Ülkelerin kaderini ‘iç dinamikler’ belirler
29 Temmuz 2021 - Yeni Şafak
TVNET Ekonomi Şefi ve Z Raporu dergisi Yazı İşleri Müdürü Semra Karabaş’ın Parapolitik adlı programında, gazetemizin Ekonomi Müdürü İbrahim Acar, Tunus’ta yaşananlarla ilgili şöyle bir karşılaştırma yaptı: “Sokakta, halkta bir büyük ikilem oluşmuş vaziyette. Türkiye’nin 15 Temmuz’da yaşadığı gibi halk, ‘Hayır, biz demokrasi istiyoruz. Bu çağda darbe mi olur?!’ diye karşılarına dikilmedi.”
Son derece yerinde bir tespit bu. Her ne kadar Tunus Anayasası’nın 80. maddesine dayanılarak yapılan bir ‘düzen sağlama’ gibi gösterilmeye çalışılsa da ortada basbayağı bir darbe var ve Türkiye ile Tunus halklarının tavırları da neredeyse taban tabana zıt. O nedenle de Türkiye’de 15 Temmuz hainliği püskürtülebildi; Tunus’ta ise demokrasi askıya alındı…
Zaman zaman hatırlatmakta fayda görüyoruz. Kanadalı gazeteci, yazar ve aktivist Naomi Klein’ın kitabından uyarlanan Şok Doktrini: Felâket Kapitalizminin Yükselişi adlı belgesel, çok ciddi bir iddia ortaya koyuyordu: Ülkelerin neoliberal serbest piyasa politikalarına geçişinin sağlanması için bilinçli bir ‘şok terapisi’ uygulanıyor. Klein’ın anlatısına göre; kriz dönemleri bu şok terapisi için bulunmaz bir nimet… O nedenle önce bir kriz çıkarmak gerekiyor…
Tunus’taki durum bu formüle çok uygun… Ülke ekonomisi hiç de iyi değil, parlamento çok karmaşık bir yapıda, doğru düzgün çalışıp karar alamıyor. 217 kişilik parlamentoda yalnızca 51 sandalyesi olan hükûmet ülkeyi yönetmeye çalışıyor. Öyle ki tam sekiz senedir yüksek mahkeme üyesi hâkimler seçilememiş…
Klein, belgeselinde Chicago Boys ve Tea Party denen Amerika’nın derin devlet çevrelerinin, tüm dünyada yakaladıkları ‘ekonomi odaklı bir çelişki’yi beslemek için yaptıkları faaliyetlerden de bahseder.
Tunus örneğinde ise bunu Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) müdahalesi olarak görüyoruz. BAE’nin işin arka planını hazırladığı, iliştirilmiş (embeded) gazetecileri, genel olarak medyayı, STK’ları ve çeşitli grupları ‘fonladıkları’ ve tahrik ettikleri biliniyor.
Peki, Türkiye’de benzer faaliyetler yürütülmüyor mu? Çelişkiler kaşınmıyor mu? Fonlar verilmiyor mu?
Tabii ki bunların hepsi yapılıyor. Tunus için aktif olan tüm ‘dış dinamikler’ Türkiye aleyhine de çalışıyorlar. Ancak iki ülkeyi birbirinden ayıran, dolayısıyla kaderlerini bambaşka çizen bir fark var: ‘İç dinamikler’… Yani, halkın ta kendisi…
Liseden ağabeyim Mehmet Ali Berkman, İstanbul Erkek Liseli Yönetici ve İş İnsanları Platformu’nun WhatsApp grubundan bir mesaj iletti. Şöyle yazıyor:
“‘Türkleri yenemedik’ dedi Churchill. ‘Türkleri öldürebilirsiniz lakin onları yenemezsiniz’ dedi Napolyon. ‘Bizans’ı alan Türkler korkarım orada durmayacaklar’ diyordu, Vatikan'ın başı. ‘Savaşın zevkini almak isteyen herkes Türkler ile savaşmalıdır’ dedi komutan Towsend. ‘Türk kadınlarının en büyük süsü. Türk oluşlarıdır...’ dedi Lady Mary Wortley Montagu. ‘Artık Türklerle savaşmam, onlar çok cesur ve iyi insanlar’ dedi Andreas Phitiades. ‘Dünyada iki bilinmeyen vardır, biri kutuplar diğeri Türkler’ dedi Albert Sorel. ‘Türklerle dost ol ama sakın düşman olma’ dedi Gianni De Michelis. ‘Türkler cesurdur, anavatanlarını çok severler ve onun için gerekirse canlarını verirler’ dedi Albert Einstein… Herkes, yüzyıllardır bize TÜRK dedi. Şimdi ise bizim kendimize Türk dememiz ayıp oldu...”
Türklerle ilgili edilmiş sözlere İngiliz tarihçi Arnold Toynbee’nin “Türk, Türk’ün ne olacağı konusunda Batı’nın kendi zihninde yarattığı görüntüye bir türlü uymayarak Batılıyı hep şaşırtmıştır” cümlesini de biz ekleyelim…
Dış dinamikler her zaman var olacaktır. Ancak, bir ülkeyi var kılacak, esasen iç dinamikleridir.
Son derece yerinde bir tespit bu. Her ne kadar Tunus Anayasası’nın 80. maddesine dayanılarak yapılan bir ‘düzen sağlama’ gibi gösterilmeye çalışılsa da ortada basbayağı bir darbe var ve Türkiye ile Tunus halklarının tavırları da neredeyse taban tabana zıt. O nedenle de Türkiye’de 15 Temmuz hainliği püskürtülebildi; Tunus’ta ise demokrasi askıya alındı…
Zaman zaman hatırlatmakta fayda görüyoruz. Kanadalı gazeteci, yazar ve aktivist Naomi Klein’ın kitabından uyarlanan Şok Doktrini: Felâket Kapitalizminin Yükselişi adlı belgesel, çok ciddi bir iddia ortaya koyuyordu: Ülkelerin neoliberal serbest piyasa politikalarına geçişinin sağlanması için bilinçli bir ‘şok terapisi’ uygulanıyor. Klein’ın anlatısına göre; kriz dönemleri bu şok terapisi için bulunmaz bir nimet… O nedenle önce bir kriz çıkarmak gerekiyor…
Tunus’taki durum bu formüle çok uygun… Ülke ekonomisi hiç de iyi değil, parlamento çok karmaşık bir yapıda, doğru düzgün çalışıp karar alamıyor. 217 kişilik parlamentoda yalnızca 51 sandalyesi olan hükûmet ülkeyi yönetmeye çalışıyor. Öyle ki tam sekiz senedir yüksek mahkeme üyesi hâkimler seçilememiş…
Klein, belgeselinde Chicago Boys ve Tea Party denen Amerika’nın derin devlet çevrelerinin, tüm dünyada yakaladıkları ‘ekonomi odaklı bir çelişki’yi beslemek için yaptıkları faaliyetlerden de bahseder.
Tunus örneğinde ise bunu Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) müdahalesi olarak görüyoruz. BAE’nin işin arka planını hazırladığı, iliştirilmiş (embeded) gazetecileri, genel olarak medyayı, STK’ları ve çeşitli grupları ‘fonladıkları’ ve tahrik ettikleri biliniyor.
Peki, Türkiye’de benzer faaliyetler yürütülmüyor mu? Çelişkiler kaşınmıyor mu? Fonlar verilmiyor mu?
Tabii ki bunların hepsi yapılıyor. Tunus için aktif olan tüm ‘dış dinamikler’ Türkiye aleyhine de çalışıyorlar. Ancak iki ülkeyi birbirinden ayıran, dolayısıyla kaderlerini bambaşka çizen bir fark var: ‘İç dinamikler’… Yani, halkın ta kendisi…
Liseden ağabeyim Mehmet Ali Berkman, İstanbul Erkek Liseli Yönetici ve İş İnsanları Platformu’nun WhatsApp grubundan bir mesaj iletti. Şöyle yazıyor:
“‘Türkleri yenemedik’ dedi Churchill. ‘Türkleri öldürebilirsiniz lakin onları yenemezsiniz’ dedi Napolyon. ‘Bizans’ı alan Türkler korkarım orada durmayacaklar’ diyordu, Vatikan'ın başı. ‘Savaşın zevkini almak isteyen herkes Türkler ile savaşmalıdır’ dedi komutan Towsend. ‘Türk kadınlarının en büyük süsü. Türk oluşlarıdır...’ dedi Lady Mary Wortley Montagu. ‘Artık Türklerle savaşmam, onlar çok cesur ve iyi insanlar’ dedi Andreas Phitiades. ‘Dünyada iki bilinmeyen vardır, biri kutuplar diğeri Türkler’ dedi Albert Sorel. ‘Türklerle dost ol ama sakın düşman olma’ dedi Gianni De Michelis. ‘Türkler cesurdur, anavatanlarını çok severler ve onun için gerekirse canlarını verirler’ dedi Albert Einstein… Herkes, yüzyıllardır bize TÜRK dedi. Şimdi ise bizim kendimize Türk dememiz ayıp oldu...”
Türklerle ilgili edilmiş sözlere İngiliz tarihçi Arnold Toynbee’nin “Türk, Türk’ün ne olacağı konusunda Batı’nın kendi zihninde yarattığı görüntüye bir türlü uymayarak Batılıyı hep şaşırtmıştır” cümlesini de biz ekleyelim…
Dış dinamikler her zaman var olacaktır. Ancak, bir ülkeyi var kılacak, esasen iç dinamikleridir.