Vasatın melaneti…
01 Eylül 2017 - Derin Ekonomi
İzmir Çiğli'de anne babasının servisle kreşe uğurladığı üç yaşındaki Alperen'in araçta unutulması ve havasızlıktan hayatını kaybetmesi haberi her aileyi derinden üzmüş, etkilemiştir... Üzüntüyle sorgulanan her olaydan, zihnin farkında olarak ya da olmayarak ciddî dersleri su yüzüne çıkartabildiğini pek çoğumuz bizzat kendi deneyimlerinden bilir.
Servis arabasından öğrencileri indiren ve göz altına alınan servis sorumlusu yardımcı öğretmen D.K. ifadesinde bakın ne demiş:
“Normal şartlarda servisteki çocukları saymayız. Hangi çocuğun gelip gelmediğinden ben haberdar olmam. Kreşte görevli öğretmenler genelde yoklama almaz. Olay günü sabah saat 07.00 gibi servise başladık. Alperen’i annesinin kucağından uyur şekilde aldım ve servisin ikinci sırasına oturttum. Kemerini bağladım. Alperen’den sonra 9 çocuğu daha aldıktan sonra anaokuluna geldik. 2 yaşındaki bir çocuk ağlamaya başlamıştı. Bir yandan onunla ilgilenirken, diğer yandan da ön koltukta oturan 4 çocuğun teker teker emniyet kemerlerini çözdükten sonra araçtan indirdim. Öğrenciler sağa-sola koşmasın, yola çıkmasınlar diye eşlik ettim."
Yardımcı öğretmen, her gün yaptığı gibi o feci günde de 'çalışmış' görünüyor değil mi? Alperen'in artık hayatta olmamasına kendisinin de çok üzüldüğüne, perişan olduğuna dair en ufak bir kuşkumuz yok. Adlî takibat devam eder ve adalet kararını verir; ancak bu vahim olayın, günlük rutine kapılmanın, yani 'Vasat'ın ürkütücülüğünü ortaya koyması açısından çok önemli olduğunun da altını çizmekte yarar var. O vasatlık ki, toplumsal pratikte ve de ekonominin derinliğinde zaman zaman her türlü melanetin müsebbibi olabilir...
Bir iş adamımızla kurum dergilerinden biri için röportaj yapan bir arkadaşımız, işyerindeki genel ve muhtemel vasatlığın çalışanlara da sirayet edip etmediği konusu üzerine bir soru sorduğunda aldığı şu yanıttan etkilenmiş ve benimle de paylaşmıştı:
"Vasatlık olmasa mükemmeli göremezsiniz. Ancak vasatlık vadisinde mükemmellik dağı ortaya çıkar ve böylelikle kıymeti bilinir."
Ben de diyorum ki:
Vasatlığın vadiye yayılmasına sadece bu perspektiften yaklaşarak hoşgörüyle bakılamaz. İş adamımızın tespiti çok değerli; ancak küçük ya da büyük tüm işyerleri için vasatın kılıçtan keskin bıçağından her daim ürkmemiz ve önlemimizi almamız gerekiyor.
Vasatlığın iş dünyasındaki karşılığını şöyle sıralayabilir miyiz...
1. Teknen varsa kıçında işin varsa başında duracaksın (yani delege etmeyeceksin, büyümeyeceksin)
2. Başka yerde şube açarsam, kalite bozulur diyeceksin (yani büyümeyeceksin)
3. Veresiye ya da kredi kartı ile satış yapmayacaksın (yani büyümeyeceksin)
4. Eş dost çalıştıracak, liyakate bakmayacak, insan kaynağına yatırım yapmayacaksın (yani büyümeyeceksin)
5. İletişime, markaya, Ar-Ge’ye, pazarlama gibi lüzumsuz şeylere yatırım yapmayacaksın (yani büyümeyeceksin)
İşte ‘Vasat’ın bu 5 virüsü, her Kobi’yi, aslında büyüme potansiyeli olan her işletmeyi kanserli hücre gibi sarıverir… Sonra da yok eder.
Peki, büyümek şart mıdır? Evet, vasatlıktan kurtulma, kontrollü ve sürdürülebilir büyüme şarttır. Kapitalizm vahşi rekabet ortamında sistematik bir şekilde ayakta durabilmek, bisiklete binmek gibi bir şeydir. Durunca düşersiniz. Hızlandıkça dengenizi daha sağlam kurarsınız. Ancak hızlıyken düşerseniz, bu sefer de hasar o ölçüde büyük olur.
Servis arabasından öğrencileri indiren ve göz altına alınan servis sorumlusu yardımcı öğretmen D.K. ifadesinde bakın ne demiş:
“Normal şartlarda servisteki çocukları saymayız. Hangi çocuğun gelip gelmediğinden ben haberdar olmam. Kreşte görevli öğretmenler genelde yoklama almaz. Olay günü sabah saat 07.00 gibi servise başladık. Alperen’i annesinin kucağından uyur şekilde aldım ve servisin ikinci sırasına oturttum. Kemerini bağladım. Alperen’den sonra 9 çocuğu daha aldıktan sonra anaokuluna geldik. 2 yaşındaki bir çocuk ağlamaya başlamıştı. Bir yandan onunla ilgilenirken, diğer yandan da ön koltukta oturan 4 çocuğun teker teker emniyet kemerlerini çözdükten sonra araçtan indirdim. Öğrenciler sağa-sola koşmasın, yola çıkmasınlar diye eşlik ettim."
Yardımcı öğretmen, her gün yaptığı gibi o feci günde de 'çalışmış' görünüyor değil mi? Alperen'in artık hayatta olmamasına kendisinin de çok üzüldüğüne, perişan olduğuna dair en ufak bir kuşkumuz yok. Adlî takibat devam eder ve adalet kararını verir; ancak bu vahim olayın, günlük rutine kapılmanın, yani 'Vasat'ın ürkütücülüğünü ortaya koyması açısından çok önemli olduğunun da altını çizmekte yarar var. O vasatlık ki, toplumsal pratikte ve de ekonominin derinliğinde zaman zaman her türlü melanetin müsebbibi olabilir...
Bir iş adamımızla kurum dergilerinden biri için röportaj yapan bir arkadaşımız, işyerindeki genel ve muhtemel vasatlığın çalışanlara da sirayet edip etmediği konusu üzerine bir soru sorduğunda aldığı şu yanıttan etkilenmiş ve benimle de paylaşmıştı:
"Vasatlık olmasa mükemmeli göremezsiniz. Ancak vasatlık vadisinde mükemmellik dağı ortaya çıkar ve böylelikle kıymeti bilinir."
Ben de diyorum ki:
Vasatlığın vadiye yayılmasına sadece bu perspektiften yaklaşarak hoşgörüyle bakılamaz. İş adamımızın tespiti çok değerli; ancak küçük ya da büyük tüm işyerleri için vasatın kılıçtan keskin bıçağından her daim ürkmemiz ve önlemimizi almamız gerekiyor.
Vasatlığın iş dünyasındaki karşılığını şöyle sıralayabilir miyiz...
1. Teknen varsa kıçında işin varsa başında duracaksın (yani delege etmeyeceksin, büyümeyeceksin)
2. Başka yerde şube açarsam, kalite bozulur diyeceksin (yani büyümeyeceksin)
3. Veresiye ya da kredi kartı ile satış yapmayacaksın (yani büyümeyeceksin)
4. Eş dost çalıştıracak, liyakate bakmayacak, insan kaynağına yatırım yapmayacaksın (yani büyümeyeceksin)
5. İletişime, markaya, Ar-Ge’ye, pazarlama gibi lüzumsuz şeylere yatırım yapmayacaksın (yani büyümeyeceksin)
İşte ‘Vasat’ın bu 5 virüsü, her Kobi’yi, aslında büyüme potansiyeli olan her işletmeyi kanserli hücre gibi sarıverir… Sonra da yok eder.
Peki, büyümek şart mıdır? Evet, vasatlıktan kurtulma, kontrollü ve sürdürülebilir büyüme şarttır. Kapitalizm vahşi rekabet ortamında sistematik bir şekilde ayakta durabilmek, bisiklete binmek gibi bir şeydir. Durunca düşersiniz. Hızlandıkça dengenizi daha sağlam kurarsınız. Ancak hızlıyken düşerseniz, bu sefer de hasar o ölçüde büyük olur.