Türkiye’yi geriyorlar…
26 HAZİRAN 2010
Dün Forbes dergisi Genel Yayın Yönetmeni Burçak Güven ile konuşuyoruz. “Ülkede yangın var!” dedi… Ekonominin nabzını elinde tutan üç beş dergiden birinin yöneticisi “Yangın var!” diyorsa iş ciddi diye düşündüm…
“Ekonomik göstergeler çok mu büyük felaketlerin habercisi?” diye sordum endişeyle… Amaç, bir iki tüyo alıp, bizim danışmanlık şirketinin direksiyonunu ona göre kırmak…
“Hayır!” dedi Burçak Hanım, “Tam tersine ekonomide sorun o kadar büyük değil. Hatta bizi iyi bir 2011’in beklediğini söyleyebiliriz. Büyük hata yapmazsa Türkiye 2011’de uçuşa geçebilir… Yangın orada değil, ülke iç savaşın eşiğinde dolaşıyor…”
Ekonomik göstergeleriniz ne kadar iyi olursa olsun, dinamitin fitili bir kere ateşlenirse, çıkacak yangını söndürmek çok daha zorlaşabilir, demeye getiriyor…
O anlatırken düşünüyorum… Türkiye’de sivil halk hiç bu kadar silahlanmamıştı…
Ortalık bu kadar ısınmışken… Dallar sıcaktan kurumuş, orman yangını her an başlamak üzereyken… İnsanlarda bu kadar ateşli silah varken, kullanılan üsluba biraz daha dikkat etmek, yangına körük ve benzinle yaklaşmak yerine, tiraj ve reyting kaygısını bir kenara bırakı akılla yaklaşmak, ortak aklı aramak çok daha doğru olmaz mıydı acaba…
O bilimkurgu filmindeki ilk sahne aklımdan hiç çıkmaz… Adam uzay seyahatinden dönmüştür. Uzayda geçen süre dünyada çok daha uzun olarak tecelli etmiştir… Bizimki deniz kıyısında kumsalda yürüyüp nerede olduğunu araştırmaya çalışırken birden bakar ki, karşısında NewYork’un simgesi özgürlük anıtının meşalesi… Meşale ve onu tutan eli görürüz sonra… Astronotun ağzında şu sözler dökülür: “Demek ki birileri düğmeğe basmış…”
Kaleminden kan damlayan arkadaşlar, TV’lerde ağızlarından salyalar akarak coşan medya maydanozları keşke o sahneyi bir görseler…
Şehre opera geliyor…
Hiç bilmeden yazmıştım… Zor operalardan haz etmediğimi… Daha çok popüler operalardan ve ünlü arya ya da düetlerden tad aldığımı. Beğeniyle izlediklerimi (dinlediklerimi) şöyle de sıralamıştım…
Figaro’nun Düğünü, Don Giovanni, Sihirli Flüt (Mozart); Il Travotore, La Traviata, Aida, Nabucco, Rigoletto, Don Carlos, Otello (Verdi); Manon Lescaut, La Bohéme, Tosca, Madame Butterfly (Puccini); Carmen, İnci Avcıları (Bizet), Sevil Berberi, Guillaume Tell (Rossini), André Chénier (Giordano), NiebelungenYüzüğü Dörtlüsü – Götterdämmerung, Parsifal (Wagner) gibi…
Birkaç gün sonra Denizbank’ın tanıtımları dönmeye başladı: 1. Uluslararası İstanbul Opera Festivali, 2-22 Temmuz…
İşte İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı desteğiyle, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü tarafından hayata geçirilen festivalden bazı operalar: Fatih Sultan Mehmet, Sevil Berberi (Rossini), Aida (Verdi), Zaide, Saraydan Kız Kaçırma (Mozart)…
Bremen Operası, Deutsche Oper Berlin’in katılımı ve nihayet Uluslararası Türk Kültür Teşkilatı (Türksoy) da katılıyorlar festivale…
Bu arada Güzel Sanatlar Saatchi & Saatchi’nin imzasını taşıyan “Opera Şehre İniyor” konsepti ve tanıtım kampanyası bir harika… Azra Akın, Beyazıt Öztürk, Burcu Esmersoy, Esra Erol, Kubat, Sedef Avcı, Yetkin Dikinciler ve Zuhal Olcay da fotoğraf çekimlerine katılarak destek vermişler.
Denizbank’dan çok yerinde bir sponsorluk… Uzun yıllar sahiplenmeye devam ederlerse süper bir algı yönetimi örneği olur…
27 Eylül’de Bersay İletişim Enstitüsünde başlayacak olan (Sinemayı Okumak hayatı okumaktır, diyen sinemacı olmayan sinemacılara ve ‘okuyarak eğlenmek’ isteyen herkese açık) hasbelkader benim yönetmeye çalışacağım Sinema Muhabbetleri’ne katılmak için bu operalardan en azından birini izlemiş olmak şart… Biline…
“Ekonomik göstergeler çok mu büyük felaketlerin habercisi?” diye sordum endişeyle… Amaç, bir iki tüyo alıp, bizim danışmanlık şirketinin direksiyonunu ona göre kırmak…
“Hayır!” dedi Burçak Hanım, “Tam tersine ekonomide sorun o kadar büyük değil. Hatta bizi iyi bir 2011’in beklediğini söyleyebiliriz. Büyük hata yapmazsa Türkiye 2011’de uçuşa geçebilir… Yangın orada değil, ülke iç savaşın eşiğinde dolaşıyor…”
Ekonomik göstergeleriniz ne kadar iyi olursa olsun, dinamitin fitili bir kere ateşlenirse, çıkacak yangını söndürmek çok daha zorlaşabilir, demeye getiriyor…
O anlatırken düşünüyorum… Türkiye’de sivil halk hiç bu kadar silahlanmamıştı…
Ortalık bu kadar ısınmışken… Dallar sıcaktan kurumuş, orman yangını her an başlamak üzereyken… İnsanlarda bu kadar ateşli silah varken, kullanılan üsluba biraz daha dikkat etmek, yangına körük ve benzinle yaklaşmak yerine, tiraj ve reyting kaygısını bir kenara bırakı akılla yaklaşmak, ortak aklı aramak çok daha doğru olmaz mıydı acaba…
O bilimkurgu filmindeki ilk sahne aklımdan hiç çıkmaz… Adam uzay seyahatinden dönmüştür. Uzayda geçen süre dünyada çok daha uzun olarak tecelli etmiştir… Bizimki deniz kıyısında kumsalda yürüyüp nerede olduğunu araştırmaya çalışırken birden bakar ki, karşısında NewYork’un simgesi özgürlük anıtının meşalesi… Meşale ve onu tutan eli görürüz sonra… Astronotun ağzında şu sözler dökülür: “Demek ki birileri düğmeğe basmış…”
Kaleminden kan damlayan arkadaşlar, TV’lerde ağızlarından salyalar akarak coşan medya maydanozları keşke o sahneyi bir görseler…
Şehre opera geliyor…
Hiç bilmeden yazmıştım… Zor operalardan haz etmediğimi… Daha çok popüler operalardan ve ünlü arya ya da düetlerden tad aldığımı. Beğeniyle izlediklerimi (dinlediklerimi) şöyle de sıralamıştım…
Figaro’nun Düğünü, Don Giovanni, Sihirli Flüt (Mozart); Il Travotore, La Traviata, Aida, Nabucco, Rigoletto, Don Carlos, Otello (Verdi); Manon Lescaut, La Bohéme, Tosca, Madame Butterfly (Puccini); Carmen, İnci Avcıları (Bizet), Sevil Berberi, Guillaume Tell (Rossini), André Chénier (Giordano), NiebelungenYüzüğü Dörtlüsü – Götterdämmerung, Parsifal (Wagner) gibi…
Birkaç gün sonra Denizbank’ın tanıtımları dönmeye başladı: 1. Uluslararası İstanbul Opera Festivali, 2-22 Temmuz…
İşte İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı desteğiyle, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü tarafından hayata geçirilen festivalden bazı operalar: Fatih Sultan Mehmet, Sevil Berberi (Rossini), Aida (Verdi), Zaide, Saraydan Kız Kaçırma (Mozart)…
Bremen Operası, Deutsche Oper Berlin’in katılımı ve nihayet Uluslararası Türk Kültür Teşkilatı (Türksoy) da katılıyorlar festivale…
Bu arada Güzel Sanatlar Saatchi & Saatchi’nin imzasını taşıyan “Opera Şehre İniyor” konsepti ve tanıtım kampanyası bir harika… Azra Akın, Beyazıt Öztürk, Burcu Esmersoy, Esra Erol, Kubat, Sedef Avcı, Yetkin Dikinciler ve Zuhal Olcay da fotoğraf çekimlerine katılarak destek vermişler.
Denizbank’dan çok yerinde bir sponsorluk… Uzun yıllar sahiplenmeye devam ederlerse süper bir algı yönetimi örneği olur…
27 Eylül’de Bersay İletişim Enstitüsünde başlayacak olan (Sinemayı Okumak hayatı okumaktır, diyen sinemacı olmayan sinemacılara ve ‘okuyarak eğlenmek’ isteyen herkese açık) hasbelkader benim yönetmeye çalışacağım Sinema Muhabbetleri’ne katılmak için bu operalardan en azından birini izlemiş olmak şart… Biline…