Vaat ‘güven’ ile başarıya ulaşır
17 kasım 2020 - Yeni Şafak
Piyasalar meselelere, istikrar ve gelecek tasarımı üzerinden bakarlar; “Bugünü ve geçmişi satarlar, geleceği satın alırlar.” Sadakatleri yoktur… Uygulamaya odaklanırlar…
Döviz kurundaki hızlı düşüşle TL’nin değer kazanması ve borsalardaki hızlı yükseliş, Sayın Cumhurbaşkanı ile Adalet Bakanı’nın hukuki ve ekonomik reform açıklamalarının ‘kararlı’ adımlar olarak algılandığını gösteriyor…
Vefasızlık bize yakışmaz… 2018’e kadar Enerji Bakanlığı görevinde Sayın Cumhurbaşkanı’nın yıllardır uyguladığı çizgiye paralel Millî Ekonomi ve Maden Stratejisi ve Politika Belgesi’ni başarıyla hayata geçiren ve Hazine ve Maliye Bakanlığı görevine geldiği günden itibaren her türlü finansal saldırı ile koronavirüsü afetine karşı ekonomiyi, Yeni Ekonomi Programı (YEP) ile ayakta tutmak için direnen Berat Albayrak’ı da saygıyla analım…
Şimdi ise ortada ekonomik sistemin, piyasaların ve yabancı yatırımcıların talepleri doğrultusunda sağlam bir şekilde yerine oturtulacağıyla ilgili ciddi vaatler var. Piyasalardaki olumlu reaksiyon bize, bu vaatlere inananların oranının yüksek olduğunu söylüyor.
Bundan sonra ‘beklentinin nasıl yönetileceği’ devreye giriyor ki sürecin kritik başarı faktörünü o tesis edecektir…
Açıklamalardan anlaşılan yabancı sermayenin akışı konusunda ihtiyaç duyulan hukuki reformlar, güvenin tesis edilmesinde önemli bir rol oynayacaktır. Hukuk, demokrasi ve ekonomi sac ayağına oturtulacak reformların alt kadrolarca başarıyla uygulanması, vaat ve güven arasındaki dengenin kurulmasına neden olacak; bu da ülkemiz adına açılan kredi ve ‘beyaz sayfa’nın başarılı sonuçlarla dolmasına yarayacak…
Bu haftaki dört olaya dikkat: Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın bütçesi; Sayın Bakan’ın iş dünyasıyla bir araya gelmesi; Merkez Bankası’nın PPK toplantısı sonrasında yapacağı faiz açıklaması; Sayın Elvan ile Sayın Gül’ün iş dünyası ile ikinci kez bir araya gelmeleri…
Hayırlısı olsun…
Herkese ‘saygı’ nasıl gösterilir?
2017 yılında The Guardian’da yayınlanan bir makalenin başlığı, aklımızda kaldığı kadar, “Aktivizm satar” gibi bir şey olmalı…
O yıllarda zirve yapan ve hâlâ reklamlarda, iletişim çalışmalarında etkisini gördüğümüz bir fenomen bu…
Bir anda mevcut sisteme başkaldıran -özellikle de- gençler ortaya çıkıyor. Dansla, jest ve mimiklerle ‘boyun eğmez’ tavırlarını ortaya koyuyorlar… Daha doğrusu reklamlar durumu böyle tanımlıyor… Onların çizdiği dünyada aksini yapmak ‘boyun eğmek’, ‘köleleşmek’, baskının ya da sistemin tutsağı olmak gibi kodlanıyor…
Bunu yaparken de eleştirdikleri toplumun değerlerinin ve ahlâk anlayışının topuna bir ‘reddiye’ ile ortaya çıkıyorlar… Biz buna ‘başkaldırı-reddiye eğrisi’ diyelim…
Evet, iletişimin amaçlarından biri hedef kitleyi ‘ikna’ etmek ise diğeri de ‘davranış değişikliği’ne neden olmaktır. Ancak hepsinin üstünde başka bir kural var ki onu yerle bir ettiğinizde iletişimi unutun: Hedef kitlenin değerleriyle didişmeyeceksin!
Şu sıralar çok gündemde olan Netflix dizisi Bir Başkadır üzerine söylenecek çok söz var… Takdirlerimiz de var eleştirilerimiz de… Konuyu ileride ele alacağız… Ancak bir sahnesinde hedef kitlenin değerleriyle uyumlu olmak konusunu gayet iyi tartıştığını söylemeden geçmeyelim…
Diziyi izleyenler, psikiyatr Peri karakterinin ayrı dünyalarda yetişmiş gibi davrandığı Meryem ile arasındaki uçurumu fark etmişlerdir. Peri, Meryem’in teşekkür mahiyetinde kendisine getirdiği böreği mesleki kurallar kadar kişisel önyargıları sebebiyle de reddederek aralarına ördüğü duvarı daha da kalınlaştırıyor…
Oysa iletişimi, ‘evrensellik’ diye paketlerler… Ancak, kapitalizmle beraber geliştiği için özünde Hristiyan Batı’nın ahlak ve değerler sistemi yatar. Siz tutar, bu değerler sistemini alıp bizimki gibi bir ülkede olduğu gibi uygularsanız yaş tahtaya basarsınız… Bizim kültürümüzde o böreği, hediyelerin en içteni olan el emeğini kabul etmezseniz kepenkler kapanır…
Yukarıda bahsettiğimiz “aktivizm satar” ekseni daha çok Batı’nın değerlerine uygundur. Ülkemizde de kadınlara yönelik kampanyalarda kullanıldığını sık sık görüyoruz…
Mesela, Atasay’ın “Tak Sana”, Elidor’un “Elâlem Ne Der” kampanyaları gibi… Bunlara bir de Koton’un “Şimdi Herkese Saygı Moda” kampanyası eklendi…
Koton, gençlerin “Fazla göze batıyorsun”, “Gece gece böyle mi çıkacaksın?” gibi eleştirilerle sıkça karşılaştıklarını tespit ederek bunları reklam filmlerine taşımış… Tüm bunların birer ‘önyargı’ ve ‘etiket’ olduğu sonucuyla kampanyalarını “Herkese Saygı” mesajıyla bir temele oturtmuş… Yeni bir ‘başkaldırı-reddiye eğrisi’ örneği…
Peki… İyi, hoş ama olmuş mu?
Olmamış… Her şey bir yana kendi kilit mesajları ile çelişmişler… “Herkese Saygı” derken ‘herkesi’ atlamış, birilerinin ‘doğru’ bulduğu yaşam tarzını makbul sınıfına sokarak sunmuşlar… Daha da vahimi bunu, inanç temelli bir önyargıyla yapmışlar…
Döviz kurundaki hızlı düşüşle TL’nin değer kazanması ve borsalardaki hızlı yükseliş, Sayın Cumhurbaşkanı ile Adalet Bakanı’nın hukuki ve ekonomik reform açıklamalarının ‘kararlı’ adımlar olarak algılandığını gösteriyor…
Vefasızlık bize yakışmaz… 2018’e kadar Enerji Bakanlığı görevinde Sayın Cumhurbaşkanı’nın yıllardır uyguladığı çizgiye paralel Millî Ekonomi ve Maden Stratejisi ve Politika Belgesi’ni başarıyla hayata geçiren ve Hazine ve Maliye Bakanlığı görevine geldiği günden itibaren her türlü finansal saldırı ile koronavirüsü afetine karşı ekonomiyi, Yeni Ekonomi Programı (YEP) ile ayakta tutmak için direnen Berat Albayrak’ı da saygıyla analım…
Şimdi ise ortada ekonomik sistemin, piyasaların ve yabancı yatırımcıların talepleri doğrultusunda sağlam bir şekilde yerine oturtulacağıyla ilgili ciddi vaatler var. Piyasalardaki olumlu reaksiyon bize, bu vaatlere inananların oranının yüksek olduğunu söylüyor.
Bundan sonra ‘beklentinin nasıl yönetileceği’ devreye giriyor ki sürecin kritik başarı faktörünü o tesis edecektir…
Açıklamalardan anlaşılan yabancı sermayenin akışı konusunda ihtiyaç duyulan hukuki reformlar, güvenin tesis edilmesinde önemli bir rol oynayacaktır. Hukuk, demokrasi ve ekonomi sac ayağına oturtulacak reformların alt kadrolarca başarıyla uygulanması, vaat ve güven arasındaki dengenin kurulmasına neden olacak; bu da ülkemiz adına açılan kredi ve ‘beyaz sayfa’nın başarılı sonuçlarla dolmasına yarayacak…
Bu haftaki dört olaya dikkat: Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın bütçesi; Sayın Bakan’ın iş dünyasıyla bir araya gelmesi; Merkez Bankası’nın PPK toplantısı sonrasında yapacağı faiz açıklaması; Sayın Elvan ile Sayın Gül’ün iş dünyası ile ikinci kez bir araya gelmeleri…
Hayırlısı olsun…
Herkese ‘saygı’ nasıl gösterilir?
2017 yılında The Guardian’da yayınlanan bir makalenin başlığı, aklımızda kaldığı kadar, “Aktivizm satar” gibi bir şey olmalı…
O yıllarda zirve yapan ve hâlâ reklamlarda, iletişim çalışmalarında etkisini gördüğümüz bir fenomen bu…
Bir anda mevcut sisteme başkaldıran -özellikle de- gençler ortaya çıkıyor. Dansla, jest ve mimiklerle ‘boyun eğmez’ tavırlarını ortaya koyuyorlar… Daha doğrusu reklamlar durumu böyle tanımlıyor… Onların çizdiği dünyada aksini yapmak ‘boyun eğmek’, ‘köleleşmek’, baskının ya da sistemin tutsağı olmak gibi kodlanıyor…
Bunu yaparken de eleştirdikleri toplumun değerlerinin ve ahlâk anlayışının topuna bir ‘reddiye’ ile ortaya çıkıyorlar… Biz buna ‘başkaldırı-reddiye eğrisi’ diyelim…
Evet, iletişimin amaçlarından biri hedef kitleyi ‘ikna’ etmek ise diğeri de ‘davranış değişikliği’ne neden olmaktır. Ancak hepsinin üstünde başka bir kural var ki onu yerle bir ettiğinizde iletişimi unutun: Hedef kitlenin değerleriyle didişmeyeceksin!
Şu sıralar çok gündemde olan Netflix dizisi Bir Başkadır üzerine söylenecek çok söz var… Takdirlerimiz de var eleştirilerimiz de… Konuyu ileride ele alacağız… Ancak bir sahnesinde hedef kitlenin değerleriyle uyumlu olmak konusunu gayet iyi tartıştığını söylemeden geçmeyelim…
Diziyi izleyenler, psikiyatr Peri karakterinin ayrı dünyalarda yetişmiş gibi davrandığı Meryem ile arasındaki uçurumu fark etmişlerdir. Peri, Meryem’in teşekkür mahiyetinde kendisine getirdiği böreği mesleki kurallar kadar kişisel önyargıları sebebiyle de reddederek aralarına ördüğü duvarı daha da kalınlaştırıyor…
Oysa iletişimi, ‘evrensellik’ diye paketlerler… Ancak, kapitalizmle beraber geliştiği için özünde Hristiyan Batı’nın ahlak ve değerler sistemi yatar. Siz tutar, bu değerler sistemini alıp bizimki gibi bir ülkede olduğu gibi uygularsanız yaş tahtaya basarsınız… Bizim kültürümüzde o böreği, hediyelerin en içteni olan el emeğini kabul etmezseniz kepenkler kapanır…
Yukarıda bahsettiğimiz “aktivizm satar” ekseni daha çok Batı’nın değerlerine uygundur. Ülkemizde de kadınlara yönelik kampanyalarda kullanıldığını sık sık görüyoruz…
Mesela, Atasay’ın “Tak Sana”, Elidor’un “Elâlem Ne Der” kampanyaları gibi… Bunlara bir de Koton’un “Şimdi Herkese Saygı Moda” kampanyası eklendi…
Koton, gençlerin “Fazla göze batıyorsun”, “Gece gece böyle mi çıkacaksın?” gibi eleştirilerle sıkça karşılaştıklarını tespit ederek bunları reklam filmlerine taşımış… Tüm bunların birer ‘önyargı’ ve ‘etiket’ olduğu sonucuyla kampanyalarını “Herkese Saygı” mesajıyla bir temele oturtmuş… Yeni bir ‘başkaldırı-reddiye eğrisi’ örneği…
Peki… İyi, hoş ama olmuş mu?
Olmamış… Her şey bir yana kendi kilit mesajları ile çelişmişler… “Herkese Saygı” derken ‘herkesi’ atlamış, birilerinin ‘doğru’ bulduğu yaşam tarzını makbul sınıfına sokarak sunmuşlar… Daha da vahimi bunu, inanç temelli bir önyargıyla yapmışlar…