Vali de bir ‘profesyonel’dir
20 Ekim 2020 - yeni şafak
"Devletin cemal ve celal yüzü vardır. Biri tevazu ve yumuşaklığı, merhameti, diğeri azameti ve sorumluluğunu anlatır. Yöneticilerimizin vatandaşa yüzü hep cemal olmalıdır.” Bu sözler İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya ait…
Bakan Soylu’nun devlete, kurumlarına ve temsilcilerine yakışan üslubu anlatan sözleri, bizim kültürümüzde ‘kabul gören’ davranış biçimini tarif ettiği gibi bunun dışında kalanların ‘sorun’a neden olacağını da vurguluyor…
Nitekim böyle de oldu…
Bilindiği gibi Denizli’de koronavirüs önlemlerine ilişkin denetim yapan Vali Ali Fuat Atik’in bir dönerci ustasına çıkışması ve ardından işletmenin kapatılması talimatını vermesi toplumumuzda kabul görmedi. Valinin tutumu gereğinden daha sert bulundu, üslubu çokça eleştirildi…
Neticede Vali Atik, yazılı açıklama yaparak özür dilemek zorunda kaldı. İşletmeye kesilen ceza geri alındı. Bakan Soylu da yazımızın girişinde yer verdiğimiz açıklamayı “Denizli Valimizin üslup özrü yerinde olmuştur" sözleriyle bitirerek bu davranışı ‘uygunsuz’ bulduklarını ifade edip ‘doğru’nun yani olması gerekenin altını çizdi.
Konuya iş, ilişki ve iletişim boyutundan yaklaşırsak Sayın Valinin gecikmeden ‘özür’ açıklaması yayınlaması, Sayın Bakan’ın bu davranış karşısında toplumsal kültürümüze ve değerlerimize uygun tarafta yer alması daha ciddi bir hasarı önlemiş, krizin yayılmasına ve büyümesine de engel olmuştur.
Ancak durumun Sayın Valinin şahsında bu kadar ‘hafif’ atlatılamadığını kabul etmek gerekir. Bizim ‘kendi krizine neden olmak’ diye tanımladığımız durumun maalesef tipik bir örneğidir bu…
Toplumun ve tabii devletin kabul etmediği bir davranışın sergilenmesi bir yana Sayın Vali’nin ‘özür’ metnini birkaç kez geri çekerek revize ettiğini de basından takip ettik… Anladığımız kadarıyla açıklama, uzun cümlelerle işi anlaşılmaz kılan, noktalama işaretlerinin yanlış kullanıldığı ve özellikle gençlerin hassasiyetinin çok yüksek olduğunu memnuniyetle gözlemlediğimiz dahi anlamındaki -de’lerin ayrı yazılmadığı bir hâldeymiş… Bu hatalar fark edilse de düzeltilmesi için açıklamanın birden fazla defa geri çekilmesi gerekmiş…
Valiler elbette son derece meşgul insanlardır… Bu açıklamayı bilgisayarın karşısında geçip kendi yazmamıştır. Muhtemelen iletişim ekibine talimat vermiş, iletmek istediği ‘kilit mesajı’ aktarmıştır… Onlar da ete kemiğe büründürmüşlerdir. Yani yazım hatalarıyla kendisinin ilgilisi yoktur…
Ancak, iş bu noktaya geldiğinde zaten ‘kendi krizine neden olmuş’ bir kişinin ‘itibar’ı daha fazla hata kaldırmaz. Metni kimin yazdığının, algılama boyutunda bir önemi yoktur. Metin, Sayın Valiye aittir ve hatası da sevabı da ona yazar… Bu vakada da böyle olmuştur. Sonuçta da hasar yani kriz büyümüştür…
Peki hasarı minimuma indirmek için yapılması gereken neydi? Kriz iletişiminin yönetimi nasıl yapılmalıydı?
Krizin ne zaman, hangi kanaldan geleceğini bilmek çok da mümkün değildir. Ancak bu, önlem alınmasına engel teşkil etmez. Olması gereken, profesyonelliğin gerektirdiği biçimde ‘hazırlık’ yapmaktır.
Sunumlarımızda, “Hazır-Hızır-Huzur” kavramlarından ürettiğimiz ‘3H Kuralı’nı çok sık anlatıyoruz. Yani, Hazır olursanız Hızır gelir ve Huzur bulursunuz… Bu karar basit, bu kadar yalın…
Olası krizlere karşı bir ‘Isı Kalkanı’ oluşturmak isteyen ‘profesyoneller’ şu beş başlık üzerinde durmalıdırlar: 1. Kurumsal Performans, 2. Konu Yönetimi, 3. Gündem Yönetimi, 4. Kurumsal Sosyal Sorumluluk, 5. Lider İletişimi.
Kurumlar bu temel adımları atmamışlarsa muhtemel bir kriz büyük hasarlar bırakacak demektir.
Bir profesyonel ise Isı Kalkanı’nı asla ihmal etmeyeceği gibi içinden geldiği gibi hareket de edemez. En önemli hazırlık da budur zaten: ‘Seçilmiş davranış sergilemek’.
Eğer hazırlıklar tamsa, krizin hasarı da minimuma iner ve böylece bazen ekonomiler bazen de itibarlar en kısa sürede eski durumlarına dönebilirler…
"Devletin cemal ve celal yüzü vardır. Biri tevazu ve yumuşaklığı, merhameti, diğeri azameti ve sorumluluğunu anlatır. Yöneticilerimizin vatandaşa yüzü hep cemal olmalıdır.” Bu sözler İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya ait…
Bakan Soylu’nun devlete, kurumlarına ve temsilcilerine yakışan üslubu anlatan sözleri, bizim kültürümüzde ‘kabul gören’ davranış biçimini tarif ettiği gibi bunun dışında kalanların ‘sorun’a neden olacağını da vurguluyor…
Nitekim böyle de oldu…
Bilindiği gibi Denizli’de koronavirüs önlemlerine ilişkin denetim yapan Vali Ali Fuat Atik’in bir dönerci ustasına çıkışması ve ardından işletmenin kapatılması talimatını vermesi toplumumuzda kabul görmedi. Valinin tutumu gereğinden daha sert bulundu, üslubu çokça eleştirildi…
Neticede Vali Atik, yazılı açıklama yaparak özür dilemek zorunda kaldı. İşletmeye kesilen ceza geri alındı. Bakan Soylu da yazımızın girişinde yer verdiğimiz açıklamayı “Denizli Valimizin üslup özrü yerinde olmuştur" sözleriyle bitirerek bu davranışı ‘uygunsuz’ bulduklarını ifade edip ‘doğru’nun yani olması gerekenin altını çizdi.
Konuya iş, ilişki ve iletişim boyutundan yaklaşırsak Sayın Valinin gecikmeden ‘özür’ açıklaması yayınlaması, Sayın Bakan’ın bu davranış karşısında toplumsal kültürümüze ve değerlerimize uygun tarafta yer alması daha ciddi bir hasarı önlemiş, krizin yayılmasına ve büyümesine de engel olmuştur.
Ancak durumun Sayın Valinin şahsında bu kadar ‘hafif’ atlatılamadığını kabul etmek gerekir. Bizim ‘kendi krizine neden olmak’ diye tanımladığımız durumun maalesef tipik bir örneğidir bu…
Toplumun ve tabii devletin kabul etmediği bir davranışın sergilenmesi bir yana Sayın Vali’nin ‘özür’ metnini birkaç kez geri çekerek revize ettiğini de basından takip ettik… Anladığımız kadarıyla açıklama, uzun cümlelerle işi anlaşılmaz kılan, noktalama işaretlerinin yanlış kullanıldığı ve özellikle gençlerin hassasiyetinin çok yüksek olduğunu memnuniyetle gözlemlediğimiz dahi anlamındaki -de’lerin ayrı yazılmadığı bir hâldeymiş… Bu hatalar fark edilse de düzeltilmesi için açıklamanın birden fazla defa geri çekilmesi gerekmiş…
Valiler elbette son derece meşgul insanlardır… Bu açıklamayı bilgisayarın karşısında geçip kendi yazmamıştır. Muhtemelen iletişim ekibine talimat vermiş, iletmek istediği ‘kilit mesajı’ aktarmıştır… Onlar da ete kemiğe büründürmüşlerdir. Yani yazım hatalarıyla kendisinin ilgilisi yoktur…
Ancak, iş bu noktaya geldiğinde zaten ‘kendi krizine neden olmuş’ bir kişinin ‘itibar’ı daha fazla hata kaldırmaz. Metni kimin yazdığının, algılama boyutunda bir önemi yoktur. Metin, Sayın Valiye aittir ve hatası da sevabı da ona yazar… Bu vakada da böyle olmuştur. Sonuçta da hasar yani kriz büyümüştür…
Peki hasarı minimuma indirmek için yapılması gereken neydi? Kriz iletişiminin yönetimi nasıl yapılmalıydı?
Krizin ne zaman, hangi kanaldan geleceğini bilmek çok da mümkün değildir. Ancak bu, önlem alınmasına engel teşkil etmez. Olması gereken, profesyonelliğin gerektirdiği biçimde ‘hazırlık’ yapmaktır.
Sunumlarımızda, “Hazır-Hızır-Huzur” kavramlarından ürettiğimiz ‘3H Kuralı’nı çok sık anlatıyoruz. Yani, Hazır olursanız Hızır gelir ve Huzur bulursunuz… Bu karar basit, bu kadar yalın…
Olası krizlere karşı bir ‘Isı Kalkanı’ oluşturmak isteyen ‘profesyoneller’ şu beş başlık üzerinde durmalıdırlar: 1. Kurumsal Performans, 2. Konu Yönetimi, 3. Gündem Yönetimi, 4. Kurumsal Sosyal Sorumluluk, 5. Lider İletişimi.
Kurumlar bu temel adımları atmamışlarsa muhtemel bir kriz büyük hasarlar bırakacak demektir.
Bir profesyonel ise Isı Kalkanı’nı asla ihmal etmeyeceği gibi içinden geldiği gibi hareket de edemez. En önemli hazırlık da budur zaten: ‘Seçilmiş davranış sergilemek’.
Eğer hazırlıklar tamsa, krizin hasarı da minimuma iner ve böylece bazen ekonomiler bazen de itibarlar en kısa sürede eski durumlarına dönebilirler…