Tura gölge düşürmeyin!..
26 NİSAN 2010
Cumhurbaşkanlığı’nın ağırlığını koymasıyla bir süredir bambaşka bir havaya bürünen “Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu”nun 46’ncısı (Tour of Turkey) Alanya’da sona ermiş… Keşke bu işin perde arkasını haber yapsalar da herkes Türkiye markası adına ne kadar hayırlı bir iş yapılmış olduğunu daha yakında görme fırsatı bulsa…
Mesela kaç ülkede yayınlamış? Hangi görüntüler Türkiye’yi temsilen geçilmiş, hangi kıyılar dünya TV’lerinde milletin ağzının suyunu akıtmış? Kimler sponsormuş, bu sponsorlara, “İyi ki sponsor olduk!” dedirtmek üzere –ki gelecek yıl da sponsor olsunlar- neler yapılmış?..
Biz tam da böyle bir takım ‘yüreklendirici’ açıklamalar beklerken, Bisiklet Federasyonu Başkanı Emin Müftüoğlu’nun dün gazetelerde yer alan açıklamasına şaşırmaktan kendimizi alamadık. Çalışkanlığından ve iyi niyetinden kimsenin tereddüt edemeyeceği ve bu organizasyonda herhalde canla başla çalışıp sıkı ter döktüğüne şüphe olmayan Başkan, iletişimin minicik ancak can alıcı ilkesini ihlal etmiş: “Her söylediğin doğru olsun her doğruyu söyleme…”
Emin Bey Hürriyet muhabirine demiş ki: “3,5 milyon Euro’luk Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu için sponsorlar sayesinde cebimizden para çıkmadı!”… Gazete de başlığı şöyle atmış: “Turu bedavaya getirdik!”…
Bu muydu koskoca Cumhurbaşkanlığı Turu’nun ana hedefi… Gelinen noktanın ve / veya başarının özeti bu muydu?..
Başkan aslında diyor ki, ya da demek istiyor ki: “Çok başarılı işler yapıyoruz; iki yıldır kusursuz organizasyonlar ortaya koyuyoruz, doğal olarak işin iletişim etkisi de artıyor; bu nedenle de sponsorlarımızın sayısı da desteği de artıyor… Ne kadar iyi!..”
Tamam da bunun ifade şekli bu mu? Ne demiş usta? “Der Ton macht die Musik!” (Müziği müzik yapan onun tonudur)…
Şimdi Başkan’a düşen görev, hemen bir basın toplantısı yapmak; sponsorlara teşekkür etmek. Özet bir CD’yi basın mensuplarına takdim etmek. Sonra sponsorların temsilcileriyle Çankaya’ya bir ziyaret düzenlemek. Sponsorlara Cumhurbaşkanı’nın birer teşekkür plaketi vermesini sağlamak, vb…
Yoksa ağızlarda yanlış bir tat kalır ki, bunu ‘Tour of Turkey’ kesinlikle hak etmemektedir…
Rakının adabı ‘elit’ bir yaşam kültürüdür
Benim şahsen içki ile aramda ‘tutkusal’ bir ilişki yoktur. En fazla keyif unsuru devreye girdi mi, eş dost falan masada buluşuruz… Buna rağmen alkollü içecek reklamlarını özel bir ilgiyle izlerim. Ne hikmetse çok özenlidirler. Sıradan deterjan reklamlarına hiç benzemezler…
Belki de TV’de reklamlarının yasak olması onları basılı mecrada çok daha yaratıcı olmaya zorluyordur…
Kulüp Rakı’nın son günlerdeki reklamı mesela… Hani adı Kulüp Rakı olmasına rağmen ben dahil halkımızın büyük çoğunluğunun ‘Kulüp Rakısı’ dediği 1930’dan bu yana masalara sadece rakı değil kültür de getiren o ‘elit’ şişe…
Neden ‘elit’? Çünkü zamanın en büyük ve belki de tek endüstri tasarımcısı İhap Hulusi Bey’in yaptığı etiketteki resim ‘elit’ de onun için… Ne hikmetse kısmen Atatürk’e benzetilen o smokinli zatı, ben de çocukluğumda burjuva kültürünün ilk, tek ve en zarif temsilcisi olarak tanıdığım, uzaktan akrabamız, Quadrad Lastik Fabrikalarının sahibi Saki (Zorlu) Enişte’ye benzetirdim…
Kulüp Rakısı, oturmasını kalkmasını, yemesini içmesini, özellikle burnuna içmemesini, içki ve yemek adabına uymasını bilenlerin içkisiydi… Mey İçki son reklamda da bu algıdan yola çıkmış zaten. “Kulüp Rakı Kaideleri No: 1” demiş ve eklemiş: “Kadehleri sadece tek sefer dokundurmak bir rakı sofrası adabıdır… Mütemadiyen kadeh tokuşturmak yakışık almaz…”
Her seferinde “Hadi gidelim”, “En kötü günümüz böyle olsun”, “Camiye mi geldik”, “İçelim açılalım”, “Hadi güzelleşelim” gibi deyişlerle kadehleri şangırdatmak, ‘edep’ sınırları içinde değilmiş yani…
Mesela kaç ülkede yayınlamış? Hangi görüntüler Türkiye’yi temsilen geçilmiş, hangi kıyılar dünya TV’lerinde milletin ağzının suyunu akıtmış? Kimler sponsormuş, bu sponsorlara, “İyi ki sponsor olduk!” dedirtmek üzere –ki gelecek yıl da sponsor olsunlar- neler yapılmış?..
Biz tam da böyle bir takım ‘yüreklendirici’ açıklamalar beklerken, Bisiklet Federasyonu Başkanı Emin Müftüoğlu’nun dün gazetelerde yer alan açıklamasına şaşırmaktan kendimizi alamadık. Çalışkanlığından ve iyi niyetinden kimsenin tereddüt edemeyeceği ve bu organizasyonda herhalde canla başla çalışıp sıkı ter döktüğüne şüphe olmayan Başkan, iletişimin minicik ancak can alıcı ilkesini ihlal etmiş: “Her söylediğin doğru olsun her doğruyu söyleme…”
Emin Bey Hürriyet muhabirine demiş ki: “3,5 milyon Euro’luk Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu için sponsorlar sayesinde cebimizden para çıkmadı!”… Gazete de başlığı şöyle atmış: “Turu bedavaya getirdik!”…
Bu muydu koskoca Cumhurbaşkanlığı Turu’nun ana hedefi… Gelinen noktanın ve / veya başarının özeti bu muydu?..
Başkan aslında diyor ki, ya da demek istiyor ki: “Çok başarılı işler yapıyoruz; iki yıldır kusursuz organizasyonlar ortaya koyuyoruz, doğal olarak işin iletişim etkisi de artıyor; bu nedenle de sponsorlarımızın sayısı da desteği de artıyor… Ne kadar iyi!..”
Tamam da bunun ifade şekli bu mu? Ne demiş usta? “Der Ton macht die Musik!” (Müziği müzik yapan onun tonudur)…
Şimdi Başkan’a düşen görev, hemen bir basın toplantısı yapmak; sponsorlara teşekkür etmek. Özet bir CD’yi basın mensuplarına takdim etmek. Sonra sponsorların temsilcileriyle Çankaya’ya bir ziyaret düzenlemek. Sponsorlara Cumhurbaşkanı’nın birer teşekkür plaketi vermesini sağlamak, vb…
Yoksa ağızlarda yanlış bir tat kalır ki, bunu ‘Tour of Turkey’ kesinlikle hak etmemektedir…
Rakının adabı ‘elit’ bir yaşam kültürüdür
Benim şahsen içki ile aramda ‘tutkusal’ bir ilişki yoktur. En fazla keyif unsuru devreye girdi mi, eş dost falan masada buluşuruz… Buna rağmen alkollü içecek reklamlarını özel bir ilgiyle izlerim. Ne hikmetse çok özenlidirler. Sıradan deterjan reklamlarına hiç benzemezler…
Belki de TV’de reklamlarının yasak olması onları basılı mecrada çok daha yaratıcı olmaya zorluyordur…
Kulüp Rakı’nın son günlerdeki reklamı mesela… Hani adı Kulüp Rakı olmasına rağmen ben dahil halkımızın büyük çoğunluğunun ‘Kulüp Rakısı’ dediği 1930’dan bu yana masalara sadece rakı değil kültür de getiren o ‘elit’ şişe…
Neden ‘elit’? Çünkü zamanın en büyük ve belki de tek endüstri tasarımcısı İhap Hulusi Bey’in yaptığı etiketteki resim ‘elit’ de onun için… Ne hikmetse kısmen Atatürk’e benzetilen o smokinli zatı, ben de çocukluğumda burjuva kültürünün ilk, tek ve en zarif temsilcisi olarak tanıdığım, uzaktan akrabamız, Quadrad Lastik Fabrikalarının sahibi Saki (Zorlu) Enişte’ye benzetirdim…
Kulüp Rakısı, oturmasını kalkmasını, yemesini içmesini, özellikle burnuna içmemesini, içki ve yemek adabına uymasını bilenlerin içkisiydi… Mey İçki son reklamda da bu algıdan yola çıkmış zaten. “Kulüp Rakı Kaideleri No: 1” demiş ve eklemiş: “Kadehleri sadece tek sefer dokundurmak bir rakı sofrası adabıdır… Mütemadiyen kadeh tokuşturmak yakışık almaz…”
Her seferinde “Hadi gidelim”, “En kötü günümüz böyle olsun”, “Camiye mi geldik”, “İçelim açılalım”, “Hadi güzelleşelim” gibi deyişlerle kadehleri şangırdatmak, ‘edep’ sınırları içinde değilmiş yani…