Türkçeyi bilmemek değil öğrenmemek ayıp
15 Ağustos 2010 - Marketing Türkiye
Türkçe hatalarıyla dolu bültenler elime geçerse, özellikle vakit ayırıp düzeltmenlik yaparak sahiplerine geri göndermeye çalışıyorum. Belki bir işe yarar diye. Yoksa hem kendimize ayıp eder hale geleceğiz; hem medyaya, hem de hizmet verdiğimiz ‘danışanlara’… Aşağıda bir örnek vereceğim. Tüm medyaya (yani tüm kamu oyuna), bu arada da bana gönderilmiş bir e-posta bu… Yazılsın diye gönderilmiş zaten. Gizlisi saklısı yok. Ama yine de gönderenin adını vermeyelim…
“Arkadaşlar Merhabalar,
Uzun zamandır koruduğum sessizliğimi yeni kurduğum ajansımla birlikte size duyurmak istedim. Yıllardır bu sektörde Kurumsal İletişim ve Marka iletişimi alanında ki deneyimlerimi artık kendi bünyemde yapmaya karar verdim ve 4 aydır da devam eden bir sürecimiz var.
Bununla birlikte yapılan birçok işimiz yanında yeni hizmet vermeye başladığımız çok ilginç bir kişilik ve ele alınması gereken, ülkemizde fazlasıyla ilgi toplayan bir ismin, Türkiye’nin ilk Ruh koçu P.V.’nin PR hizmetini almış bulunmaktayız. Bu konuyla ilgili de siz basın mensubu arkadaşlarımdan desteğinizi rica ediyorum. Bir çok Televizyon kanalında çıkmaya başladı ve insan hayatında yarattığı mucizeler görüldükçe fazlasıyla ilgi toplamaya başladı diyebilirim.
Konuyla ilgili basın bültenini ve görsellerini ekte bulabilirsiniz ve benimle her türlü irtibata geçebilirsiniz. Sevgiler…”
Siz kaç hata buldunuz?
Dedim ya, özellikle vakit ayırıyorum ve sektörümüzün tarihsel önemdeki mesleki meselelerinden en önemlisine dikkatinizi çekmek amacıyla sabrınıza sığınarak, “Hataları gelin birlikte sayalım” diyorum. İletişimin en temel aracı “dil”e karşı özensiz davranmanın mesleğimize karşı özensiz davranmak anlamına geldiğini düşünen bir iletişimci olarak, dünyamıza mailleriyle dahil olma çabası içinde bulunan bu arkadaşımızın “örnek” metnini hatasıyla sevabıyla kabullenmeyeceğimizi birlikte gösterelim. Hataları sayıyoruz. İşimiz öğretmek! Bir metni kontrol etmek için yazanına soru sormak en akıllı yoldur. Metne dönelim:
1. Arkadaş bize neyi duyurmak istemiş? Cevap: Sessizliğini…
2. Genel anlamda kullanıldıklarında “Kurumsal İletişim ve Marka İletişimi” büyük harfle başlayarak yazılmaz. Ayrıca diğerlerini büyük harfle yazarken, “Marka iletişimi”ndeki iletişimin i’sini küçük harfle yazmak savrukluk olarak algılanabilir.
3. “alanında ki” derken ‘ki’nin ayrı yazılmaması gerekir.
4. Arkadaş neyi “yapmaya” karar vermiş? Cevap: Deneyimlerini…
5. 10’dan küçük sayılar genellikle rakamla yazılmaz. ‘4’ değil ‘dört’ olmalıydı.
6. “4 aydır da devam eden bir sürecimiz var” sözü ‘ifade bozukluğu’ içeriyor. Burada ‘süreç’ sözcüğü yerinde kullanılmamış.
7. “PR hizmetini almış bulunmaktayız” şeklindeki ifade de bozuktur. “PR hizmeti vermeye başladık” , “PR ajansı olarak seçildik” vb bir ifade daha iyi olurdu.
8. “hizmet vermeye başladığımız çok ilginç bir kişilik” ifadesi de doğru değildir. ‘Kişiliğe’ hizmet verilmez…
9. “ülkemizde fazlasıyla ilgi toplayan bir ismin” ifadesinde ‘fazlasıyla’ sözcüğü ‘gereğinden fazla’ anlamına gelebilir ki, ifade edilmek istenen bu değildir herhalde…
10. “Ruh koçu” yazarken ya ‘r’ küçük olmalıydı, ya da ‘k’ büyük…
11. “siz basın mensubu arkadaşlarımdan desteğinizi rica ediyorum”… Nasıl bir ‘destek’ acaba?
12. “bir çok” beraber yazılır. Aynı metin içinde bir iki satır yukarıda yazıldığı gibi (…birçok işimiz yanında…) Ayrıca bu ifadesi de yanlış. “birçok işimizin yanısıra” daha doğru bir ifade olurdu.
13. Aynı cümle içinde iki kez aynı sözcüğün kullanılması ifade zenginliğini bozar: “Televizyon kanalında çıkmaya başladı”, “fazlasıyla ilgi toplamaya başladı”... Ayrıca şu ‘fazlasıyla’ tanımı burada bir kez daha kullanılmış (Bkz. 9’uncu tespit)
14. “Bir çok Televizyon kanalında” derken, Televizyon’un büyük harfle başlaması yanlış…
15. “diyebilirim” ile biten cümledeki ifade, “diyebilirim”den önce bir noktalama işaretiyle ayrılmalıydı (çift ya da tek tırnak, virgül vb.)
16. “benimle her türlü irtibata geçebilirsiniz” ifadesi de söylenmek istenenden uzak sanki… Buradaki “her türlü” tanımı müphemiyet ifade ediyor…
Bu arkadaşımıza hiç üzülmemesini tavsiye ederim. Belki bu kadar kısacık bir metinde 16’dan fazla hata yaparak bir rekora imza atmış olabilir; ancak başkalarının da ondan aşağı kalır bir durumlarının olmadığını bilmek, belki kendisini bir nebze olsun rahatlatabilir… Bana Akşam gazetesine ve Marketing Türkiye’ye gelen basın bültenlerini -eğer morali düzelecekse- kendisine gönderebilirim.
Daha da fecisi, benim yönetim kurulu başkanlığını yaptığım kuruluşlardan giden basın bültenlerinin de içinde bu tür hatalara ne yazık ki mebzul miktarda rastlamak mümkündür. “Dinimize söven Müslüman olsa”, “Kelin ilacı olsa önce kendi kafasına sürerdi” türünden özdeyişleri hak ettiğimi düşünüyorsanız, yerden göğe kadar haklısınız… En azından hatamızı biliyoruz… Adam olmaya çalışıyoruz… Yoksa hizmet alan, bu konuda da hizmet vereni aşıp saygısını hepten yitirecek…
Ben burada iletişim sektörünün genel anlamda itibar meselelerinden söz etmeye çalışıyorum. Çünkü sektörünün itibarı düşükse o sektörden çıkacak kuruluş ve şahısların itibarlarının da yüksek olması pek olası değildir…
Pekiyi ne yapmalı?
Örneğin, “Türkçede şapkalar kaldırıldı!” gibi süzme salak tespitlerde bulunup komik duruma düşmemek adına, Türk Dil Kurumu’nun çıkardığı Güncel Türkçe Sözlük’ü ya edinmeli ya da internette Büyük Türkçe Sözlük’ü sürekli elimizin altında bulundurmalı.
Yine TDK’nin bu sözlüğün başına koyduğu (40 küsur sayfa) ve web sitesinde yayınladığı Yazım Kuralları’na sık sık göz atmalı.
Tahir Nejat Gencan’ın Tek Ağaç Yayınevi tarafından son baskısı 2007’de yapılmış ‘Dilbilgisi’ adlı kitabı edinip arada bir bakmalı. Özellikle de 626’ncı sayfada başlayıp 17 sayfa süren Yazım Kuralları’nı okumalı…
Turkcell’den işaret fişeği…
Haber çok kısaydı. İlk bakışta son derece sıradan, haber olma değeri bile taşıyamayacak kadar “rutin” duyurulardan biri gibiydi.
Turkcell medya satın alma sistemini değiştirmişti. Eskiden medya satın alma ajansı ADD ile çalışıyormuş. Onunla yollarını ayırmış. Peki, hangi medya satın alma ajansıyla çalışmaya karar vermiş? Hiçbiriyle… Turkcell, medya satın alma işini kendi bünyesinde kuracağı bir departman ile yürütmeye karar vermiş. Medya planlama hizmetini ise (herhalde şimdilik kaydıyla) Mindshare’den almaya devam edecekmiş…
Şimdi telefonu açıp Turkcell yetkililerine neden böyle bir adım attıklarını sorsak, bize “Siyasi Doğruculuk” (Political Correctness) çerçevesinde bin dereden su getirip son derece kibar ve de efendi bir üslupla pek çok aklı başında gerekçe sayacaklardır. Onlar ne derse desin, ima da etseler direkt de söyleseler, hiçbir şey demeseler de biz şunu anlamak durumundayız: “Katma değerden yeterince tatmin olmadık… İşi kendi bünyemizde daha ‘verimli’ yapabileceğimizi düşünüyoruz…”
Turkcell, halkla ilişkiler, medya ile ilişkiler konularında ne yapıyor? İçeride geniş bir kadro barındırıyor… Aynı uygulamayı pek çok büyük kuruluş hayata geçirmeye başladı? Bu çerçevede Turkcell’in kararı yeni bir işaret fişeğidir…
Peki, gidişat dünyanın her yerinde böyle midir?
Hayır… Tam tersine kurum, kuruluş ve firmalar uzman olmadıkları alanları hızla terk ediyor, bu işleri ‘dışarıya’ veriyorlar (outsourcing)… Yeni mi başladı bu yaklaşım? Hayır en az 30 yıldır böyle?
Bazı şeyler tarihte kaldı… Matbaanı, renk ayrım atölyeni kendi içinde kuracaksın; gerekiyorsa kâğıdını bile kendin üreteceksin; yemeğini kendin pişirip temizlik kadrolarını sen işe alacaksın; bilişim hizmetleri için onlarca adam istihdam edeceksin; pazarlama ve satışta kanal kullanmak yerine kanallarını kendin oluşturacaksın; ‘merchandising’i kendin yapacaksın (mesela Fenerium bütün ürünlerini kendi üretecek); başka kent ve ülkelerde işbirlikleriyle değil bizzat şube ve/veya mağaza açarak büyüyeceksin… Bu yaklaşımlar artık ‘arkaik’ birer anı olarak derslerde anlatılıyor…
Yukarıdaki şirketlerde outsourcing durumu nedir sizce? Söyleyeyim. Hepsi son derece gelişmiş stratejiler uyguluyorlar. Verimsiz, maliyetli, know how’ına gereksiz miktarlarda yatırım yapmak gerektiren, kendi yaptıkları işin odağından onları koparacak bütün ‘uzmanlık’ alanlarını ‘dışarıya’ veriyorlar.
O halde iletişim konusunda bu süreç neden tersine çalışmaktadır?
Bu soruyu sürekli ortaya atıyorum diye bana sinirlenenlerin sayısının az olmadığını biliyorum. Kol kırılsın yen içinde kalsın; herkesi ‘uyandırmanın’, milletin aklına gereksiz ‘şüpheler’ sokmanın ne alemi var?... Ya da ‘detached’ gençlerin deyişiyle “Kasmayalım kardeşim! Şunun şurasında idare edip duruyoruz!”
Hayat hiç de öyle değil… Halının altına süpürmekten vazgeçelim, çünkü yakında ‘idare’ edilemeyecek… İşin ucu reklama da dokunmaya başladığına göre iletişim sektörünün ‘titreyip’ kendine gelmesi için çanlar çoktan çalıyor. PR zaten ruhunu teslim etti edecek. Bu işi yapsa yapsa çok daha iyi örgütlü olan reklamcılar yapabilir…
Önce bir “Neredeyiz?” toplantısı… Belki hemen arkasından “Nereye gitmeliyiz?” semineri ve nihayetine de “Oraya nasıl gitmeliyiz” çalıştayı… İletişim sektörü öylesine bir ‘etkileşim’ içinde ki… Reklam PR’ı, PR reklamı; her ikisi birden her türden satın almayı, etkinlik yönetimini etkileyebiliyorlar… Sosyal paydaşlardan birini bile dışarıda bırakarak yapılacak böyle bir çalışma ‘akim’ kalmaya mahkûmdur… Tabii böyle bir çalışma yapılabilirse… Şimdilik ‘gemisini kurtaran kaptan’ ya da “bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” şeklinde yürüyor işler.
Ölçmeyi öğrenmeyen geride kalır
Daha önce sözünü etmiştik (Marketing Türkiye 01.07.10); Barselona’da bir zirve toplandı. Halkla ilişkiler dünyasının en büyük kuruluşları, çatı örgütleri 16-18 Haziran’da İkinci Avrupa Ölçümleme Zirvesi'nde bir araya geldiler ve PR tarihinde ilk kez ‘Ölçümleme İlkeleri Deklerasyonu’nu yayınladılar.
Türkiye halkla İlişkiler Derneği TÜHİD'in de üyesi olduğu The Global Alliance for Public Relations and Communication Management (Halkla İlişkiler ve İletişim Yönetimi Küresel Birliği), IPR Measurement Commission (Halkla ilişkiler Enstitüsü, Londra), AMEC The International Association for Measurement and Evaluation of Communication (Uluslararası İletişim Ölçümleme ve Değerlendirme Birliği), PRSA Public Relations Society of America (Amerika Halkla İlişkiler Derneği), Türkiye'nin Halkla İlişkiler Danışmanlığı Şirketleri Derneği İDA'nın da üye oldu çatı örgütü, 28 farklı ülkeden kendisini uluslararası hizmet standartlarına göre denetletmeyi kabullenmiş bin 400 şirketi bünyesinde toplayan ICCO International Communication Consultancy Organization (Uluslar arası İletişim Danışmanlığı Örgütü)...
Dünyanın en büyük halkla ilişkiler ağına sahip şirketi Ketchum ve PRWeek dergisinin desteğinde düzenlenen etkinlik sonrasında 20 Haziran’da ikinci taslak metin yayınlanmıştı ve 19 Temmuz’da nihai metin ortaya çıktı. Ana başlıkları 1 Temmuz’da Marketing Türkiye okurlarına iletmiştik. Şimdi bu başlıkların altı doldurulmuş. Dileyen The Global Alliance’ın web sitesinden pdf formatındaki belgeye ulaşabilir…
Önemli midir bu belge?
Evet hem de çok. Çünkü bu ilkelere iletişim ve PR hizmeti alan kuruluşlar da erişeceklerdir. Türkiye’de de faaliyet göstermeye başlayan ‘Kurumsal İletişim Direktörleri Derneği’ gibi kuruluşlar, bu ilkelerin yaygınlık kazanmasını sağlayacaklardır; çünkü harcanan paranın doğru yere gidip gitmediği ancak ölçümleme ile anlaşılabilir. Sektör eğer hizmet verdiği müşterisinin gerisine düşmek istemiyorsa, müşterilerine kupür sayıp reklam eş değeri hesapları yaparak hiçbir işe yaramayan ‘aylık medya raporu’ verme alışkanlığını bir an önce bir kenara bırakıp, dünya standartlarında ölçümleme reflekslerini oluşturmaya bakmalıdır. Çünkü müşteriler çok yakın bir gelecekte bu standartları isteyeceklerdir…
Ben yazdım diye değil. Dünyadaki bütün meslek kuruluşları böyle olması gerektiğini önerdikleri için…
“Arkadaşlar Merhabalar,
Uzun zamandır koruduğum sessizliğimi yeni kurduğum ajansımla birlikte size duyurmak istedim. Yıllardır bu sektörde Kurumsal İletişim ve Marka iletişimi alanında ki deneyimlerimi artık kendi bünyemde yapmaya karar verdim ve 4 aydır da devam eden bir sürecimiz var.
Bununla birlikte yapılan birçok işimiz yanında yeni hizmet vermeye başladığımız çok ilginç bir kişilik ve ele alınması gereken, ülkemizde fazlasıyla ilgi toplayan bir ismin, Türkiye’nin ilk Ruh koçu P.V.’nin PR hizmetini almış bulunmaktayız. Bu konuyla ilgili de siz basın mensubu arkadaşlarımdan desteğinizi rica ediyorum. Bir çok Televizyon kanalında çıkmaya başladı ve insan hayatında yarattığı mucizeler görüldükçe fazlasıyla ilgi toplamaya başladı diyebilirim.
Konuyla ilgili basın bültenini ve görsellerini ekte bulabilirsiniz ve benimle her türlü irtibata geçebilirsiniz. Sevgiler…”
Siz kaç hata buldunuz?
Dedim ya, özellikle vakit ayırıyorum ve sektörümüzün tarihsel önemdeki mesleki meselelerinden en önemlisine dikkatinizi çekmek amacıyla sabrınıza sığınarak, “Hataları gelin birlikte sayalım” diyorum. İletişimin en temel aracı “dil”e karşı özensiz davranmanın mesleğimize karşı özensiz davranmak anlamına geldiğini düşünen bir iletişimci olarak, dünyamıza mailleriyle dahil olma çabası içinde bulunan bu arkadaşımızın “örnek” metnini hatasıyla sevabıyla kabullenmeyeceğimizi birlikte gösterelim. Hataları sayıyoruz. İşimiz öğretmek! Bir metni kontrol etmek için yazanına soru sormak en akıllı yoldur. Metne dönelim:
1. Arkadaş bize neyi duyurmak istemiş? Cevap: Sessizliğini…
2. Genel anlamda kullanıldıklarında “Kurumsal İletişim ve Marka İletişimi” büyük harfle başlayarak yazılmaz. Ayrıca diğerlerini büyük harfle yazarken, “Marka iletişimi”ndeki iletişimin i’sini küçük harfle yazmak savrukluk olarak algılanabilir.
3. “alanında ki” derken ‘ki’nin ayrı yazılmaması gerekir.
4. Arkadaş neyi “yapmaya” karar vermiş? Cevap: Deneyimlerini…
5. 10’dan küçük sayılar genellikle rakamla yazılmaz. ‘4’ değil ‘dört’ olmalıydı.
6. “4 aydır da devam eden bir sürecimiz var” sözü ‘ifade bozukluğu’ içeriyor. Burada ‘süreç’ sözcüğü yerinde kullanılmamış.
7. “PR hizmetini almış bulunmaktayız” şeklindeki ifade de bozuktur. “PR hizmeti vermeye başladık” , “PR ajansı olarak seçildik” vb bir ifade daha iyi olurdu.
8. “hizmet vermeye başladığımız çok ilginç bir kişilik” ifadesi de doğru değildir. ‘Kişiliğe’ hizmet verilmez…
9. “ülkemizde fazlasıyla ilgi toplayan bir ismin” ifadesinde ‘fazlasıyla’ sözcüğü ‘gereğinden fazla’ anlamına gelebilir ki, ifade edilmek istenen bu değildir herhalde…
10. “Ruh koçu” yazarken ya ‘r’ küçük olmalıydı, ya da ‘k’ büyük…
11. “siz basın mensubu arkadaşlarımdan desteğinizi rica ediyorum”… Nasıl bir ‘destek’ acaba?
12. “bir çok” beraber yazılır. Aynı metin içinde bir iki satır yukarıda yazıldığı gibi (…birçok işimiz yanında…) Ayrıca bu ifadesi de yanlış. “birçok işimizin yanısıra” daha doğru bir ifade olurdu.
13. Aynı cümle içinde iki kez aynı sözcüğün kullanılması ifade zenginliğini bozar: “Televizyon kanalında çıkmaya başladı”, “fazlasıyla ilgi toplamaya başladı”... Ayrıca şu ‘fazlasıyla’ tanımı burada bir kez daha kullanılmış (Bkz. 9’uncu tespit)
14. “Bir çok Televizyon kanalında” derken, Televizyon’un büyük harfle başlaması yanlış…
15. “diyebilirim” ile biten cümledeki ifade, “diyebilirim”den önce bir noktalama işaretiyle ayrılmalıydı (çift ya da tek tırnak, virgül vb.)
16. “benimle her türlü irtibata geçebilirsiniz” ifadesi de söylenmek istenenden uzak sanki… Buradaki “her türlü” tanımı müphemiyet ifade ediyor…
Bu arkadaşımıza hiç üzülmemesini tavsiye ederim. Belki bu kadar kısacık bir metinde 16’dan fazla hata yaparak bir rekora imza atmış olabilir; ancak başkalarının da ondan aşağı kalır bir durumlarının olmadığını bilmek, belki kendisini bir nebze olsun rahatlatabilir… Bana Akşam gazetesine ve Marketing Türkiye’ye gelen basın bültenlerini -eğer morali düzelecekse- kendisine gönderebilirim.
Daha da fecisi, benim yönetim kurulu başkanlığını yaptığım kuruluşlardan giden basın bültenlerinin de içinde bu tür hatalara ne yazık ki mebzul miktarda rastlamak mümkündür. “Dinimize söven Müslüman olsa”, “Kelin ilacı olsa önce kendi kafasına sürerdi” türünden özdeyişleri hak ettiğimi düşünüyorsanız, yerden göğe kadar haklısınız… En azından hatamızı biliyoruz… Adam olmaya çalışıyoruz… Yoksa hizmet alan, bu konuda da hizmet vereni aşıp saygısını hepten yitirecek…
Ben burada iletişim sektörünün genel anlamda itibar meselelerinden söz etmeye çalışıyorum. Çünkü sektörünün itibarı düşükse o sektörden çıkacak kuruluş ve şahısların itibarlarının da yüksek olması pek olası değildir…
Pekiyi ne yapmalı?
Örneğin, “Türkçede şapkalar kaldırıldı!” gibi süzme salak tespitlerde bulunup komik duruma düşmemek adına, Türk Dil Kurumu’nun çıkardığı Güncel Türkçe Sözlük’ü ya edinmeli ya da internette Büyük Türkçe Sözlük’ü sürekli elimizin altında bulundurmalı.
Yine TDK’nin bu sözlüğün başına koyduğu (40 küsur sayfa) ve web sitesinde yayınladığı Yazım Kuralları’na sık sık göz atmalı.
Tahir Nejat Gencan’ın Tek Ağaç Yayınevi tarafından son baskısı 2007’de yapılmış ‘Dilbilgisi’ adlı kitabı edinip arada bir bakmalı. Özellikle de 626’ncı sayfada başlayıp 17 sayfa süren Yazım Kuralları’nı okumalı…
Turkcell’den işaret fişeği…
Haber çok kısaydı. İlk bakışta son derece sıradan, haber olma değeri bile taşıyamayacak kadar “rutin” duyurulardan biri gibiydi.
Turkcell medya satın alma sistemini değiştirmişti. Eskiden medya satın alma ajansı ADD ile çalışıyormuş. Onunla yollarını ayırmış. Peki, hangi medya satın alma ajansıyla çalışmaya karar vermiş? Hiçbiriyle… Turkcell, medya satın alma işini kendi bünyesinde kuracağı bir departman ile yürütmeye karar vermiş. Medya planlama hizmetini ise (herhalde şimdilik kaydıyla) Mindshare’den almaya devam edecekmiş…
Şimdi telefonu açıp Turkcell yetkililerine neden böyle bir adım attıklarını sorsak, bize “Siyasi Doğruculuk” (Political Correctness) çerçevesinde bin dereden su getirip son derece kibar ve de efendi bir üslupla pek çok aklı başında gerekçe sayacaklardır. Onlar ne derse desin, ima da etseler direkt de söyleseler, hiçbir şey demeseler de biz şunu anlamak durumundayız: “Katma değerden yeterince tatmin olmadık… İşi kendi bünyemizde daha ‘verimli’ yapabileceğimizi düşünüyoruz…”
Turkcell, halkla ilişkiler, medya ile ilişkiler konularında ne yapıyor? İçeride geniş bir kadro barındırıyor… Aynı uygulamayı pek çok büyük kuruluş hayata geçirmeye başladı? Bu çerçevede Turkcell’in kararı yeni bir işaret fişeğidir…
Peki, gidişat dünyanın her yerinde böyle midir?
Hayır… Tam tersine kurum, kuruluş ve firmalar uzman olmadıkları alanları hızla terk ediyor, bu işleri ‘dışarıya’ veriyorlar (outsourcing)… Yeni mi başladı bu yaklaşım? Hayır en az 30 yıldır böyle?
Bazı şeyler tarihte kaldı… Matbaanı, renk ayrım atölyeni kendi içinde kuracaksın; gerekiyorsa kâğıdını bile kendin üreteceksin; yemeğini kendin pişirip temizlik kadrolarını sen işe alacaksın; bilişim hizmetleri için onlarca adam istihdam edeceksin; pazarlama ve satışta kanal kullanmak yerine kanallarını kendin oluşturacaksın; ‘merchandising’i kendin yapacaksın (mesela Fenerium bütün ürünlerini kendi üretecek); başka kent ve ülkelerde işbirlikleriyle değil bizzat şube ve/veya mağaza açarak büyüyeceksin… Bu yaklaşımlar artık ‘arkaik’ birer anı olarak derslerde anlatılıyor…
Yukarıdaki şirketlerde outsourcing durumu nedir sizce? Söyleyeyim. Hepsi son derece gelişmiş stratejiler uyguluyorlar. Verimsiz, maliyetli, know how’ına gereksiz miktarlarda yatırım yapmak gerektiren, kendi yaptıkları işin odağından onları koparacak bütün ‘uzmanlık’ alanlarını ‘dışarıya’ veriyorlar.
O halde iletişim konusunda bu süreç neden tersine çalışmaktadır?
Bu soruyu sürekli ortaya atıyorum diye bana sinirlenenlerin sayısının az olmadığını biliyorum. Kol kırılsın yen içinde kalsın; herkesi ‘uyandırmanın’, milletin aklına gereksiz ‘şüpheler’ sokmanın ne alemi var?... Ya da ‘detached’ gençlerin deyişiyle “Kasmayalım kardeşim! Şunun şurasında idare edip duruyoruz!”
Hayat hiç de öyle değil… Halının altına süpürmekten vazgeçelim, çünkü yakında ‘idare’ edilemeyecek… İşin ucu reklama da dokunmaya başladığına göre iletişim sektörünün ‘titreyip’ kendine gelmesi için çanlar çoktan çalıyor. PR zaten ruhunu teslim etti edecek. Bu işi yapsa yapsa çok daha iyi örgütlü olan reklamcılar yapabilir…
Önce bir “Neredeyiz?” toplantısı… Belki hemen arkasından “Nereye gitmeliyiz?” semineri ve nihayetine de “Oraya nasıl gitmeliyiz” çalıştayı… İletişim sektörü öylesine bir ‘etkileşim’ içinde ki… Reklam PR’ı, PR reklamı; her ikisi birden her türden satın almayı, etkinlik yönetimini etkileyebiliyorlar… Sosyal paydaşlardan birini bile dışarıda bırakarak yapılacak böyle bir çalışma ‘akim’ kalmaya mahkûmdur… Tabii böyle bir çalışma yapılabilirse… Şimdilik ‘gemisini kurtaran kaptan’ ya da “bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” şeklinde yürüyor işler.
Ölçmeyi öğrenmeyen geride kalır
Daha önce sözünü etmiştik (Marketing Türkiye 01.07.10); Barselona’da bir zirve toplandı. Halkla ilişkiler dünyasının en büyük kuruluşları, çatı örgütleri 16-18 Haziran’da İkinci Avrupa Ölçümleme Zirvesi'nde bir araya geldiler ve PR tarihinde ilk kez ‘Ölçümleme İlkeleri Deklerasyonu’nu yayınladılar.
Türkiye halkla İlişkiler Derneği TÜHİD'in de üyesi olduğu The Global Alliance for Public Relations and Communication Management (Halkla İlişkiler ve İletişim Yönetimi Küresel Birliği), IPR Measurement Commission (Halkla ilişkiler Enstitüsü, Londra), AMEC The International Association for Measurement and Evaluation of Communication (Uluslararası İletişim Ölçümleme ve Değerlendirme Birliği), PRSA Public Relations Society of America (Amerika Halkla İlişkiler Derneği), Türkiye'nin Halkla İlişkiler Danışmanlığı Şirketleri Derneği İDA'nın da üye oldu çatı örgütü, 28 farklı ülkeden kendisini uluslararası hizmet standartlarına göre denetletmeyi kabullenmiş bin 400 şirketi bünyesinde toplayan ICCO International Communication Consultancy Organization (Uluslar arası İletişim Danışmanlığı Örgütü)...
Dünyanın en büyük halkla ilişkiler ağına sahip şirketi Ketchum ve PRWeek dergisinin desteğinde düzenlenen etkinlik sonrasında 20 Haziran’da ikinci taslak metin yayınlanmıştı ve 19 Temmuz’da nihai metin ortaya çıktı. Ana başlıkları 1 Temmuz’da Marketing Türkiye okurlarına iletmiştik. Şimdi bu başlıkların altı doldurulmuş. Dileyen The Global Alliance’ın web sitesinden pdf formatındaki belgeye ulaşabilir…
Önemli midir bu belge?
Evet hem de çok. Çünkü bu ilkelere iletişim ve PR hizmeti alan kuruluşlar da erişeceklerdir. Türkiye’de de faaliyet göstermeye başlayan ‘Kurumsal İletişim Direktörleri Derneği’ gibi kuruluşlar, bu ilkelerin yaygınlık kazanmasını sağlayacaklardır; çünkü harcanan paranın doğru yere gidip gitmediği ancak ölçümleme ile anlaşılabilir. Sektör eğer hizmet verdiği müşterisinin gerisine düşmek istemiyorsa, müşterilerine kupür sayıp reklam eş değeri hesapları yaparak hiçbir işe yaramayan ‘aylık medya raporu’ verme alışkanlığını bir an önce bir kenara bırakıp, dünya standartlarında ölçümleme reflekslerini oluşturmaya bakmalıdır. Çünkü müşteriler çok yakın bir gelecekte bu standartları isteyeceklerdir…
Ben yazdım diye değil. Dünyadaki bütün meslek kuruluşları böyle olması gerektiğini önerdikleri için…