Tutarsızlıkta tutarlı…
13 haziran 2023 yeni şafak
Yankı odalarına hapsolmamak için uzunca süredir kendilerinin ‘süper bağımsız’ (!) olduğunu iddia eden TV kanallarını da izliyorum.
TELE1, Halk TV, Sözcü TV’nin, hepsi neredeyse aynı görüşte buluşan konukları, seçimlerden önce destek verme konusunda birbirleriyle yarıştıkları Kılıçdaroğlu’nu, şimdi de yerden yere çalma konusunda rekabet ediyorlar…
O günlerde Kılıçdaroğlu’nun adaylığı konusunda mutabıktılar… Şu anda da Kemal Bey’in adaylığının ne kadar yanlış olduğunu anlatıyorlar.
Millet İttifakı’nın ve 8’li Masa’nın -6’lı Masa, HDP ile anlaşılarak 7’liye; Özdağ’a İçişleri Bakanlığı’nı vererek yapılan pazarlıkla 8’li Masa’ya terfi etmişti- kazanmasının neden gerekli olduğunu upuzun tahlillerle anlatanlar, bugünlerde o ittifakın neden başarısızlığa mahkûm olduğunu izah etmeye çalışıyorlar.
Kılıçdaroğlu’nu destekleyen ‘iliştirilmiş’ (embedded) TV kanallarındaki heyecan ve hırs küpü kadrolu yorumcular, şimdi CHP Genel Başkanı’nı istifaya çağırmak için birbirleriyle yarışıyorlar.
Bir de ‘diğerleri’ var… 14 Mayıs öncesinde ne söyledilerse 28 Mayıs’tan sonra da aynılarını tekrar edebilme tutarlılığına, derinliğine, ciddiyetine sahip münevver kesimi…
Bu arada münevver (aydın) kavramını açmakta da yarar var. Ne demiş Cemil Meriç?..
“Aydın olmak için önce insan olmak lâzım. İnsan mukaddesi olandır, insan hırlaşmaz, konuşur, maruz kalmaz, seçer. Aydın, kendi kafasıyla düşünen, kendi gönlüyle hisseden kişi. Aydını yapan: uyanık bir şuur, tetikte bir dikkat ve hakikatin bütününü kucaklamaya çalışan bir tecessüs.”
Tanım bu…
Peki, bu tanımdan yola çıkarak başından beri Cumhur İttifakı görüşünü ve duruşunu destekleyenlere önümüzdeki dönemde düşen görev ne olabilir?
Her zamanki gibi “Dağın arkasını görmek ve başa geleceği bilmek”…
Türkiye Yüzyılı projesini desteklerken tutarlılık doğrultusunda ‘yol gösterici’ kimliği elden bırakmamak…
Günün sözü
“Tutarlı olmak, değişmez olmak değil! Kararlı olmak, inatçı olmak değil! Disiplinli olmak, sert olmak değil!”
Prof. Dr. Nevzat Tarhan
Gözümüze takılanlar…
TELE1, Halk TV, Sözcü TV’nin, hepsi neredeyse aynı görüşte buluşan konukları, seçimlerden önce destek verme konusunda birbirleriyle yarıştıkları Kılıçdaroğlu’nu, şimdi de yerden yere çalma konusunda rekabet ediyorlar…
O günlerde Kılıçdaroğlu’nun adaylığı konusunda mutabıktılar… Şu anda da Kemal Bey’in adaylığının ne kadar yanlış olduğunu anlatıyorlar.
Millet İttifakı’nın ve 8’li Masa’nın -6’lı Masa, HDP ile anlaşılarak 7’liye; Özdağ’a İçişleri Bakanlığı’nı vererek yapılan pazarlıkla 8’li Masa’ya terfi etmişti- kazanmasının neden gerekli olduğunu upuzun tahlillerle anlatanlar, bugünlerde o ittifakın neden başarısızlığa mahkûm olduğunu izah etmeye çalışıyorlar.
Kılıçdaroğlu’nu destekleyen ‘iliştirilmiş’ (embedded) TV kanallarındaki heyecan ve hırs küpü kadrolu yorumcular, şimdi CHP Genel Başkanı’nı istifaya çağırmak için birbirleriyle yarışıyorlar.
Bir de ‘diğerleri’ var… 14 Mayıs öncesinde ne söyledilerse 28 Mayıs’tan sonra da aynılarını tekrar edebilme tutarlılığına, derinliğine, ciddiyetine sahip münevver kesimi…
Bu arada münevver (aydın) kavramını açmakta da yarar var. Ne demiş Cemil Meriç?..
“Aydın olmak için önce insan olmak lâzım. İnsan mukaddesi olandır, insan hırlaşmaz, konuşur, maruz kalmaz, seçer. Aydın, kendi kafasıyla düşünen, kendi gönlüyle hisseden kişi. Aydını yapan: uyanık bir şuur, tetikte bir dikkat ve hakikatin bütününü kucaklamaya çalışan bir tecessüs.”
Tanım bu…
Peki, bu tanımdan yola çıkarak başından beri Cumhur İttifakı görüşünü ve duruşunu destekleyenlere önümüzdeki dönemde düşen görev ne olabilir?
Her zamanki gibi “Dağın arkasını görmek ve başa geleceği bilmek”…
Türkiye Yüzyılı projesini desteklerken tutarlılık doğrultusunda ‘yol gösterici’ kimliği elden bırakmamak…
Günün sözü
“Tutarlı olmak, değişmez olmak değil! Kararlı olmak, inatçı olmak değil! Disiplinli olmak, sert olmak değil!”
Prof. Dr. Nevzat Tarhan
Gözümüze takılanlar…
- Türkiye boğazlarına sahip çıkıyor! İstanbul ve Çanakkale boğazlarından geçiş ücretleri iki yıldır yenileniyor. Ücretler için 20 Temmuz 1936 tarihinde imzalanan Montrö Boğazlar Sözleşmesi esas alınıyordu. Baz, o zamanlar “Altın Frank” olarak belirlenmiş ve ödenecek miktar, gemilerin tonajına göre hesaplanıyormuş. Türkiye, 1983 yılında verilen Karar’la Altın Frank değerini 0,8063 dolar olarak belirlemiş. ‘Uğraksız geçiş’ yapan gemiler için 39 yıl bu ücret uygulanmış. 2022’de bizimkiler rakamı yeniden belirlemişler ve 4,08 dolara getirmişler. İki yıl içindeki ikinci güncelleme ise 4,42 dolar olarak 1 Temmuz 2023’ten itibaren uygulanacakmış. Yani, Ekim 2022 öncesi 3.240 dolara geçen 10 bin net tonajlı bir gemi, artık 17.760 dolar ödeyecekmiş. Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı tarafından uygulanacak bu Karar, Türkiye’nin uluslararası düzeyde itibarını artıracak niteliktedir.
- Devasa bir dosya ulaştı bize… Şık mı şık, siyah deri benzeri bir klasörün içinden tabloid formatta bir gazete çıktı… İçimden, tam “Amma da abartmışlar” diye geçiriyordum ki; gözüme bir zarf daha ilişti: Türkiye Halk Bankası Genel Müdürü Osman Arslan’ın mektubuydu… Çok içten yazılmış, Halkbank’ın 85 yılını ve bugününü anlatan süper bir metin… 40 sayfalık gazetenin ve Halkbank’ın özetini ise röportajının başlığında Prof. Dr. Emre Alkin şöyle dile getirmiş: “Halkbank piyasayı duyan, gören, koklayan, müşterisiyle üzülen, sevinen bir banka”… Kutluyoruz…
- Aydem Yenilenebilir Enerji, İngiltere merkezli British Safety Council’in düzenlediği Uluslararası İş Güvenliği Ödülleri’nde, en üst derece olan “Üstün Başarı” ödülüne layık görülmüş. Ülkemizden 250’yi aşkın şirketin katıldığı organizasyonda Aydem, sektöründe Türkiye’den “Üstün Başarı” derecesi alan tek şirketmiş. Londra’da düzenlenen törende ödülü, Aydem Enerji SEÇ ve Sürdürülebilirlik Grup Direktörü Cem Çelebi teslim almış. Çelebi şu vurguyu yapmış: “Sürdürülebilir ve güvenli bir gelecek için, ‘önce insan’ mottosuyla hareket ediyor, faaliyetlerimizin sağlık, emniyet ve refah kriterlerine uygun olarak hayata geçmesi için çalışmalarımıza odaklanıyoruz.”
- İGİAD Türkiye İktisadi Girişim ve İş Ahlakı Derneği, her beş yılda bir yayınladıkları “Türkiye İş Ahlakı” raporunu Eylül ayında kamuoyuna sunacakmış. Türkiye’nin 12 bölgesinde 16 ilde 13 ayrı sektörde 3 bin kişiyle yüz yüze yapılan görüşmeler sonucunda; iş dünyasında ‘iş ahlakı’ açısından karşılaşılan en olumsuz davranışlar yalan söylemek, sözünde durmamak ve aldatmakmış. İnsanın aklına, Aziz Sancar’a ait olduğu iddia edilen geliyor: “Müşteriyi kazıklamanın ‘ticari zekâ’; halkı sürekli kandırmanın ‘siyasi zekâ’; ambulans arkasına takılmanın ‘pratik zekâ’; şike yaparak kazanmanın ‘sportif zekâ’ olarak algılandığı bir ülkede zekâya değil, ahlaka ihtiyaç vardır.”