Üstümüzden John Malkovich geçti
17 MAYIS 2010
Koskoca John Malkovich… Bugüne kadar aldığı ödüllerle döver adamı… Salak mıyım ben hemen şikayete başlayayım?… Bekledim…
Oyun bitip de çıkışa doğru yöneldiğimizde, baktım herkes benim gibi ‘helâk olmuş’… Ertesi gün bazılarının, hem oyunu hem Malkovich’i yere göğe sığdıramayacağından emindim. ‘Olağanüstü’, ‘Büyük usta’, ‘Festivalden Malkovich geçti’, ‘Büyüledi’, ‘Kaçırdınız’ türü başlıklarla, oyuna gitmemiş olanların ‘eksiklenmelerini’ ve kendilerini birer tahtakurusu gibi hissetmelerini sağlamak adına ellerinden geleni yapacaklardı. Beni yanıltmadılar…
***
Filmlerini hayranlıkla izlediğimiz John Malkovich gibi usta bir oyuncuyu Lütfi Kırdar’ın muhteşem tiyatro salonunda kanlı canlı görebilmek tabii ki bir ayrıcalıktı…
Keşke çıkıp bir iki şiir okuyup inseymiş… ‘Göz bağcılık’, ‘Jonglörlük’ yapmanın âlemi yokmuş…
Mükemmel bir organizasyon olarak her geçen yıl daha da gelişen Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali 17’nci yılında ‘Şeytani Komedya’yı getirirken doğru karar vermiş… Karar doğru da, yaratılan beklenti yanlış… Onun için düş kırıklığı da o oranda büyük…
Salon tabii ki dolup taşacaktı… Malkovich bir marka… Çıkıp orada 2 saat öyle dursa; yine dolup taşardı o salon… Bu arada “Lütfi Kırdar’ın merdivenleri de doldu” diye yazmışlar. Neden bu abartı?.. Evet, tüm yerler satılmıştı; ancak herkes adam gibi yerine oturup izledi…
11 hayat kadınını boğmuş Avusturyalı seri katil Jack Unterweger’i anlatan (nesini anlattıklarını ben çakamadım) oyunu Michael Sturminger yazmış… Malkovich ile birlikte yönetmişler… Neyi yönettiklerini de anlamakta zorlandım açıkçası… Ama önemli değil… Ortaya ağır barok müzik arasına (sopranolar müthişti) serpiştirilmiş bir iki monolog çıkmış.
***
Unterweger’in hikâyesi çok ilginç aslında. 1951 doğumlu. Babası bir ABD askeri... Aileyi terk edip gitmiş. Dedesinin ve teyzesinin yanında büyüyen Unterweger, çocukluğundan beri suça yatkınmış. 1974’te Margaret Schaefer adında 18 yaşındaki bir Alman kızı kendi sutyeniyle boğarak öldürmüş. Ömür boyu hapse mahkûm olmuş. Hapiste yazı yazmaya başlamış. Kısa hikâyeler, şiirler, tiyatro oyunları ve bir de otobiyografi. Avusturya ‘entelijansiyası’ Unterweger’in affedilmesi için yoğun bir kampanya başlatmış. ‘Topluma kazanma, iyileşme’ sürecinin en tipik örneği olduğunu iddia etmişler…
Kampanyanın başını ise, daha sonra 2004 yılında Nobel ödülünü kazanacak olan Elfriede Jelinek çekiyormuş… Entelektüeller başarılı olmuşlar. Serbest kalan Unterweger’i bir dergi işe almış. Kendisine California’daki ve Avrupa’daki hayat kadınlarının aralarındaki farkı inceleyip yazma görevini vermişler. İyi mi?.. Bizimki polisle beraber hayat kadınlarının faaliyet gösterdiği bölgeleri dolaşıp durmuş… Arkasında entelektüellerin acayip desteği…
Kediye ciğer emanet etmek gibi bir şey aslında… Serbest kaldığı 1990 ile ABD’de tekrar tutuklandığı 1992 yılları arasında tam 10 hayat kadını daha Unterweger tarafından aynı şekilde, şiddetle dövülüp kendi sutyenleriyle boğularak öldürülmüşler. Unterweger bu kez 9 cinayetten kesin suçlu bulunmuş ve karar gecesi müthiş romantik bir şekilde (!) kızları öldürdüğü biçimde bir düğümle kendisini asarak intihar etmiş. Dava temyiz edilemediği için de hâlâ suçsuz olarak kabul ediliyormuş…
Ne dramatik ve de ne romantik (!) hikâye değil mi? Avusturyalı entelektüeller de bu duruma bakıp bakıp çok heyecanlanıyorlarmış…
***
Ustalarımdan öğrendiğim gibi, dört açıdan da bakmaya çalıştım ‘olaya’… Biçim içerik, fenomen ve öz… Hiçbirinden geçer not veremedim. Malkovich’in benim kendisine vereceğim nota herhangi bir ihtiyacı olduğunu sanmıyorum tabii ki… Sıkılmaktan, bunalmaktan hoşlanan ve şiddete neredeyse tapan, ölümcül (Alm.: Makaber, İng.: Macabre) Batı toplumu düşüncesi ve ‘ortak ruhi şekillenmesi’, Unterweger’i de bu oyunu da göklere çıkarabilir. Allah selamet versin. Benim derdim, bizimkilerle… Nasıl olup da %90’ının sıkıntıdan patladığı; bizim oyuncular tarafından (bkz. Kraliçe Lear’de Yıldız Hanım, Shakespeare’de Haluk Bilginer) şımartıldıklarından önlerine konan her şeyi yemeyen bir topluluk için “öldüler, bittiler, hayran kaldılar, zevkten dört köşe oldular” diye söz edebilmelerini anlamaya çalışıyorum. Hepsi bu…
Oyun bitip de çıkışa doğru yöneldiğimizde, baktım herkes benim gibi ‘helâk olmuş’… Ertesi gün bazılarının, hem oyunu hem Malkovich’i yere göğe sığdıramayacağından emindim. ‘Olağanüstü’, ‘Büyük usta’, ‘Festivalden Malkovich geçti’, ‘Büyüledi’, ‘Kaçırdınız’ türü başlıklarla, oyuna gitmemiş olanların ‘eksiklenmelerini’ ve kendilerini birer tahtakurusu gibi hissetmelerini sağlamak adına ellerinden geleni yapacaklardı. Beni yanıltmadılar…
***
Filmlerini hayranlıkla izlediğimiz John Malkovich gibi usta bir oyuncuyu Lütfi Kırdar’ın muhteşem tiyatro salonunda kanlı canlı görebilmek tabii ki bir ayrıcalıktı…
Keşke çıkıp bir iki şiir okuyup inseymiş… ‘Göz bağcılık’, ‘Jonglörlük’ yapmanın âlemi yokmuş…
Mükemmel bir organizasyon olarak her geçen yıl daha da gelişen Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali 17’nci yılında ‘Şeytani Komedya’yı getirirken doğru karar vermiş… Karar doğru da, yaratılan beklenti yanlış… Onun için düş kırıklığı da o oranda büyük…
Salon tabii ki dolup taşacaktı… Malkovich bir marka… Çıkıp orada 2 saat öyle dursa; yine dolup taşardı o salon… Bu arada “Lütfi Kırdar’ın merdivenleri de doldu” diye yazmışlar. Neden bu abartı?.. Evet, tüm yerler satılmıştı; ancak herkes adam gibi yerine oturup izledi…
11 hayat kadınını boğmuş Avusturyalı seri katil Jack Unterweger’i anlatan (nesini anlattıklarını ben çakamadım) oyunu Michael Sturminger yazmış… Malkovich ile birlikte yönetmişler… Neyi yönettiklerini de anlamakta zorlandım açıkçası… Ama önemli değil… Ortaya ağır barok müzik arasına (sopranolar müthişti) serpiştirilmiş bir iki monolog çıkmış.
***
Unterweger’in hikâyesi çok ilginç aslında. 1951 doğumlu. Babası bir ABD askeri... Aileyi terk edip gitmiş. Dedesinin ve teyzesinin yanında büyüyen Unterweger, çocukluğundan beri suça yatkınmış. 1974’te Margaret Schaefer adında 18 yaşındaki bir Alman kızı kendi sutyeniyle boğarak öldürmüş. Ömür boyu hapse mahkûm olmuş. Hapiste yazı yazmaya başlamış. Kısa hikâyeler, şiirler, tiyatro oyunları ve bir de otobiyografi. Avusturya ‘entelijansiyası’ Unterweger’in affedilmesi için yoğun bir kampanya başlatmış. ‘Topluma kazanma, iyileşme’ sürecinin en tipik örneği olduğunu iddia etmişler…
Kampanyanın başını ise, daha sonra 2004 yılında Nobel ödülünü kazanacak olan Elfriede Jelinek çekiyormuş… Entelektüeller başarılı olmuşlar. Serbest kalan Unterweger’i bir dergi işe almış. Kendisine California’daki ve Avrupa’daki hayat kadınlarının aralarındaki farkı inceleyip yazma görevini vermişler. İyi mi?.. Bizimki polisle beraber hayat kadınlarının faaliyet gösterdiği bölgeleri dolaşıp durmuş… Arkasında entelektüellerin acayip desteği…
Kediye ciğer emanet etmek gibi bir şey aslında… Serbest kaldığı 1990 ile ABD’de tekrar tutuklandığı 1992 yılları arasında tam 10 hayat kadını daha Unterweger tarafından aynı şekilde, şiddetle dövülüp kendi sutyenleriyle boğularak öldürülmüşler. Unterweger bu kez 9 cinayetten kesin suçlu bulunmuş ve karar gecesi müthiş romantik bir şekilde (!) kızları öldürdüğü biçimde bir düğümle kendisini asarak intihar etmiş. Dava temyiz edilemediği için de hâlâ suçsuz olarak kabul ediliyormuş…
Ne dramatik ve de ne romantik (!) hikâye değil mi? Avusturyalı entelektüeller de bu duruma bakıp bakıp çok heyecanlanıyorlarmış…
***
Ustalarımdan öğrendiğim gibi, dört açıdan da bakmaya çalıştım ‘olaya’… Biçim içerik, fenomen ve öz… Hiçbirinden geçer not veremedim. Malkovich’in benim kendisine vereceğim nota herhangi bir ihtiyacı olduğunu sanmıyorum tabii ki… Sıkılmaktan, bunalmaktan hoşlanan ve şiddete neredeyse tapan, ölümcül (Alm.: Makaber, İng.: Macabre) Batı toplumu düşüncesi ve ‘ortak ruhi şekillenmesi’, Unterweger’i de bu oyunu da göklere çıkarabilir. Allah selamet versin. Benim derdim, bizimkilerle… Nasıl olup da %90’ının sıkıntıdan patladığı; bizim oyuncular tarafından (bkz. Kraliçe Lear’de Yıldız Hanım, Shakespeare’de Haluk Bilginer) şımartıldıklarından önlerine konan her şeyi yemeyen bir topluluk için “öldüler, bittiler, hayran kaldılar, zevkten dört köşe oldular” diye söz edebilmelerini anlamaya çalışıyorum. Hepsi bu…