"Ümit Hanım güç odağı olduğunu unutmamalı"
17 Şubat 2010
Herhalde benim beklentim fazlaydı... Çiçeği burnunda Başkan Ümit Boyner'den TÜSİAD'ı uçurmasını bekliyormuşum herhalde... Basın toplantısında söyledikleri belki de bu yüzden sıradan geldi bana... Emekli matematik öğretmeni teyzemize 'Ne olacak memleketin hali?' diye sorsak, o da aşağı yukarı böyle şeyler söylerdi... Genel geçerli... Kimsenin itiraz edemeyeceği soy gerçekler... 'Herkes evinin önünü temizlerse şehir tertemiz olur' türünden...
Oysa Türkiye'nin en önemli 'çıkar + baskı' grubunun bir 'racon ve mükemmeliyet' merkezi olmasını bekliyorum... İş dünyasının temsilcisi olması sıfatından çok ötede. Demokrasinin denge unsuru olarak... Ayrıca Ümit Boyner Hanım'ın bu hedefi yakalamakta herhangi bir sorunu olacağına kesinlikle inanmıyorum...
Basın toplantısında en doğru hareket tabii ki, sahne düzeni ve verilen fotoğraftı... 'Temsil'den çok 'paylaşım'ın önem kazandığı bir çağda yaşıyoruz... Ümit Hanım'ın üst yönetimiyle birlikte sahne alması çok doğruydu... Genelkurmay Başkanı'nın son basın toplantısında tüm kurmaylarını arkasında oturtması gibi...
Bu sadece ilk toplantıydı, deyip bekleyelim bence... Ümit Hanım, TÜSAİD'ın yol gösterici çalışmalarına büyük ihtiyaç duyulacağı aşikar olan genel seçim döneminde bu büyük kuruluşa gereken liderliği yapacaktır, yaptıracaktır...
Yoksa demokrasinin bir bacağı aksar...
Konuray ve Sarper'i örnek almalıyız
Pazar akşamı eşimizi, dostumuzu, komşumuzu devreye sokup zar zor bir yer bulduktan sonra Flora Purim, Airto Morera, Luiz Avellar'ı İstanbul Jazz Center'de izleme fırsatı bulduk... Aslında çok önceden bilet almıştık... Son anda fark ettik ki, aldığımız biletler 'bar' için... Yani ayakta...
Bir gün önce yürüyüşe çıkmasak ve sonradan İstanbul Jazz Center'in patronu olduğunu öğreneceğimiz Aytek Şermet Bey ile karşılaşmasak, gecenin tadını dilediğimizce çıkaramayacağız... Şans işte...
İnternetten arayıp bulanların okurken başlarını döndürecek olan caz kariyerleriyle bu üçlüyü kaçırmak olmazmış...
Ancak başka bir şey daha kaçırılabilirmiş... Flora Purim'in nasıl olup da keşfettiğini anlayamadığım 18 yaşında iki gencin olağanüstü performansını mesela... Bas gitarda Konuray Mutluer, elektro gitarda Sarper Neyse bir döktürdüler ki, görmeliydiniz... Ama hiç üzülmeyin bu çocukları daha çok görecek ve izleyeceksiniz...
Konuray bizim lisede okuyor. İstanbul Lisesi'nde... OKS üçüncüsü olarak girmiş bizim okula... Müzik okumak istiyor sonra. Şimdiden bir dizi uluslararası ödülü var. Elektro bası öyle bir çalıyor ki, kapayın gözlerinizi, sanki Marcus Miller... 'Aslında kontrbas çalıyorum' diyor... Aslında (!)... Alçak gönüllülük 'temrinle' öğrenilmez. Belli ki aile terbiyesi de mükemmel... Yakında burs için ideal seçim olarak Borusan vizörüne girebilir...
Sarper ise Hüseyin Avni Sözen
Lisesi'nde okuyor. Onun elektro gitardaki solosu her profesyonelle yarışacak düzeydeydi...
Orada burada sürten, gençlik günlerini yüzeysizlik ve düzeysizlik içinde geçiren, herhangi bir alanda derinlik kazanmaya çalışanlarla dalga geçen ve her şeyden 'biraz bilmeyi', 'jeneralist' yaklaşımı bir halt zanneden, bunun sonucunda rekabet ortamında toplumsal varoluş şansını yitiren, yanından hızla geçip giden gençlere; önce dalga geçerek, sonra gıpta ederek, en sonunda da kendisinden nefret ederek bakan ve 'Nerede hata yaptık yahu!' diye söylenip duran ve de kendisinden başka herkesi ve her şeyi suçlayan, 'toplum tortularının' bu gençleri dinlemesini, izlemesini ne kadar isterdim...
Caz müziği, 'sevmeyi öğrenmenin gerektiği' lezzetlerden biridir. Klasik müzik gibi. Etnik müzik gibi. Popüler müzikten farklıdır... Dinler dinlemez sevemezsiniz. Sevmeyi öğrenmek emek ister... Öte yandan sevmeyi öğrenmenin gerekli olmadığı hangi ilişki kalıcıdır ki... İstanbul Jazz Center'in web sitesine girip bakın... Mayısa kadar çok ilginç sanatçılarla buluşmak mümkün... Bir zamanlar dinlemek için Londra'ya Ronnie Scott's'a gitmek durumunda kalınan ustalar, artık Ortaköy'de.
Amma fırsat... Teşekkürler Aytek Bey... İyi ki 17 yıldan sonra hekimliği bırakıp kendinizi tamamen saksofona ve Jazz Center'e vermişsiniz...
Herhalde benim beklentim fazlaydı... Çiçeği burnunda Başkan Ümit Boyner'den TÜSİAD'ı uçurmasını bekliyormuşum herhalde... Basın toplantısında söyledikleri belki de bu yüzden sıradan geldi bana... Emekli matematik öğretmeni teyzemize 'Ne olacak memleketin hali?' diye sorsak, o da aşağı yukarı böyle şeyler söylerdi... Genel geçerli... Kimsenin itiraz edemeyeceği soy gerçekler... 'Herkes evinin önünü temizlerse şehir tertemiz olur' türünden...
Oysa Türkiye'nin en önemli 'çıkar + baskı' grubunun bir 'racon ve mükemmeliyet' merkezi olmasını bekliyorum... İş dünyasının temsilcisi olması sıfatından çok ötede. Demokrasinin denge unsuru olarak... Ayrıca Ümit Boyner Hanım'ın bu hedefi yakalamakta herhangi bir sorunu olacağına kesinlikle inanmıyorum...
Basın toplantısında en doğru hareket tabii ki, sahne düzeni ve verilen fotoğraftı... 'Temsil'den çok 'paylaşım'ın önem kazandığı bir çağda yaşıyoruz... Ümit Hanım'ın üst yönetimiyle birlikte sahne alması çok doğruydu... Genelkurmay Başkanı'nın son basın toplantısında tüm kurmaylarını arkasında oturtması gibi...
Bu sadece ilk toplantıydı, deyip bekleyelim bence... Ümit Hanım, TÜSAİD'ın yol gösterici çalışmalarına büyük ihtiyaç duyulacağı aşikar olan genel seçim döneminde bu büyük kuruluşa gereken liderliği yapacaktır, yaptıracaktır...
Yoksa demokrasinin bir bacağı aksar...
Konuray ve Sarper'i örnek almalıyız
Pazar akşamı eşimizi, dostumuzu, komşumuzu devreye sokup zar zor bir yer bulduktan sonra Flora Purim, Airto Morera, Luiz Avellar'ı İstanbul Jazz Center'de izleme fırsatı bulduk... Aslında çok önceden bilet almıştık... Son anda fark ettik ki, aldığımız biletler 'bar' için... Yani ayakta...
Bir gün önce yürüyüşe çıkmasak ve sonradan İstanbul Jazz Center'in patronu olduğunu öğreneceğimiz Aytek Şermet Bey ile karşılaşmasak, gecenin tadını dilediğimizce çıkaramayacağız... Şans işte...
İnternetten arayıp bulanların okurken başlarını döndürecek olan caz kariyerleriyle bu üçlüyü kaçırmak olmazmış...
Ancak başka bir şey daha kaçırılabilirmiş... Flora Purim'in nasıl olup da keşfettiğini anlayamadığım 18 yaşında iki gencin olağanüstü performansını mesela... Bas gitarda Konuray Mutluer, elektro gitarda Sarper Neyse bir döktürdüler ki, görmeliydiniz... Ama hiç üzülmeyin bu çocukları daha çok görecek ve izleyeceksiniz...
Konuray bizim lisede okuyor. İstanbul Lisesi'nde... OKS üçüncüsü olarak girmiş bizim okula... Müzik okumak istiyor sonra. Şimdiden bir dizi uluslararası ödülü var. Elektro bası öyle bir çalıyor ki, kapayın gözlerinizi, sanki Marcus Miller... 'Aslında kontrbas çalıyorum' diyor... Aslında (!)... Alçak gönüllülük 'temrinle' öğrenilmez. Belli ki aile terbiyesi de mükemmel... Yakında burs için ideal seçim olarak Borusan vizörüne girebilir...
Sarper ise Hüseyin Avni Sözen
Lisesi'nde okuyor. Onun elektro gitardaki solosu her profesyonelle yarışacak düzeydeydi...
Orada burada sürten, gençlik günlerini yüzeysizlik ve düzeysizlik içinde geçiren, herhangi bir alanda derinlik kazanmaya çalışanlarla dalga geçen ve her şeyden 'biraz bilmeyi', 'jeneralist' yaklaşımı bir halt zanneden, bunun sonucunda rekabet ortamında toplumsal varoluş şansını yitiren, yanından hızla geçip giden gençlere; önce dalga geçerek, sonra gıpta ederek, en sonunda da kendisinden nefret ederek bakan ve 'Nerede hata yaptık yahu!' diye söylenip duran ve de kendisinden başka herkesi ve her şeyi suçlayan, 'toplum tortularının' bu gençleri dinlemesini, izlemesini ne kadar isterdim...
Caz müziği, 'sevmeyi öğrenmenin gerektiği' lezzetlerden biridir. Klasik müzik gibi. Etnik müzik gibi. Popüler müzikten farklıdır... Dinler dinlemez sevemezsiniz. Sevmeyi öğrenmek emek ister... Öte yandan sevmeyi öğrenmenin gerekli olmadığı hangi ilişki kalıcıdır ki... İstanbul Jazz Center'in web sitesine girip bakın... Mayısa kadar çok ilginç sanatçılarla buluşmak mümkün... Bir zamanlar dinlemek için Londra'ya Ronnie Scott's'a gitmek durumunda kalınan ustalar, artık Ortaköy'de.
Amma fırsat... Teşekkürler Aytek Bey... İyi ki 17 yıldan sonra hekimliği bırakıp kendinizi tamamen saksofona ve Jazz Center'e vermişsiniz...