Türkiye’yi dize getirmek kolay değil
30 Kasım 2017 - Yeni Şafak
İşte tepemizde döndürülmeye çalışılan onca melanet bulutunun nedenlerinden biri olan ve habaset erbabını müthiş rahatsız eden tespitlerden biri… Cumhurbaşkanı’nın da dün sözünü ettiği haberde deniliyordu ki:
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD), Türkiye için 2017 yılı büyüme beklentisini yüzde 3,4'ten yüzde 6,1'e, gelecek yıl için de yüzde 3,5’den yüzde 4,9'a yükseltti…
Bundan sonra olan bitene ve de olacak biteceğe biraz bu pencereden de bakmakta yarar var. Bölgemizdeki bilek güreşleri penceresinden, Türkiye’yi kuşatma, parçalama – istila etme planlarından ve ülkeyi ekonomik açıdan diz çöktürme hesaplarından… Bu hesaplar tutmayınca da hop oturup hop kalkmalardan…
Batı'nın Erdoğan husumeti ve Zarrab süreci; bu süreçle birlikte askeri darbe ve her türden bürokrasinin desteği ile iktidar olma hevesleri tamamen kırılmış ve bu yüzden batılı güçlerin icazet ve desteğine sığınmış CHP'nin, 17-25 Aralık taktiklerinden medet uman 'fırsatçılığı' ve ülkenin siyasi hayatında son 10 yıldır damgasını vuran, seçmenine güvenmeyen hastalıklı muhalefet tarzı göz önünde bulundurulduğunda, 15 Temmuz’daki halkın verdiği dersin önemi aslında daha da belirginleşiyor.
TVNet'te Nedret Ersanel kardeşimizin sunduğu "Büyük Oyun" programında Yeni Şafak ve TVNet Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Karagül, 15 Temmuz'daki direniş olmasaydı ülkemizin başına kimlerin neler getirebileceğini şu iki cümlesiyle özetlemiş:
"15 Temmuz’da halkın direnişi olmasaydı Suriye ve Irak’ın kuzeyinden Türkiye’ye yönelik saldırılar başlayacaktı. FETÖ’nün de PKK’nın da patronu Washington’dadır."
Karagül’ün şu sözlerini de not almakta yarar var:
“Türkiye’de, iç iktidar hesabı yapanların neredeyse tamamı, o çokuluslu müdahalelerden güç devşirebileceği, o müdahalelerin kendine iktidar yolu açacağı tuzağına düşüyor... Türkiyeli olması gerekenler, Türkiye’yi kaynak alması gerekenler, sırtını milletimize yaslaması gerekenler, gücünü milletimizden alması gerekenler, okyanus ötesinden, onların içerideki istihbarat ağı FETÖ üzerinden, terör örgütleri üzerinden güç/iktidar hesapları yapıyor.”
Türkiye’yi teslim almak için giriştikleri son ataklardan biri PYD / YPG ise bir diğeri de faiz-döviz dengesini iyice zıvanadan çıkarmak ve tabii ki Zarrab üzerinden Türkiye’ye akıllara durgunluk verecek bir fatura kesmek… Kemal beyin gündem oluşturmaya çalıştığı bu FETÖ belgelerinin, New York mahkemesi ile eş zamanlı devreye sokulması tamamen tevafuk mudur yani?..
Cumhurbaşkanı Erdoğan’a, dün “Yerli ve milli anlayışı ortaya çıkardık anladın mı Kemal? Artık en büyük projeleri dahi kendi müteahhitlerimizle yapabiliyoruz.” dedirten ülke gerçekliğini görmezden gelen, azımsayan, eğlenmeye çalışan iflah olması mümkün görünmeyen ‘her şeye karşı’cı arkadaşlarımızın, yerli ve milli muhalif seçmenine güvenmek yerine yelkenini sadece ABD rüzgarıyla doldurma gayretindeki CHP siyasetiyle özellikle böyle dönemlerde buluşuvermelerine şaşmamak gerekir.
İran’a ambargoyu küresel bir haklılık halinde paketleyip dünyaya satan ve ‘Dünya beşten büyüktür” diyenleri ekonomik olarak da, siyaseten de köşeye sıkıştırmaya çalışanların peşine takılmak bizim muhaliflerimize halk nezdinde ne kadar itibar katıyor acaba?
Mehmet Şimşek “New York’taki mahkeme seyrinin bankacılık sistemimizi sarsmaması için gerekli önlemleri alıyoruz” demiş. Anlaşılan bu hamle de öncekiler gibi akîm kalacak…
Peki sonrasında ne olacak? CHP ilhamını yine Washington ya da New York’larda arayıp, muhalefet stratejilerinin aksiyonlarını, oralarda oluşturulan melanet hamlelerinin peşine takılarak mı sergileyecek?
Türkiye haddini ne zaman aşsa, bir de buna millî bağımsızlık söylem ve stratejisini eklese, o zaman karşısına mutlaka gelecek ve ülke vizyonu çerçevesinden rahatsızlık duyanların sesi olarak, ‘çıkar hakkı’ iddialarıyla uluslararası finans kapital ve onun içerideki uşakları çıkıverir. Şimdi de olan budur.
Türkiye, tarihindeki her büyüme döneminde karşısına çıkartılan bu kıskaçtan millî irade ve birliğine dayanarak kurtulmuştur.
Şu sıra olduğu gibi…
Cumhurbaşkanı da sahtekârlara karşı uyardı
Salı günkü yazımızda şöyle demişiz:
“Sayın Cumhurbaşkanımızın adını kullanarak itibar ve ticari başarı devşirmeye çalışanların sayısı tahminlerimizin de üzerindedir. Sadece benim, mesleğimiz gereği, iletişim alanında faaliyet gösterdiğimiz kuruluşlara seslerini duyurabilme maksadı taşıyan ve bizzat tanık olduğum olayların sayısı en az dördü bulmuştur.
‘Sayın Cumhurbaşkanımız bu projeyi destekliyorlar; sizin firmanızın sponsor olmasını tensip buyurmuşlar.͟ Bu çalışma Sayın Cumhurbaşkanımızın himayelerinde yürüyor. Sizin katkılarınızı görüşebilir miyiz?͟’
Bu arada Külliye’de danışman olanların tavsiyeleri; Cumhurbaşkanına yakın olduklarını ifade edenlerin görüşleri, hatta Cumhurbaşkanına hekimlik hizmeti vermiş olma ihtimalini ihsas edenlerin hem nezaket ve hem de kesinlik sergileyen tavırları… Akıl alır gibi değil.”
Aynı gün grup toplantısında Cumhurbaşkanı Erdoğan fena esti gürledi:
“Hiçbir bakanlıkta, hiçbir kurumda, hiçbir teşkilatımızda şahsımın adı kullanılarak herhangi bir sürecin tıkanmasına, kurallar, kaideler dışında iş yapılmasına rıza gösteremem. Adımı kullananları kapıdan kovun bunlar sahtekar, dolandırıcı!”
Yazımızda “Korkmayınız!” diyorduk. Hayır, demekten korkmayın. Eğer sizin iş hedeflerinize uygun bir proje ise de, ısrarlı olun ve “Belge getirin” demekten çekinmeyin…
Cumhurbaşkanı’nın adını kullanarak itibar, güç ve ticarî çıkar elde etmeye çalışanların önünü kesmenin yolu bu kararlılıktan geçiyor…
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD), Türkiye için 2017 yılı büyüme beklentisini yüzde 3,4'ten yüzde 6,1'e, gelecek yıl için de yüzde 3,5’den yüzde 4,9'a yükseltti…
Bundan sonra olan bitene ve de olacak biteceğe biraz bu pencereden de bakmakta yarar var. Bölgemizdeki bilek güreşleri penceresinden, Türkiye’yi kuşatma, parçalama – istila etme planlarından ve ülkeyi ekonomik açıdan diz çöktürme hesaplarından… Bu hesaplar tutmayınca da hop oturup hop kalkmalardan…
Batı'nın Erdoğan husumeti ve Zarrab süreci; bu süreçle birlikte askeri darbe ve her türden bürokrasinin desteği ile iktidar olma hevesleri tamamen kırılmış ve bu yüzden batılı güçlerin icazet ve desteğine sığınmış CHP'nin, 17-25 Aralık taktiklerinden medet uman 'fırsatçılığı' ve ülkenin siyasi hayatında son 10 yıldır damgasını vuran, seçmenine güvenmeyen hastalıklı muhalefet tarzı göz önünde bulundurulduğunda, 15 Temmuz’daki halkın verdiği dersin önemi aslında daha da belirginleşiyor.
TVNet'te Nedret Ersanel kardeşimizin sunduğu "Büyük Oyun" programında Yeni Şafak ve TVNet Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Karagül, 15 Temmuz'daki direniş olmasaydı ülkemizin başına kimlerin neler getirebileceğini şu iki cümlesiyle özetlemiş:
"15 Temmuz’da halkın direnişi olmasaydı Suriye ve Irak’ın kuzeyinden Türkiye’ye yönelik saldırılar başlayacaktı. FETÖ’nün de PKK’nın da patronu Washington’dadır."
Karagül’ün şu sözlerini de not almakta yarar var:
“Türkiye’de, iç iktidar hesabı yapanların neredeyse tamamı, o çokuluslu müdahalelerden güç devşirebileceği, o müdahalelerin kendine iktidar yolu açacağı tuzağına düşüyor... Türkiyeli olması gerekenler, Türkiye’yi kaynak alması gerekenler, sırtını milletimize yaslaması gerekenler, gücünü milletimizden alması gerekenler, okyanus ötesinden, onların içerideki istihbarat ağı FETÖ üzerinden, terör örgütleri üzerinden güç/iktidar hesapları yapıyor.”
Türkiye’yi teslim almak için giriştikleri son ataklardan biri PYD / YPG ise bir diğeri de faiz-döviz dengesini iyice zıvanadan çıkarmak ve tabii ki Zarrab üzerinden Türkiye’ye akıllara durgunluk verecek bir fatura kesmek… Kemal beyin gündem oluşturmaya çalıştığı bu FETÖ belgelerinin, New York mahkemesi ile eş zamanlı devreye sokulması tamamen tevafuk mudur yani?..
Cumhurbaşkanı Erdoğan’a, dün “Yerli ve milli anlayışı ortaya çıkardık anladın mı Kemal? Artık en büyük projeleri dahi kendi müteahhitlerimizle yapabiliyoruz.” dedirten ülke gerçekliğini görmezden gelen, azımsayan, eğlenmeye çalışan iflah olması mümkün görünmeyen ‘her şeye karşı’cı arkadaşlarımızın, yerli ve milli muhalif seçmenine güvenmek yerine yelkenini sadece ABD rüzgarıyla doldurma gayretindeki CHP siyasetiyle özellikle böyle dönemlerde buluşuvermelerine şaşmamak gerekir.
İran’a ambargoyu küresel bir haklılık halinde paketleyip dünyaya satan ve ‘Dünya beşten büyüktür” diyenleri ekonomik olarak da, siyaseten de köşeye sıkıştırmaya çalışanların peşine takılmak bizim muhaliflerimize halk nezdinde ne kadar itibar katıyor acaba?
Mehmet Şimşek “New York’taki mahkeme seyrinin bankacılık sistemimizi sarsmaması için gerekli önlemleri alıyoruz” demiş. Anlaşılan bu hamle de öncekiler gibi akîm kalacak…
Peki sonrasında ne olacak? CHP ilhamını yine Washington ya da New York’larda arayıp, muhalefet stratejilerinin aksiyonlarını, oralarda oluşturulan melanet hamlelerinin peşine takılarak mı sergileyecek?
Türkiye haddini ne zaman aşsa, bir de buna millî bağımsızlık söylem ve stratejisini eklese, o zaman karşısına mutlaka gelecek ve ülke vizyonu çerçevesinden rahatsızlık duyanların sesi olarak, ‘çıkar hakkı’ iddialarıyla uluslararası finans kapital ve onun içerideki uşakları çıkıverir. Şimdi de olan budur.
Türkiye, tarihindeki her büyüme döneminde karşısına çıkartılan bu kıskaçtan millî irade ve birliğine dayanarak kurtulmuştur.
Şu sıra olduğu gibi…
Cumhurbaşkanı da sahtekârlara karşı uyardı
Salı günkü yazımızda şöyle demişiz:
“Sayın Cumhurbaşkanımızın adını kullanarak itibar ve ticari başarı devşirmeye çalışanların sayısı tahminlerimizin de üzerindedir. Sadece benim, mesleğimiz gereği, iletişim alanında faaliyet gösterdiğimiz kuruluşlara seslerini duyurabilme maksadı taşıyan ve bizzat tanık olduğum olayların sayısı en az dördü bulmuştur.
‘Sayın Cumhurbaşkanımız bu projeyi destekliyorlar; sizin firmanızın sponsor olmasını tensip buyurmuşlar.͟ Bu çalışma Sayın Cumhurbaşkanımızın himayelerinde yürüyor. Sizin katkılarınızı görüşebilir miyiz?͟’
Bu arada Külliye’de danışman olanların tavsiyeleri; Cumhurbaşkanına yakın olduklarını ifade edenlerin görüşleri, hatta Cumhurbaşkanına hekimlik hizmeti vermiş olma ihtimalini ihsas edenlerin hem nezaket ve hem de kesinlik sergileyen tavırları… Akıl alır gibi değil.”
Aynı gün grup toplantısında Cumhurbaşkanı Erdoğan fena esti gürledi:
“Hiçbir bakanlıkta, hiçbir kurumda, hiçbir teşkilatımızda şahsımın adı kullanılarak herhangi bir sürecin tıkanmasına, kurallar, kaideler dışında iş yapılmasına rıza gösteremem. Adımı kullananları kapıdan kovun bunlar sahtekar, dolandırıcı!”
Yazımızda “Korkmayınız!” diyorduk. Hayır, demekten korkmayın. Eğer sizin iş hedeflerinize uygun bir proje ise de, ısrarlı olun ve “Belge getirin” demekten çekinmeyin…
Cumhurbaşkanı’nın adını kullanarak itibar, güç ve ticarî çıkar elde etmeye çalışanların önünü kesmenin yolu bu kararlılıktan geçiyor…