Trump neden ‘kodlamadan’ konuşuyor!..
3 Haziran 2017 - Yeni Şafak
Bilindiği üzere, iletişimin hedefi; ikna ve bu sayede hedeflenen kitle ya da kişide arzulanan davranış değişikliğine ulaşmaktır. Onu alma bunu al… Onu seçme bunu seç… Bu noktada başarıya ulaşmanın yolu iknadan geçer. İkna tekniğinin özündeki birkaç kritik unsurdan biri hiç şüphesiz mesajdır.
Mesajı nasıl tanımlarız. 5 özelliği ile. 1. Kodlanmış olmalı; karşı tarafın çözümleme yeteneğini devreye sokmalı ve bu sayede içselleştirilmeyi hedeflemeli (Hakikatin tamamı aptala söylenir, lafı da acaba buradan mı neşet etmektedir?) 2. Davranış değişikliği sağlamalı. 3. “Bu işten benim çıkarım ne?” sorusuna yanıt vermeli. 4. Çift taraflı simetrik geri bildirim oluşturabilmeli. 5.Tekrara izin vermeli. Çabuk eskimemeli…
Mesajı slogandan ayıran da bu 5 özelliktir zaten.
Trump’ta (büyük olasılıkla muhterem zevcelerinde de) kodlama denen refleks ve alışkanlık hiç mi hiç yok. Olsaydı, mesela internet ortamında hızla yayılmış olan o video kaydedilebilir miydi? Hani, pek çok alanda, tamı tamına 24 konuda, “Kimse bunu benden iyi yapamaz” diye bas bas bağırdığı video… Ya da Suudi Arabistan’a gitmeden önce yaptığı konuşmasında, kürsüden hiç kodlamadan “Biz olmasaydık Körfez ülkeleri de olmazdı. Bunun karşılığını ödemeleri gerekir” diye seslenir miydi? Ne ilginçtir ki, Suudi Arabistan’ı ziyareti sırasında kralla 100 milyarı hemen olmak üzere 350 milyar dolarlık askeri silah ve mühimmat anlaşması imzaladılar…
Damadını överken, eşinin elini tutmaya çalıştığında terslenirken, kendisine elini uzatan Merkel’i görmezden gelirken de kodlanmış bir durum yoktu…
Peki, kimler kodlayamaz? Bir düşünelim… Mesela küçük çocuklar, değil mi? Ya da ileri derecede yaşlılar. Sarhoşlar… Akıl hastaları. Onun dışında tüm insanlar arası diyaloglara bakın; mutlaka bir şekilde kodlanmıştır. Gelişmiş insan, ima ile ihsas ile, dolaylı anlatımla konuşur. Dan diye, son söyleyeceğini ilk söylemez.
İşte bu haslet Trump’da yok…
Trump, ABD'yi 2016’da Nijerya ve Suriye dışındaki tüm ülkelerce imzalanmış olan Paris İklim Anlaşması'ndan çekerken de hiçbir kodlamaya, ihsasa başvurmamış. Politik dürüstlük (political correctness) kavramı onun semtine dahi uğramamış. Trump, kararının gerekçesini anlaşmanın ‘ABD'nin dezavantajına olması ve diğer ülkelere ABD'ye karşı ekonomik avantaj sağlaması' olarak açıklamış.
Paris İklim Anlaşması, fosil yakıtların kullanımının kısıtlanması ve sera gazı emisyonlarının azaltılmasıyla, küresel sıcaklık artışının 1,5 ila 2 derecede kalması için ülkelerin çaba göstermesini öngörüyor. Flora ve faunanın olumsuz etkilenmesinden öte tüm dünyada canlılığın ortadan kalkmasına yol açan küresel ısınma ve iklim değişikliğinin baş müsebbibi olduğu bilinen CO2 gazlarının oranının düşürülmesi meselesi yıllardır tartışılır. 1992 Rio Çevre Konferansından bu yana, onun devamı olan 1997 Kyoto Protokolü dahil, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi konusunda ABD yıllardır ayak diretir dururdu. Kendi sanayine bunu kabul ettiremeyeceklerini söylerler ve dünyayı bir şekilde ‘idare ederler’ idi…
Çünkü en çok kirletenler en çok katkı payı ödeyeceklerdi… Bu da ABD’nin işine gelmiyordu.
Seçim kampanyası sırasında verdiği önemli vaatlerden birini daha yerine getirdiği ifade edilen Trump’ın, siyasi ve ekonomik açıdan uzun dönemli sonuçları olabilecek tartışmalı bir karara daha imza attığının altı çiziliyor.
Kararın hemen arkasından Beyaz Saray'ın danışmanlar kurulunda yer alan SpaceX ve Tesla CEO’su Elon Musk ve CEO’su Bob Iger, Kuruldaki görevlerinden istifa etmişler.
ABD içinde Apple ve Silikon Vadisi’nin tüm önde gelen dev kuruluşlarının yöneticileri, başta Fransa ve Almanya olmak üzere tüm AB liderleri Trump’a ABD’yi anlaşma dışında tutmaması için baskı yapmışlar; ama nafile…
Trump'ın kızı ve danışmanı (!) Ivanka Trump bu arada, Amerikan şirketlerinin yönetim kurulu başkanlarına seslenerek, anlaşmanın iş dünyası için ne kadar yararlı olduğu konusunda babasını ikna etmeleri için ricacı olmuş.
Kodlamadan uzak Trump, zücaciyeci dükkânına girmiş fil gibi siyaset iletişimi yapmaya devam ediyor… Allah dünyanın encamını hayır eylesin…
Mesajı nasıl tanımlarız. 5 özelliği ile. 1. Kodlanmış olmalı; karşı tarafın çözümleme yeteneğini devreye sokmalı ve bu sayede içselleştirilmeyi hedeflemeli (Hakikatin tamamı aptala söylenir, lafı da acaba buradan mı neşet etmektedir?) 2. Davranış değişikliği sağlamalı. 3. “Bu işten benim çıkarım ne?” sorusuna yanıt vermeli. 4. Çift taraflı simetrik geri bildirim oluşturabilmeli. 5.Tekrara izin vermeli. Çabuk eskimemeli…
Mesajı slogandan ayıran da bu 5 özelliktir zaten.
Trump’ta (büyük olasılıkla muhterem zevcelerinde de) kodlama denen refleks ve alışkanlık hiç mi hiç yok. Olsaydı, mesela internet ortamında hızla yayılmış olan o video kaydedilebilir miydi? Hani, pek çok alanda, tamı tamına 24 konuda, “Kimse bunu benden iyi yapamaz” diye bas bas bağırdığı video… Ya da Suudi Arabistan’a gitmeden önce yaptığı konuşmasında, kürsüden hiç kodlamadan “Biz olmasaydık Körfez ülkeleri de olmazdı. Bunun karşılığını ödemeleri gerekir” diye seslenir miydi? Ne ilginçtir ki, Suudi Arabistan’ı ziyareti sırasında kralla 100 milyarı hemen olmak üzere 350 milyar dolarlık askeri silah ve mühimmat anlaşması imzaladılar…
Damadını överken, eşinin elini tutmaya çalıştığında terslenirken, kendisine elini uzatan Merkel’i görmezden gelirken de kodlanmış bir durum yoktu…
Peki, kimler kodlayamaz? Bir düşünelim… Mesela küçük çocuklar, değil mi? Ya da ileri derecede yaşlılar. Sarhoşlar… Akıl hastaları. Onun dışında tüm insanlar arası diyaloglara bakın; mutlaka bir şekilde kodlanmıştır. Gelişmiş insan, ima ile ihsas ile, dolaylı anlatımla konuşur. Dan diye, son söyleyeceğini ilk söylemez.
İşte bu haslet Trump’da yok…
Trump, ABD'yi 2016’da Nijerya ve Suriye dışındaki tüm ülkelerce imzalanmış olan Paris İklim Anlaşması'ndan çekerken de hiçbir kodlamaya, ihsasa başvurmamış. Politik dürüstlük (political correctness) kavramı onun semtine dahi uğramamış. Trump, kararının gerekçesini anlaşmanın ‘ABD'nin dezavantajına olması ve diğer ülkelere ABD'ye karşı ekonomik avantaj sağlaması' olarak açıklamış.
Paris İklim Anlaşması, fosil yakıtların kullanımının kısıtlanması ve sera gazı emisyonlarının azaltılmasıyla, küresel sıcaklık artışının 1,5 ila 2 derecede kalması için ülkelerin çaba göstermesini öngörüyor. Flora ve faunanın olumsuz etkilenmesinden öte tüm dünyada canlılığın ortadan kalkmasına yol açan küresel ısınma ve iklim değişikliğinin baş müsebbibi olduğu bilinen CO2 gazlarının oranının düşürülmesi meselesi yıllardır tartışılır. 1992 Rio Çevre Konferansından bu yana, onun devamı olan 1997 Kyoto Protokolü dahil, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi konusunda ABD yıllardır ayak diretir dururdu. Kendi sanayine bunu kabul ettiremeyeceklerini söylerler ve dünyayı bir şekilde ‘idare ederler’ idi…
Çünkü en çok kirletenler en çok katkı payı ödeyeceklerdi… Bu da ABD’nin işine gelmiyordu.
Seçim kampanyası sırasında verdiği önemli vaatlerden birini daha yerine getirdiği ifade edilen Trump’ın, siyasi ve ekonomik açıdan uzun dönemli sonuçları olabilecek tartışmalı bir karara daha imza attığının altı çiziliyor.
Kararın hemen arkasından Beyaz Saray'ın danışmanlar kurulunda yer alan SpaceX ve Tesla CEO’su Elon Musk ve CEO’su Bob Iger, Kuruldaki görevlerinden istifa etmişler.
ABD içinde Apple ve Silikon Vadisi’nin tüm önde gelen dev kuruluşlarının yöneticileri, başta Fransa ve Almanya olmak üzere tüm AB liderleri Trump’a ABD’yi anlaşma dışında tutmaması için baskı yapmışlar; ama nafile…
Trump'ın kızı ve danışmanı (!) Ivanka Trump bu arada, Amerikan şirketlerinin yönetim kurulu başkanlarına seslenerek, anlaşmanın iş dünyası için ne kadar yararlı olduğu konusunda babasını ikna etmeleri için ricacı olmuş.
Kodlamadan uzak Trump, zücaciyeci dükkânına girmiş fil gibi siyaset iletişimi yapmaya devam ediyor… Allah dünyanın encamını hayır eylesin…