Türkiye markalarının daha gidecek yolları var
07 Haziran 2018 - Yeni Şafak
Dün medyaya yansımıştı. Brand Finance açıklamış. Türkiye’nin en değerli markaları. Sıralama şöyleydi:
1. Türk Hava Yolları, 2. Türk Telekom, 3. Turkcell, 4. Akbank, 5. Garanti Bankası, 6. Ziraat Bankası, 7. İş Bankası, 8. Arçelik, 9. Yapı Kredi, 10. Ford Otosan, 11. Halkbank, 12. Migros, 13. Vakıfbank, 14. Ülker Bisküvi, 15. Bim, 16. Bosch/Siemens Haushaltsgeräte (BSH), 17. Tofaş, 18. Vestel, 19. Anadolu Efes, 20. Opet
İlk aklıma gelen bu listeyi dünyanın en değerli markaları listesiyle karşılaştırmak oldu. 2018 için Forbes’un 2018 En Değerli Markalar Listesiyle karşılaştırmak mesela… O liste de şöyleydi:
1. Apple, 2. Google, 3. Microsoft, 4. Facebook, 5. Amazon, 6. Coca-Cola, 7. Samsung, 8. Disney, 9. Toyota, 10. AT&T, 11. McDonalds, 12. GE, 13. Mercedes-Benz, 14. Intel, 15. Louis Vuitton, 16. Cisco, 17. IBM, 18. Nike, 19. Verizon, 20. BMW
İki listeye bakınca üç şey hemen dikkatimi çekti:
Bu tespiti sadece Sayın Cumhurbaşkanı mı yapıyor? Hayır… Türkiye’nin, en büyük 17’inci ekonomisi olmayı başarmış bir ülke iken, Soft Power Index’te (Yumuşak Güç Endeksinde) neden sonuncu olduğunu sorgulayan herkes benzer sonuçlara varabilir.
Ne yapılması gerektiğini de herkes bildiğini varsayabilir. Herkesin ne yapılması gerektiği konusunda mutlaka bir fikri vardır. Ancak asıl mesele ‘Nasıl’ yapılacağını, hedefe giden yolların stratejisini, aksiyonlarını, yolu yöntemini önceden görerek bilmek ve tabii ki, gördüklerini yapabilme, uygulama cesaretini, sürdürülebilir tutarlılıkla göstermektir…
İşte bu bağlamda ve bu tablo içinde, 16 yıllık geçmişi boyunca aldığı aksiyonlarla, tüm bürokratik engellere rağmen, pek çok projeyi harekete geçirme başarısını göstermekle, Türkiye’nin geleceğinin nasıl şekillendirilebileceği konusunda hem fikri olan hem de bu fikri hayata geçirme konusunda en çok ümit veren partinin AK Parti olduğunu kabul etmeyenlerin de görmesi gerekir. ‘Ne yapmalı’dan çok ‘nasıl’ın yanıtını verip, strateji ve uygulamalarıyla projelendirebilenlere, cesaretle uygulayarak sürdürülebilir kılanlara, öncelikle ender rastlandığı için ve sonra da saman alevi gibi parlayıp sönmedikleri, verdikleri sözleri uygulama cesaretini defalarca gösterdikleri için saygı duymak gerekir. Bu genel bakış sonrasında dileyenler, siyaset arenasında iddiaları olan ama uygulama sahasında ne zekâlarını ve ne de cesaretlerini gösterme ve kanıtlama şansını, yine kendi siyasi ufuksuzlukları nedeniyle ortaya koyamayan diğer dünya duruşlarının ülkenin önündeki sorunlar bazında detay değerlendirmesini pekâlâ yapabilir.
Ekonomi temelinde geleceğe dair, Türkiye’nin önündeki en büyük meselelerden biri marka değeri yüksek ürünler ve kurumlar yaratmaktır. Bu da ancak inovasyon ve girişimciliğin önüne açmakla olur, tıkamakla değil…
Türkiye’nin potansiyeli büyüktür, yeter ki, yeni yönetim sistemiyle öncesine oranla açılan yollardaki hızını artırsın, olası bürokratik engellemelere dur desin ve dünyayla pek çok konuda olduğu gibi ‘Soft Power’ konusunda da rekabet edebilsin…
1. Türk Hava Yolları, 2. Türk Telekom, 3. Turkcell, 4. Akbank, 5. Garanti Bankası, 6. Ziraat Bankası, 7. İş Bankası, 8. Arçelik, 9. Yapı Kredi, 10. Ford Otosan, 11. Halkbank, 12. Migros, 13. Vakıfbank, 14. Ülker Bisküvi, 15. Bim, 16. Bosch/Siemens Haushaltsgeräte (BSH), 17. Tofaş, 18. Vestel, 19. Anadolu Efes, 20. Opet
İlk aklıma gelen bu listeyi dünyanın en değerli markaları listesiyle karşılaştırmak oldu. 2018 için Forbes’un 2018 En Değerli Markalar Listesiyle karşılaştırmak mesela… O liste de şöyleydi:
1. Apple, 2. Google, 3. Microsoft, 4. Facebook, 5. Amazon, 6. Coca-Cola, 7. Samsung, 8. Disney, 9. Toyota, 10. AT&T, 11. McDonalds, 12. GE, 13. Mercedes-Benz, 14. Intel, 15. Louis Vuitton, 16. Cisco, 17. IBM, 18. Nike, 19. Verizon, 20. BMW
İki listeye bakınca üç şey hemen dikkatimi çekti:
- Dünyanın birincisi Apple’in değeri 228,6 milyar Dolar. Bizim en değerli markamız THY’nin ise değeri 2.042 milyar Dolar… Yani Apple’in yüzde birinden az…
- Dünya klasmanında ilk dörtte ileri teknoloji şirketleri var. Yine dünya klasmanında ilk 20’de bakıldığında ise toplam 8 şirket… Bizim listede ise onlara benzeyenlerden sadece iki tane bulunuyor…
- Bizim listede Bankaların ağırlığı baskın olurken, dünyanın en değerli markalarını daha çok tüketim ürünleri oluşturuyor. Dünyanın ilk 20 değerli markası içinde bir tane bile banka yok…
Bu tespiti sadece Sayın Cumhurbaşkanı mı yapıyor? Hayır… Türkiye’nin, en büyük 17’inci ekonomisi olmayı başarmış bir ülke iken, Soft Power Index’te (Yumuşak Güç Endeksinde) neden sonuncu olduğunu sorgulayan herkes benzer sonuçlara varabilir.
Ne yapılması gerektiğini de herkes bildiğini varsayabilir. Herkesin ne yapılması gerektiği konusunda mutlaka bir fikri vardır. Ancak asıl mesele ‘Nasıl’ yapılacağını, hedefe giden yolların stratejisini, aksiyonlarını, yolu yöntemini önceden görerek bilmek ve tabii ki, gördüklerini yapabilme, uygulama cesaretini, sürdürülebilir tutarlılıkla göstermektir…
İşte bu bağlamda ve bu tablo içinde, 16 yıllık geçmişi boyunca aldığı aksiyonlarla, tüm bürokratik engellere rağmen, pek çok projeyi harekete geçirme başarısını göstermekle, Türkiye’nin geleceğinin nasıl şekillendirilebileceği konusunda hem fikri olan hem de bu fikri hayata geçirme konusunda en çok ümit veren partinin AK Parti olduğunu kabul etmeyenlerin de görmesi gerekir. ‘Ne yapmalı’dan çok ‘nasıl’ın yanıtını verip, strateji ve uygulamalarıyla projelendirebilenlere, cesaretle uygulayarak sürdürülebilir kılanlara, öncelikle ender rastlandığı için ve sonra da saman alevi gibi parlayıp sönmedikleri, verdikleri sözleri uygulama cesaretini defalarca gösterdikleri için saygı duymak gerekir. Bu genel bakış sonrasında dileyenler, siyaset arenasında iddiaları olan ama uygulama sahasında ne zekâlarını ve ne de cesaretlerini gösterme ve kanıtlama şansını, yine kendi siyasi ufuksuzlukları nedeniyle ortaya koyamayan diğer dünya duruşlarının ülkenin önündeki sorunlar bazında detay değerlendirmesini pekâlâ yapabilir.
Ekonomi temelinde geleceğe dair, Türkiye’nin önündeki en büyük meselelerden biri marka değeri yüksek ürünler ve kurumlar yaratmaktır. Bu da ancak inovasyon ve girişimciliğin önüne açmakla olur, tıkamakla değil…
Türkiye’nin potansiyeli büyüktür, yeter ki, yeni yönetim sistemiyle öncesine oranla açılan yollardaki hızını artırsın, olası bürokratik engellemelere dur desin ve dünyayla pek çok konuda olduğu gibi ‘Soft Power’ konusunda da rekabet edebilsin…