Türk Telekom sürecini anlama kılavuzu
12 Mart 2022 - Yeni Şafak
Bunlar, Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren çok önemli roller almış kamu kuruluşlarının 100 sene sonra da hâlâ devletin elinde hayatlarını sürdürmesinden yanalar…
Kapitalizmin ve liberalizmin dünyada geldikleri tekâmül noktasını kavramakta, “Devletin malı deniz, yemeyen keriz” misali bürokratik oligarşiden beslenmeyi özlemekte ve bu nedenle her türden özelleştirmeyi karalamayı iş edinmekteler…
Genelde iki seçenek söz konusu: Ya devlet kumaş üretecek (Sümerbank), kundura yapacak (Beykoz), içki-sigaranın tek patronu olacak (Tekel), şeker piyasasını yönetecek, yem, gübre, porselen işini yürütecek; özel sektöre de küçük bir oyun parkı bırakacak…
Ya da devleti küçültecek, rekabetin ve kalitenin artmasını destekleyerek özel sektöre alan açacak; dinamizmi, gelişimi, istihdamı artıracaksınız…
Yukarıda bahsi geçen ilk zihniyet, Türkiye Varlık Fonu’nun (TVF), bankaların Türk Telekom’daki hisselerini (toplam %55) devralması meselesini ve sürecin tamamını da kavramaktan aciz…
Türk Telekom’un özelleştirilme bedeli, halka arzı ve temettü gelirleri de hesaba katıldığında 2006-2021 tarihleri arasında devlete toplam 15,6 milyar USD gelir getirmiş.
Bu 15,6 milyar doların açılımı şöyle:
Bilindiği gibi TVF’nin amacı,
Türk Telekom, özelleştirme sonrası önemli bir yapısal dönüşümden geçmiş ve gelir çeşitlendirmesini tamamlamıştır. Zaten özelleştirmede hedeflenen en önemli amaçlardan biri de bu yapısal dönüşümün tamamlanmasıydı. 2005 yılında gelirlerinin %83’ünü Sabit Ses kolundan üreten Türk Telekom’un 2021 sonu itibarıyla satış gelirleri ağırlıklı olarak Mobil (%34), Sabit Genişbant (%31), Sabit Ses (%8) ve Kurumsal Veri (%7) segmentlerinden oluşmuş.
Yani, telekom sektörü oyuncuları arasında gelir ve abone dağılımı bakımından sağlıklı ve güçlü bir pozisyonundaki yüksek teknoloji şirketine dönüşmüş.
Elinde halka açma, blok satış gibi pek çok değerlendirme fırsatı olan TVF, kontrolü kendisinde tutarak Türk Telekom’daki %86’yı aşan hissesinin bir kısmını yine en verimli ve kârlı şekilde kullanacaktır.
Bu aksiyonun başta Türk Telekom çalışanları olmak üzere tüm taraflar için bir tür ‘kazan-kazan’ ilişkisi doğurduğunu söylemek abartı değil. Bir kere ‘belirsizlik’ ortadan kalkmıştır. Gelecek tasarımı netlik kazanmıştır. Alan da satan da memnundur… Memnun olmasalar imza atmazlardı…
Memnuniyetsiz tek taraf, muhalefettir… Bildiğiniz üzere binlerce ton ayçiçeği çekirdeği taşıyan gemiler, mahsur kaldıkları limandan Cumhurbaşkanı’nın gayretiyle izin alıp Türkiye’ye doğru yola çıktıklarında da üzülmüşlerdi…
Ukrayna-Rusya savaşında da Türkiye’nin Rusya’yı eleştirmekle birlikte tarafsız kalmasını da beğenmemişler, Avrupa Komisyonu’nda çekimser oy kullanmasını eleştirmişler (Kılıçdaroğlu), Rusya’ya yaptırım uygulanmasını savunmuşlardı (Akşener)… Antalya Diplomasi Forumu’nda uluslararası katılımı görünce de birden suspus olmuşlardı…
Yakın zamana kadar oyuncak uçağa benzettikleri İHA’lara sonradan sahip çıktıkları gibi bakarsınız bugün yerden yere çaldıkları Türk Telekom stratejisinin de ne denli doğru olduğunu savunabilirler…
Kapitalizmin ve liberalizmin dünyada geldikleri tekâmül noktasını kavramakta, “Devletin malı deniz, yemeyen keriz” misali bürokratik oligarşiden beslenmeyi özlemekte ve bu nedenle her türden özelleştirmeyi karalamayı iş edinmekteler…
Genelde iki seçenek söz konusu: Ya devlet kumaş üretecek (Sümerbank), kundura yapacak (Beykoz), içki-sigaranın tek patronu olacak (Tekel), şeker piyasasını yönetecek, yem, gübre, porselen işini yürütecek; özel sektöre de küçük bir oyun parkı bırakacak…
Ya da devleti küçültecek, rekabetin ve kalitenin artmasını destekleyerek özel sektöre alan açacak; dinamizmi, gelişimi, istihdamı artıracaksınız…
Yukarıda bahsi geçen ilk zihniyet, Türkiye Varlık Fonu’nun (TVF), bankaların Türk Telekom’daki hisselerini (toplam %55) devralması meselesini ve sürecin tamamını da kavramaktan aciz…
Türk Telekom’un özelleştirilme bedeli, halka arzı ve temettü gelirleri de hesaba katıldığında 2006-2021 tarihleri arasında devlete toplam 15,6 milyar USD gelir getirmiş.
Bu 15,6 milyar doların açılımı şöyle:
- Türk Telekom’un %55 hissesi, %20’si peşin ve kalanı 5 yıl vade (yıllık LIBOR + 2,5 faiz) olmak üzere 6,55 milyar USD bedel karşılığı özelleştirilmiş.
- Ojer Telekomünikasyon A.Ş.’nin hisse satışına ait bakiyeyi erken ödeyerek borcunun tamamını kapatmasıyla 2005-2007 döneminde devletin kasasına 7,06 milyar USD girmiş.
- Özelleştirmeden sonra, 2008 yılında, devletin Türk Telekom’da kalan %45 hissesinden %15’lik kısmı halka arz etmesiyle Hazine’ye bu kez de 1,7 milyar USD nakit girişi olmuş. Türk Telekom’un temettü gelirleri diğer ortaklar gibi hissesi oranında Hazine’ye ödenmiş.
- Hazine, Türk Telekom’dan 2006-2021 tarihleri arasında toplam 6,9 milyar USD almış.
Bilindiği gibi TVF’nin amacı,
- bünyesindeki varlıkların değerini en üst seviyeye çıkarmak,
- yurt içindeki stratejik yatırımlara sermaye sağlamak,
- Türkiye’deki şirketlerden bölgesel ve küresel liderler çıkmasına destek olmak,
- finansal piyasaların iyileşmesine katkıda bulunmak
Türk Telekom, özelleştirme sonrası önemli bir yapısal dönüşümden geçmiş ve gelir çeşitlendirmesini tamamlamıştır. Zaten özelleştirmede hedeflenen en önemli amaçlardan biri de bu yapısal dönüşümün tamamlanmasıydı. 2005 yılında gelirlerinin %83’ünü Sabit Ses kolundan üreten Türk Telekom’un 2021 sonu itibarıyla satış gelirleri ağırlıklı olarak Mobil (%34), Sabit Genişbant (%31), Sabit Ses (%8) ve Kurumsal Veri (%7) segmentlerinden oluşmuş.
Yani, telekom sektörü oyuncuları arasında gelir ve abone dağılımı bakımından sağlıklı ve güçlü bir pozisyonundaki yüksek teknoloji şirketine dönüşmüş.
Elinde halka açma, blok satış gibi pek çok değerlendirme fırsatı olan TVF, kontrolü kendisinde tutarak Türk Telekom’daki %86’yı aşan hissesinin bir kısmını yine en verimli ve kârlı şekilde kullanacaktır.
Bu aksiyonun başta Türk Telekom çalışanları olmak üzere tüm taraflar için bir tür ‘kazan-kazan’ ilişkisi doğurduğunu söylemek abartı değil. Bir kere ‘belirsizlik’ ortadan kalkmıştır. Gelecek tasarımı netlik kazanmıştır. Alan da satan da memnundur… Memnun olmasalar imza atmazlardı…
Memnuniyetsiz tek taraf, muhalefettir… Bildiğiniz üzere binlerce ton ayçiçeği çekirdeği taşıyan gemiler, mahsur kaldıkları limandan Cumhurbaşkanı’nın gayretiyle izin alıp Türkiye’ye doğru yola çıktıklarında da üzülmüşlerdi…
Ukrayna-Rusya savaşında da Türkiye’nin Rusya’yı eleştirmekle birlikte tarafsız kalmasını da beğenmemişler, Avrupa Komisyonu’nda çekimser oy kullanmasını eleştirmişler (Kılıçdaroğlu), Rusya’ya yaptırım uygulanmasını savunmuşlardı (Akşener)… Antalya Diplomasi Forumu’nda uluslararası katılımı görünce de birden suspus olmuşlardı…
Yakın zamana kadar oyuncak uçağa benzettikleri İHA’lara sonradan sahip çıktıkları gibi bakarsınız bugün yerden yere çaldıkları Türk Telekom stratejisinin de ne denli doğru olduğunu savunabilirler…