ile yıla damgasını vuran teknolojik dalgalara işaret etmiş ve sıra Türkiye’ye geldiğinde elbette iletişim alanında da hemen dile getirilmesi gereken olayın “15 Temmuz 2016 tarihî direnişi” olduğunu ifade etmiştim.
Savaşlar, terör ve ekonomik dar boğazların Türkiyesi’nde, ülkemizin ‘yönetilemez bir ülke’ olduğu küresel yalanını boşa çıkartacak her adımın cesaretle atılmaya çalışıldığı bir yılı ardımızda bırakıyoruz. Doların ateşiyle de yanmamak için ne gerekiyorsa yapmak, reform paketlerini gündeme almak, güneydoğu’daki PKK terörünün ve aynı örgütün Suriye içindeki tuzaklarını Fırat Kalkanı Harekatı’yla önlemek, yanı sıra ufkumuzu görmemizi de sağlayan kalkınma hamlelerini birbiri ardı sıra gerçekleştirmek… Ve yanı sıra dünyayı takip etmekten, Orta Doğu’da olup bitenleri kavrayamamış algısını kabullenmeyi göze alırcasına, “Ne işimiz var Suriye’de?” diye takılmış plak gibi soran bir muhalefete yanıt yetiştirmek…
Derin Ekonomi dergisi için yazdığım yazıda belirttiğim gibi 2016 Türkiyesi’ne genel bir bakış söz konusu olduğunda aklıma Bezcizade Muhyiddin Muhammed’in mısraları geliyor. Ruhi Su’nun davudi sesiyle birlikte:
“Zahid bizi tan eyleme / Hak ismin okur dilimiz /Sakın efsane söyleme / Hazret’e varır yolumuz,
Sayılmayız parmağ ile / Tükenmeyiz kırmağ ile /Taşramızdan sormağ ile / Kimse bilmez ahvalimiz,
Erenler yolun güderiz / Çekilip Hakk’a gideriz /Gaza-yı ekber ederiz”
2016 zor bir yıldı elbette. Ancak umutlu olmak için o kadar çok nedenimiz var ki… Nedenlerimiz hayal değil, gerçek… Bu nedenle her zamankinden daha çok umutluyuz. Zorlukların, acıların, karanlıkların içerisinden çıkartıp bizi günışığına kavuşturacak olan somut gerçekliklerimiz haklılığın öylesine bariz kanıtları ki… Halkın sağduyusu, her türlü yalanının kısa sürede açığa çıkartılması, bize bulaşan dış güçlerin de başının beladan kurtulmaması… Tüm bunlar ve umudumuza dair her söz, aklımızdan geçenleri boş hamasî ifadeler olmaktan çıkarıyor. Umudu bize daha da yakın kılıyor. Moralsiz yapılan işlerin tekinsizliğinden de bizi koruyor.
İletişimde de cesaret olmadan başarıyı yakalamanın çok zor olduğunu söyler dururum. Batılı’nın meşhur “No risk no win” dediği gibi… Risk almadan yol da alınmıyor ve yol almadığınızda yerinizde sayıyorsunuz. Bu arada atı alan da Üsküdar’ı geçiyor.
Özetle; 2017 Platon'un deyişiyle 'korkanların köle, korkmayanların efendi' olacağı bir yıl olacak.
2017 İstiklal marşımızın ilk kelimesini unutmayacağımız bir yıl olsun.
Obama bu sert yaptırımlar için “Rus Hükümetinin Amerika’nın çıkarlarına uluslararası normlara aykırı biçimde zarar verme çabalarına karşılık olarak hem gizli hem de açık bir şekilde yaptığı uyarılardan sonra atılan, uygun bir adım” diyor. Bu henüz başlangıçmış. Rus Dışişleri Bakanlığı’ndan, “Dürüst olmak gerekirse Rus bilgisayar korsanları yalanlarından yorulduk, Obama başarısızlığı için özür arıyor” diye açıklamalarda bulunurken Obama diyor ki:
“Zamanını ve yerine bizim karar vereceğimiz bir takım yaptırımlar uygulanmaya devam edecek ve bunlar kamuoyuyla paylaşılmayacak”
Sıkı tehdit, denilebilir. Kamuoyuyla paylaşılmayacak yaptırımların neler olabileceğini kestirmek kolay değil tabii. Ancak şunu peşinen söyleyebiliriz:
Amerika Birleşik Şirketleri’nin (ABŞ), yeni Başkan’ın ‘doğru’ hizada yürümesi için yeni yollar döşediği, Trump’ın hareket alanına uygun zeminleri oluşturduğunu düşünmemiz için gerekli olan veriler ortada gibi görünüyor. ‘Zorunlu hareketler’ sağlansın da, serbest ‘estetik hareketler’de Trump dilediğince şovunu yapsın, diye düşünülüyor olmalı.
Obama son görevlerini ifa ediyor. Tüm dünya, dalgalanan Amerikan bayrağının altında Birleşik Şirketler’in gelecek tasarımına uygun bir halef-selef ilişkisine tanık oluyor.
"Rusya'nın siber saldırılarla ABD Başkanlık seçimlerine müdahale” ettiğini iddia eden Obama bir taşla iki kuş vurmaya çalışıyor olmalı. Bir: Demokratların seçim yenilgisinin üstünü örtmek. İki: Trump'a (onun çevresine) gerekli zemini, sıçrama tahtasını hazırlamak.
Ancak Rusya'nın eli elbette armut devşirmeyecektir.
Filler tepişirken Türkiye'nin alması gereken pozisyon, pragmatik denge politikası olmalı. Milli bağımsızlığını ve fıtratına uygun değerlerini koruyarak tüm taraflarla karşılıklı menfaatlerin kollandığı ticarî ilişkilerini geliştirerek sürdürmek...
2016 biterken…
Tamamlamak üzere olduğumuz bu yıla dair “Dünyada iletişim boyutundaki çarpıcı değişimler nelerdir?”, diye sorulduğunda Marketing Türkiye dergisindeki yazımızın bir bölümünde şunları sıralamıştım:
“1. Putin’in önlenemez yükselişi, 2. Trump’ın ABD Başkanı seçilebilmesi 3. İkinci Dünya Savaşı’nın trajik tecrübesini yaşamış olan Almanya’nın sanki o günlere dönmek istercesine yeşerttiği faşist partisi AfD’nin (Alternative für Deutschland) sıfır noktasından hızla yükselerek rahatlıkla parlamentoya girebilecek oy oranına ulaşması ve Adolf Hitler’in kitabı Mein Kampf’ın yeni baskısının der Spiegel dergisinin en çok satan kitaplar listesinde birinci sıraya oturması…
2016’ya damgasını vuran, insanı hızla yüzeyselliğin derinliğine (!) ve yalnızlığa iten bilgi teknolojileri alanındaki baş döndürücü gelişmeler, çağdaşlığın mı yoksa insanda insanı yitirmenin mi göstergesidir, tartışılır.”
‘Sanayi 4.0’ ve ‘Internet of Things’ (şeylerin interneti) ile yıla damgasını vuran teknolojik dalgalara işaret etmiş ve sıra Türkiye’ye geldiğinde elbette iletişim alanında da hemen dile getirilmesi gereken olayın “15 Temmuz 2016 tarihî direnişi” olduğunu ifade etmiştim.
Savaşlar, terör ve ekonomik dar boğazların Türkiyesi’nde, ülkemizin ‘yönetilemez bir ülke’ olduğu küresel yalanını boşa çıkartacak her adımın cesaretle atılmaya çalışıldığı bir yılı ardımızda bırakıyoruz. Doların ateşiyle de yanmamak için ne gerekiyorsa yapmak, reform paketlerini gündeme almak, güneydoğu’daki PKK terörünün ve aynı örgütün Suriye içindeki tuzaklarını Fırat Kalkanı Harekatı’yla önlemek, yanı sıra ufkumuzu görmemizi de sağlayan kalkınma hamlelerini birbiri ardı sıra gerçekleştirmek… Ve yanı sıra dünyayı takip etmekten, Orta Doğu’da olup bitenleri kavrayamamış algısını kabullenmeyi göze alırcasına, “Ne işimiz var Suriye’de?” diye takılmış plak gibi soran bir muhalefete yanıt yetiştirmek…
Derin Ekonomi dergisi için yazdığım yazıda belirttiğim gibi 2016 Türkiyesi’ne genel bir bakış söz konusu olduğunda aklıma Bezcizade Muhyiddin Muhammed’in mısraları geliyor. Ruhi Su’nun davudi sesiyle birlikte:
“Zahid bizi tan eyleme / Hak ismin okur dilimiz /Sakın efsane söyleme / Hazret’e varır yolumuz,
Sayılmayız parmağ ile / Tükenmeyiz kırmağ ile /Taşramızdan sormağ ile / Kimse bilmez ahvalimiz,
Erenler yolun güderiz / Çekilip Hakk’a gideriz /Gaza-yı ekber ederiz”
2016 zor bir yıldı elbette. Ancak umutlu olmak için o kadar çok nedenimiz var ki… Nedenlerimiz hayal değil, gerçek… Bu nedenle her zamankinden daha çok umutluyuz. Zorlukların, acıların, karanlıkların içerisinden çıkartıp bizi günışığına kavuşturacak olan somut gerçekliklerimiz haklılığın öylesine bariz kanıtları ki… Halkın sağduyusu, her türlü yalanının kısa sürede açığa çıkartılması, bize bulaşan dış güçlerin de başının beladan kurtulmaması… Tüm bunlar ve umudumuza dair her söz, aklımızdan geçenleri boş hamasî ifadeler olmaktan çıkarıyor. Umudu bize daha da yakın kılıyor. Moralsiz yapılan işlerin tekinsizliğinden de bizi koruyor.
İletişimde de cesaret olmadan başarıyı yakalamanın çok zor olduğunu söyler dururum. Batılı’nın meşhur “No risk no win” dediği gibi… Risk almadan yol da alınmıyor ve yol almadığınızda yerinizde sayıyorsunuz. Bu arada atı alan da Üsküdar’ı geçiyor.
Özetle; 2017 Platon'un deyişiyle 'korkanların köle, korkmayanların efendi' olacağı bir yıl olacak.
2017 İstiklal marşımızın ilk kelimesini unutmayacağımız bir yıl olsun.