Tüm iddialardan vazgeçiyorum
29 AĞUSTOS 2010
Yerlerini, yurtlarını, adlarını gizlemeden, psiko- veya sosyopatça değil adam gibi yazışmasını bilen bazı okurlarımızın görüşlerini, hemfikir olmasak da, derinlikleri ve ciddiyetleri varsa buraya aktarmamızın tüm okurlarımızın ortak dileği olduğunu biliyoruz. Bazı okurlarımızın tartışmaya zenginlik kattıkları su götürmez bir gerçek… İlker Ünsever Bey gibi…
Dünkü yazımızı bir hatırlatalım önce. Girişinde şöyle demişiz:
“Allah razı olsun Sezen Aksu’dan da, Orhan Pamuk’dan da… Ülke insanımıza çok önemli bir hasletin kazandırılmasına büyük katma değer getiriyorlar.
Hemfikir olmak demek, ‘her konuda’ anlaşmak demek değildir. Hoşgörü demek, kültür ve değerleriyle buluştuğumuz, ritim duygusu ve derinliği bize uyan bu yüzden de ‘sevdiğimiz birinin’ bizimle tamamen ters düşen görüşleriyle karşılaştığımız zaman, duygusal bağımızda en ufak bir zayıflama olmaksızın onunla aynı yolda yürüyebilmek demektir…”
***
İlker Bey’in gönderdiği, ‘subject’ hanesinde “Mesaj alınmıştır” yazan ilk mesajı şöyleydi:
“İktidarla uyum içindeki sanatçılar ve iktidarla çatışan sanatçılar… Dünya tarihinde hangi grup sanatçı toplumsal yaşamda önemli rol oynamıştır? Alkışlanması için sunduğunuz tüm örnekleriniz neden ‘Evetçi’? Sanatçı ve iktidar uyumu, yazar ve iktidar uyumu sonunda halk ve iktidar uyumunu getirecektir, hiç kuşkunuz olmasın… İktidarlarla uyumsuz olanlar ne mi olacak? Boş verin onu canım…
Hani devamını okumak istemezseniz diye, vaktinizi almamak için selam, saygı gibi formları başa koymadım. Sizi saygı ile selamlıyorum.”
İlker Bey’in yazdıklarını ciddiye aldım ve cevap verdim:
“Doğal olanı sanatçıların 'muhalif' olması... Bu durumun bir haber değeri yok. Tartışılacak bir yanı hiç yok. Bizim gibi toplumlardaki ‘Benim gibi düşünmeyen bana düşmandır’ düşüncesinin yıkılmasına katkısı olan her hareket benim ilgimi çekiyor. Sezen Aksu'nun bugüne kadar AK Parti'ye tek bir oy attığını sanmıyorum. Büyük olasılıkla aynı şey Pamuk için de geçerlidir...
Ben sanatçının her türlü iktidar kaygısından arî bir dünya görüşünün olmasını 'gelişmişlik' adına önemsiyorum; oyumun renginden tamamen bağımsız... Bizim entelijansiya yadırgarken, Atillâ İlhan'ın Ahmet Kaya'ya şiirlerini bestelemesi için vermesini bu çerçeveden bakarak destekliyordum... Heidegger'in de bazı konularda Hitler'i desteklemiş olması, vicdani bağımsızlık ürünüydü ve Heidegger'in faşist olduğunu göstermezdi... 'Tarafeyn’ bir durum yaratılması, entelektüelliğin sınırlarının dışında bir yerde duruyor...”
***
İlker Bey’in son mesajı üzerine aslında kitap yazılabilir. Türkiye’deki Hayır - Evet tartışmasına farklı bir açıklık getirmesi adına hayli ilginç:
“Günaydın, tatil sabahınızda sizi daha fazla meşgul etmek istemem. Ama bu zarif ve ‘dolu’ açıklamalarınızda yer alan değerlendirmelerin hemen hemen tamamının altına imzamı atabilecek olmamamla birlikte, ayrıldığımız bir noktayı bir kez daha vurgulamak isterim:
Yapacaklarınız, aydın bir zihnin, sağlam bir ahlâkın sonucu olabilir. Eğer bu yaptıklarınız tarihsel olarak kötüye hizmet etmekte ise son tahlilde ‘doğru’ olmayacaktır. İyi niyetin (hüsnüniyet) sübjektif değil, objektif olması esastır. TCK 301 yargılamasında O. Pamuk’un yanında yer alan biri olarak bu gereksiz irade açıklamasının da karşısında yer alabileceğimi düşünüyorum.”
***
Ben size Beyefendi’nin altını çizdiği iki yaklaşımı özetleyeyim:
“1. Amaç aracı mubah kılar. Aslında Evet demek gerekir ama bu AK Parti iktidarını kuvvetlendirir. Oysa ben AK Parti’nin iktidardan gitmesini istiyorum. Ona hizmet edecek her görüş, her davranış yanlıştır.
2. Daha da özeti: Vicdanım Evet diyor; ancak aklım Hayır!… Aklımın sesini dinlemeliyim.”
Omurilikten CHP’li ve MHP’li olmayan Hayır’cıların ortak sıkıntılarını dile getirmiş değerli kardeşimiz.
Bir tek küçük hatırlatma:
İnsanın vicdanı ile aklı ne zaman çatışsa her zaman vicdanı kazanmıştır.
CHP ve öfkeli MHP kamu vicdanını harekete geçirmek için hâlâ herhangi bir strateji geliştirmiş değiller. AK Parti ise sadece ve sadece o noktaya odaklanmış durumda… İlk günden itibaren planlı programlı bir çalışma yürütüyor. Muhalefet kanadında hangi siyasi iletişim çalışmasını görüyorsunuz?
Ondan sonra, “N’olur, lütfen Hayır çıksın ama!..” halleri… Geçiniz efendim…
Kemal Bey’in “Biz ölçümleme yaptırmıyoruz, basından duyduklarımızı değerlendiriyoruz” dediği gün, önceden girdiğim bütün iddialardan vazgeçtim…
Dünkü yazımızı bir hatırlatalım önce. Girişinde şöyle demişiz:
“Allah razı olsun Sezen Aksu’dan da, Orhan Pamuk’dan da… Ülke insanımıza çok önemli bir hasletin kazandırılmasına büyük katma değer getiriyorlar.
Hemfikir olmak demek, ‘her konuda’ anlaşmak demek değildir. Hoşgörü demek, kültür ve değerleriyle buluştuğumuz, ritim duygusu ve derinliği bize uyan bu yüzden de ‘sevdiğimiz birinin’ bizimle tamamen ters düşen görüşleriyle karşılaştığımız zaman, duygusal bağımızda en ufak bir zayıflama olmaksızın onunla aynı yolda yürüyebilmek demektir…”
***
İlker Bey’in gönderdiği, ‘subject’ hanesinde “Mesaj alınmıştır” yazan ilk mesajı şöyleydi:
“İktidarla uyum içindeki sanatçılar ve iktidarla çatışan sanatçılar… Dünya tarihinde hangi grup sanatçı toplumsal yaşamda önemli rol oynamıştır? Alkışlanması için sunduğunuz tüm örnekleriniz neden ‘Evetçi’? Sanatçı ve iktidar uyumu, yazar ve iktidar uyumu sonunda halk ve iktidar uyumunu getirecektir, hiç kuşkunuz olmasın… İktidarlarla uyumsuz olanlar ne mi olacak? Boş verin onu canım…
Hani devamını okumak istemezseniz diye, vaktinizi almamak için selam, saygı gibi formları başa koymadım. Sizi saygı ile selamlıyorum.”
İlker Bey’in yazdıklarını ciddiye aldım ve cevap verdim:
“Doğal olanı sanatçıların 'muhalif' olması... Bu durumun bir haber değeri yok. Tartışılacak bir yanı hiç yok. Bizim gibi toplumlardaki ‘Benim gibi düşünmeyen bana düşmandır’ düşüncesinin yıkılmasına katkısı olan her hareket benim ilgimi çekiyor. Sezen Aksu'nun bugüne kadar AK Parti'ye tek bir oy attığını sanmıyorum. Büyük olasılıkla aynı şey Pamuk için de geçerlidir...
Ben sanatçının her türlü iktidar kaygısından arî bir dünya görüşünün olmasını 'gelişmişlik' adına önemsiyorum; oyumun renginden tamamen bağımsız... Bizim entelijansiya yadırgarken, Atillâ İlhan'ın Ahmet Kaya'ya şiirlerini bestelemesi için vermesini bu çerçeveden bakarak destekliyordum... Heidegger'in de bazı konularda Hitler'i desteklemiş olması, vicdani bağımsızlık ürünüydü ve Heidegger'in faşist olduğunu göstermezdi... 'Tarafeyn’ bir durum yaratılması, entelektüelliğin sınırlarının dışında bir yerde duruyor...”
***
İlker Bey’in son mesajı üzerine aslında kitap yazılabilir. Türkiye’deki Hayır - Evet tartışmasına farklı bir açıklık getirmesi adına hayli ilginç:
“Günaydın, tatil sabahınızda sizi daha fazla meşgul etmek istemem. Ama bu zarif ve ‘dolu’ açıklamalarınızda yer alan değerlendirmelerin hemen hemen tamamının altına imzamı atabilecek olmamamla birlikte, ayrıldığımız bir noktayı bir kez daha vurgulamak isterim:
Yapacaklarınız, aydın bir zihnin, sağlam bir ahlâkın sonucu olabilir. Eğer bu yaptıklarınız tarihsel olarak kötüye hizmet etmekte ise son tahlilde ‘doğru’ olmayacaktır. İyi niyetin (hüsnüniyet) sübjektif değil, objektif olması esastır. TCK 301 yargılamasında O. Pamuk’un yanında yer alan biri olarak bu gereksiz irade açıklamasının da karşısında yer alabileceğimi düşünüyorum.”
***
Ben size Beyefendi’nin altını çizdiği iki yaklaşımı özetleyeyim:
“1. Amaç aracı mubah kılar. Aslında Evet demek gerekir ama bu AK Parti iktidarını kuvvetlendirir. Oysa ben AK Parti’nin iktidardan gitmesini istiyorum. Ona hizmet edecek her görüş, her davranış yanlıştır.
2. Daha da özeti: Vicdanım Evet diyor; ancak aklım Hayır!… Aklımın sesini dinlemeliyim.”
Omurilikten CHP’li ve MHP’li olmayan Hayır’cıların ortak sıkıntılarını dile getirmiş değerli kardeşimiz.
Bir tek küçük hatırlatma:
İnsanın vicdanı ile aklı ne zaman çatışsa her zaman vicdanı kazanmıştır.
CHP ve öfkeli MHP kamu vicdanını harekete geçirmek için hâlâ herhangi bir strateji geliştirmiş değiller. AK Parti ise sadece ve sadece o noktaya odaklanmış durumda… İlk günden itibaren planlı programlı bir çalışma yürütüyor. Muhalefet kanadında hangi siyasi iletişim çalışmasını görüyorsunuz?
Ondan sonra, “N’olur, lütfen Hayır çıksın ama!..” halleri… Geçiniz efendim…
Kemal Bey’in “Biz ölçümleme yaptırmıyoruz, basından duyduklarımızı değerlendiriyoruz” dediği gün, önceden girdiğim bütün iddialardan vazgeçtim…