Tüzmen, Zeki Müren’i sollamış
18 HAZİRAN 2012
O zamanlar Ankara’nın en şık ‘Café-Restaurant’larından biriydi, Milka. Rahmetli Zeki Müren’le ilk kez orada tanışmıştık… Bir akşamüstüydü… Kızılay – Sıhhiye arası ‘Piyasa’ sonrası… Ben lise son öğrencisiydim. ‘Publicity’ (medyada görünürlük) lafını ilk kez ‘Paşa’nın ağzından duymuştum. Örnek çok çarpıcıydı: “Bir gün basın benden söz etmeyi keserse, çırılçıplak soyunur, önüme bir çınar yaprağı yapıştırır, yine birinci sayfadan haber olurum!”
O zaman çok ilginç bulduğum bu yaklaşımın, yani publicity’nin, uzun vadeli tutarlı bir stratejinin parçası olmadıkça hiçbir işe yaramayacağını, hatta ters tepip itibarı ciddi şekilde hasarlayacağını yıllar sonra anlayacaktım.
Bakalım Kürşat Tüzmen bu tür numaraların faydadan çok zarar getirdiğini ne zaman anlayacak? Ayaydın ailesiyle sürtüşmesinde algısı neredeyse eşitlenmişken, dünkü röportajla fersah fersah geriye düştü. “Böyle biri onca zaman nasıl bu kadar ciddi pozisyonda ‘hükmedebilmiş’ de farkına varılmamış” diye şaşırmamak elde değil. Teniste buna ‘basit hata’ deniyor. CHP’de sanki daha anlaşılır gibi duruyor. Ancak, AK Parti’ye bu kadar basit hatalar nasıl sızabiliyor, diye şaşmamak zor. Ne diyelim… Allah akıl fikir ihsan eylesin. Âmin…
İmam Hatiplilerden iletişim atağı
Türkiye İmam Hatipliler Vakfı TİMAV, Genar’a yaptırdığı kapsamlı bir araştırmayı geçen hafta açıkladı. TİMAV’ın kendisi de iletişimci olan Genel Başkanı Ecevit Öksüz’ün yanına TİMAV Yönetim Kurulu Üyesi Doç. Dr. Muhiddin Okumuşlar ve Selçuk Üniversitesi Öğretim Üyesi Araştırma Koordinatörü Doç.Dr. Ertan Özensel’i alarak yaptığı basın toplantısında verdiği bilgiler birkaç açıdan çok önemlidir:
Bir: İmam Hatiplilerin bugüne kadar ülke çapında sistematik ve stratejik, düzenli bir iletişim yaptıkları söylenemez. Zaman zaman İmam Hatipliler etrafında koparılmak istenen fırtınanın açık iletişimle dindirilebileceği gerçeğini görmüş olmaları çok sevindiricidir.
İki: Araştırma iletişimin ‘navigasyon aleti’dir. O alet olmadan nasıl gemiler ve uçaklar hareket edemezse iletişim stratejisi ve taktikleri de belirlenemez. İpsos KMG’nin geçen ay açıklanmış olduğu Türkiye’yi Anlama Kılavuzu sonuçlarındaki (bkz. Akşam, 27 Mayıs) veriler ile TİMAV araştırması verileri üst üste konarak kapsamlı bir analiz yapılmadan, Türkiye genelinde iletişim yapmaya kalkmak, bulanık suda el yordamıyla balık avlamak için çabalamaya benzer. Oy alınacak ya da mal ve hizmet satılacak kesim için çok farklı bir bakış açısı ortaya çıkmaktadır. Bu kesimi anlamadan yol alınabilmesi mümkün değildir. TİMAV’ın araştırmasını, Vakfın web sitesinden indirmek mümkün.
Yeter ki doğru yönde yorumlansın…
Fethullah Gülen Hocaefendi’nin YouTube’da yayınlanan Başbakan’a cevabî konuşmasını dikkatle dinledim. Çok sevdiği ve sıla hasretiyle acı çektiği ülkesine dönmekte bir süre daha beklemeye karar vermiş olmasının gerekçesini anladığımı söylersem yalan olur.
Fethullah Gülen Hocaefendi’nin kişisel mülksüzlüğüne rağmen ‘küresel ve ulusal’ bir gücün sahibi olduğu konusunda hemfikir olmayan kalmamıştır herhalde. 90’lı yıllarda ve 28 Şubat sürecinde kendisiyle tanışma fırsatı bulduğumda kalkmıştı bendeki tereddütler… Hocaefendi ve onun doğal lideri olduğu Cemaat’in ülkemizin kaderinde ve ulusal boyuttaki algısında iz bırakacağı kesin. Yine de şu cümleyi nasıl anlayacağımı bilemedim:
"Gittiğimde rövanş peşinde koşan birileri, bazı müesseselere zarar vermek suretiyle, idareyi zor durumda bırakacaklarsa şayet, Türkiye'deki olumlu şeylerde bir duraklama olacaksa şayet, ben bir müddet daha ömrüm vefa ederse burada kalacak, burada yaşayacağım."
İletişimin sağlığı ve siyaset üstü pozisyonda kalması istenen tüm sivil toplum kuruluşları için yegâne oksijen, kılıçların kınına yerleştirildiği, akıllı ittifakların devreye girdiği ortamlardır. Dileyelim ki, Hocaefendi’nin ‘bir süre daha ABD’ kararı bir çatışmanın değil, ittifak arayışının çıktısı olarak algılansın…
O zaman çok ilginç bulduğum bu yaklaşımın, yani publicity’nin, uzun vadeli tutarlı bir stratejinin parçası olmadıkça hiçbir işe yaramayacağını, hatta ters tepip itibarı ciddi şekilde hasarlayacağını yıllar sonra anlayacaktım.
Bakalım Kürşat Tüzmen bu tür numaraların faydadan çok zarar getirdiğini ne zaman anlayacak? Ayaydın ailesiyle sürtüşmesinde algısı neredeyse eşitlenmişken, dünkü röportajla fersah fersah geriye düştü. “Böyle biri onca zaman nasıl bu kadar ciddi pozisyonda ‘hükmedebilmiş’ de farkına varılmamış” diye şaşırmamak elde değil. Teniste buna ‘basit hata’ deniyor. CHP’de sanki daha anlaşılır gibi duruyor. Ancak, AK Parti’ye bu kadar basit hatalar nasıl sızabiliyor, diye şaşmamak zor. Ne diyelim… Allah akıl fikir ihsan eylesin. Âmin…
İmam Hatiplilerden iletişim atağı
Türkiye İmam Hatipliler Vakfı TİMAV, Genar’a yaptırdığı kapsamlı bir araştırmayı geçen hafta açıkladı. TİMAV’ın kendisi de iletişimci olan Genel Başkanı Ecevit Öksüz’ün yanına TİMAV Yönetim Kurulu Üyesi Doç. Dr. Muhiddin Okumuşlar ve Selçuk Üniversitesi Öğretim Üyesi Araştırma Koordinatörü Doç.Dr. Ertan Özensel’i alarak yaptığı basın toplantısında verdiği bilgiler birkaç açıdan çok önemlidir:
Bir: İmam Hatiplilerin bugüne kadar ülke çapında sistematik ve stratejik, düzenli bir iletişim yaptıkları söylenemez. Zaman zaman İmam Hatipliler etrafında koparılmak istenen fırtınanın açık iletişimle dindirilebileceği gerçeğini görmüş olmaları çok sevindiricidir.
İki: Araştırma iletişimin ‘navigasyon aleti’dir. O alet olmadan nasıl gemiler ve uçaklar hareket edemezse iletişim stratejisi ve taktikleri de belirlenemez. İpsos KMG’nin geçen ay açıklanmış olduğu Türkiye’yi Anlama Kılavuzu sonuçlarındaki (bkz. Akşam, 27 Mayıs) veriler ile TİMAV araştırması verileri üst üste konarak kapsamlı bir analiz yapılmadan, Türkiye genelinde iletişim yapmaya kalkmak, bulanık suda el yordamıyla balık avlamak için çabalamaya benzer. Oy alınacak ya da mal ve hizmet satılacak kesim için çok farklı bir bakış açısı ortaya çıkmaktadır. Bu kesimi anlamadan yol alınabilmesi mümkün değildir. TİMAV’ın araştırmasını, Vakfın web sitesinden indirmek mümkün.
Yeter ki doğru yönde yorumlansın…
Fethullah Gülen Hocaefendi’nin YouTube’da yayınlanan Başbakan’a cevabî konuşmasını dikkatle dinledim. Çok sevdiği ve sıla hasretiyle acı çektiği ülkesine dönmekte bir süre daha beklemeye karar vermiş olmasının gerekçesini anladığımı söylersem yalan olur.
Fethullah Gülen Hocaefendi’nin kişisel mülksüzlüğüne rağmen ‘küresel ve ulusal’ bir gücün sahibi olduğu konusunda hemfikir olmayan kalmamıştır herhalde. 90’lı yıllarda ve 28 Şubat sürecinde kendisiyle tanışma fırsatı bulduğumda kalkmıştı bendeki tereddütler… Hocaefendi ve onun doğal lideri olduğu Cemaat’in ülkemizin kaderinde ve ulusal boyuttaki algısında iz bırakacağı kesin. Yine de şu cümleyi nasıl anlayacağımı bilemedim:
"Gittiğimde rövanş peşinde koşan birileri, bazı müesseselere zarar vermek suretiyle, idareyi zor durumda bırakacaklarsa şayet, Türkiye'deki olumlu şeylerde bir duraklama olacaksa şayet, ben bir müddet daha ömrüm vefa ederse burada kalacak, burada yaşayacağım."
İletişimin sağlığı ve siyaset üstü pozisyonda kalması istenen tüm sivil toplum kuruluşları için yegâne oksijen, kılıçların kınına yerleştirildiği, akıllı ittifakların devreye girdiği ortamlardır. Dileyelim ki, Hocaefendi’nin ‘bir süre daha ABD’ kararı bir çatışmanın değil, ittifak arayışının çıktısı olarak algılansın…