“Ufak at da civcivler yesin”
28 Kasım 2017 - Yeni Şafak
Bizim de bir hayli kaba bulduğumuz ancak doğrudan uzaklaşıldığı ölçüde abartı dozunun da iyiden iyiye kaçırıldığı, şirazesinden çıkmış durumları çok iyi anlattığı için üzülerek kullandığımız bu halk deyişi, haklı olarak bazı okurlarımızı rahatsız etmişti. Ancak Sayın Kılıçdaroğlu’nun mantık zemininden çıkmayı göze alarak yıllardır uyguladığı, gerçeği gizlemek için mübalağaya gaz verdiği bu siyasi taktik, artık tahammül sınırlarını aşmıştı ve işin başından özrümüzün kabulünü rica edip öyle kullanmıştık bu halk deyişini.
Her seçim öncesi “%65 hayır çıkacak”, “Ekmeleddin Bey açık ara kazanacak” gibi uçuk kelamlarda bulunan CHP Genel Başkanı, her kaybettiği seçimden sonra, -ki girdiği her seçimi kolay kolay kırılamayacak bir rekorla kaybetmiştir-, kalkmış “ama!” ile başlayan cümlelerle “kıyılarda kazandık”, “buralarda ipi göğüsledik” gibi bazı gerçek rakamlara abanarak, sonuçtaki yenilginin sorumluluğunu üzerinden sıyırmaya yarayacak süper bahaneler üretmiştir. Kendisinin son kehanetlerinden biri de başta İstanbul ve Ankara olmak üzere neredeyse en kritik 7 belediye başkanlığını alacakları yolundaki iddiası idi. Biz de bu abartılı yeni “uçuşu“ hicvederek civcivleri anımsamıştık.
Kemal Bey’in Cumhurbaşkanı ve ailesinin yurtdışında milyonlarca dolarlık hesabı olduğu yolundaki ifadeleri ise daha önceki ‘uçuk kaçık’ iddialarını geride bırakacak türdendi.
Şimdiki durum diğer ‘sallamalara’ benzemiyor. Çünkü Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan hayli ağır bir salvo geldi: “Ya kanıtla ben bırakayım makamımı; ya da ispat edemezsen müfteri (iftiracı) olarak sen çekil git CHP’nin başından.”
Özetle böyle dedi Cumhurbaşkanı. Bakalım Kemal Bey bu çelişkinin üstesinden nasıl gelecek? Çünkü hem ekonomide (marka yönetimi) hem de siyasi iletişimde (iktidar mücadelesi) Vaad ve Güven dengesi son derece önemlidir. Vaadiniz ve iddianız sağlam değilse, altı boşsa, o zaman güven erozyonuna uğrar ve sonrasında da ağzınızla kuş tutsanız kimse inanmaz size.
“Zaten pek inanmıyorlar; onun için boş verin gitsin” diyorsanız mesele yok. Allah sonunuzu hayır etsin..
Korkmayın…
Sayın Cumhurbaşkanımızın adını kullanarak itibar ve ticari başarı devşirmeye çalışanların sayısı tahminlerimizin de üzerindedir. Sadece benim, mesleğimiz gereği, iletişim alanında faaliyet gösterdiğimiz kuruluşlara seslerini duyurabilme maksadı taşıyan ve bizzat tanık olduğum olayların sayısı en az dördü bulmuştur.
“Sayın Cumhurbaşkanımız bu projeyi destekliyorlar; sizin firmanızın sponsor olmasını tensip buyurmuşlar.”
“Bu çalışma Sayın Cumhurbaşkanımızın himayelerinde yürüyor. Sizin katkılarınızı görüşebilir miyiz?”
Bu arada Külliye’de danışman olanların tavsiyeleri; Cumhurbaşkanı’na yakın olduklarını ifade edenlerin görüşleri, hatta Cumhurbaşkanı’na hekimlik hizmeti vermiş olma ihtimalini ihsas edenlerin hem nezaket ve hem de kesinlik sergileyen tavırları… Akıl alır gibi değil.
Allahtan Sayın Cumhurbaşkanı bu itibar ve imtiyaz tüccarlarının önünü kesmek için gerekli açıklamaları yapmıştır da, bunu bilenler bu tür ayak oyunlarına gelmezler. Ben bu durumlarda nasıl hareket ettiğimi ifade edeyim, belki birilerinin işine yarar.
1)Sayın Cumhurbaşkanı himayesine aldığı herhangi bir projeyi makamın mühürlü imzalı verdiği bir belge ile tevsik etmektedir. (Mevlana filmi için olduğu gibi.)
2)Bunun dışında o belge olmadan başvuranlara şu şekilde yaklaşmak faydalı olmaktadır: “Sayın cumhurbaşkanımızın tabii ki emirleri olur, tensipleri bizim için yol göstericidir. Yalnız bu görüşlerini bize ya özel kalemleri ya da sözcüleri vasıtasıyla iletmeleri tüm süreci daha anlamlı kılacaktır.”
Bu şekilde davrandığımız üç olayda bir daha ses çıkmadı.
3)Bir de Cumhurbaşkanımızın “yakini” olduklarını iddia edenler var ki onların ne kadar gerçek olduklarını ancak Külliye’den sordurarak öğrenebilirsiniz.
Bu konuda hiç çekinmeyin ve şundan emin olun: Cumhurbaşkanı’nın en nefret ettiği şeylerden birinin, kendi adının kullanılarak imtiyaz ve itibar, oradan da maddi olanak sağlanması olduğu bilinir.
İlk yapılması gereken şey hakikati aramaktan çekinmemektir.
Her seçim öncesi “%65 hayır çıkacak”, “Ekmeleddin Bey açık ara kazanacak” gibi uçuk kelamlarda bulunan CHP Genel Başkanı, her kaybettiği seçimden sonra, -ki girdiği her seçimi kolay kolay kırılamayacak bir rekorla kaybetmiştir-, kalkmış “ama!” ile başlayan cümlelerle “kıyılarda kazandık”, “buralarda ipi göğüsledik” gibi bazı gerçek rakamlara abanarak, sonuçtaki yenilginin sorumluluğunu üzerinden sıyırmaya yarayacak süper bahaneler üretmiştir. Kendisinin son kehanetlerinden biri de başta İstanbul ve Ankara olmak üzere neredeyse en kritik 7 belediye başkanlığını alacakları yolundaki iddiası idi. Biz de bu abartılı yeni “uçuşu“ hicvederek civcivleri anımsamıştık.
Kemal Bey’in Cumhurbaşkanı ve ailesinin yurtdışında milyonlarca dolarlık hesabı olduğu yolundaki ifadeleri ise daha önceki ‘uçuk kaçık’ iddialarını geride bırakacak türdendi.
Şimdiki durum diğer ‘sallamalara’ benzemiyor. Çünkü Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan hayli ağır bir salvo geldi: “Ya kanıtla ben bırakayım makamımı; ya da ispat edemezsen müfteri (iftiracı) olarak sen çekil git CHP’nin başından.”
Özetle böyle dedi Cumhurbaşkanı. Bakalım Kemal Bey bu çelişkinin üstesinden nasıl gelecek? Çünkü hem ekonomide (marka yönetimi) hem de siyasi iletişimde (iktidar mücadelesi) Vaad ve Güven dengesi son derece önemlidir. Vaadiniz ve iddianız sağlam değilse, altı boşsa, o zaman güven erozyonuna uğrar ve sonrasında da ağzınızla kuş tutsanız kimse inanmaz size.
“Zaten pek inanmıyorlar; onun için boş verin gitsin” diyorsanız mesele yok. Allah sonunuzu hayır etsin..
Korkmayın…
Sayın Cumhurbaşkanımızın adını kullanarak itibar ve ticari başarı devşirmeye çalışanların sayısı tahminlerimizin de üzerindedir. Sadece benim, mesleğimiz gereği, iletişim alanında faaliyet gösterdiğimiz kuruluşlara seslerini duyurabilme maksadı taşıyan ve bizzat tanık olduğum olayların sayısı en az dördü bulmuştur.
“Sayın Cumhurbaşkanımız bu projeyi destekliyorlar; sizin firmanızın sponsor olmasını tensip buyurmuşlar.”
“Bu çalışma Sayın Cumhurbaşkanımızın himayelerinde yürüyor. Sizin katkılarınızı görüşebilir miyiz?”
Bu arada Külliye’de danışman olanların tavsiyeleri; Cumhurbaşkanı’na yakın olduklarını ifade edenlerin görüşleri, hatta Cumhurbaşkanı’na hekimlik hizmeti vermiş olma ihtimalini ihsas edenlerin hem nezaket ve hem de kesinlik sergileyen tavırları… Akıl alır gibi değil.
Allahtan Sayın Cumhurbaşkanı bu itibar ve imtiyaz tüccarlarının önünü kesmek için gerekli açıklamaları yapmıştır da, bunu bilenler bu tür ayak oyunlarına gelmezler. Ben bu durumlarda nasıl hareket ettiğimi ifade edeyim, belki birilerinin işine yarar.
1)Sayın Cumhurbaşkanı himayesine aldığı herhangi bir projeyi makamın mühürlü imzalı verdiği bir belge ile tevsik etmektedir. (Mevlana filmi için olduğu gibi.)
2)Bunun dışında o belge olmadan başvuranlara şu şekilde yaklaşmak faydalı olmaktadır: “Sayın cumhurbaşkanımızın tabii ki emirleri olur, tensipleri bizim için yol göstericidir. Yalnız bu görüşlerini bize ya özel kalemleri ya da sözcüleri vasıtasıyla iletmeleri tüm süreci daha anlamlı kılacaktır.”
Bu şekilde davrandığımız üç olayda bir daha ses çıkmadı.
3)Bir de Cumhurbaşkanımızın “yakini” olduklarını iddia edenler var ki onların ne kadar gerçek olduklarını ancak Külliye’den sordurarak öğrenebilirsiniz.
Bu konuda hiç çekinmeyin ve şundan emin olun: Cumhurbaşkanı’nın en nefret ettiği şeylerden birinin, kendi adının kullanılarak imtiyaz ve itibar, oradan da maddi olanak sağlanması olduğu bilinir.
İlk yapılması gereken şey hakikati aramaktan çekinmemektir.