Vay be!..
19 ŞUBAT 2011
Bu yılki İnsan Kaynakları Zirvesi bir başkaydı. Ya da ben öyle hissettim… Zirveyi düzenleyen Management Center Türkiye’nin (MCT) Genel Müdürü Tanyer Sönmezer’e sordum. “Neden böyle hissetmiş olabilirim?”..
“Doğal” dedi Sönmezer, “Bizim bu yılki amacımız, ziyaretçi ve katılımcılarımızın olayın sonrasında duygularını ‘Vay be!’ diyerek ifade etmelerini sağlamaktı…”
Bence başarıya ulaşmışlar… “Avrupa’nın en büyük İK zirvesi” olduğunu iddia ettikleri etkinliğe 2.100 kişi gelmiş…
Defilelerdeki gibi, ‘Catwalk’ ve gazino sahnesi karışımı, insanların sağlı sollu yüz yüze bakarak oturdukları bir sahne düzeni oluşturmuşlar. 8’er kişilik masaları podyuma paralel olarak sıralamışlar. Salonun duvarları masaların üzerindeki abajurlar gibi ince kadife kumaş ile kaplanmış. Akustik kaygıyla…
Atmosfer önemli mi. Önemli… ‘Vay be!’ duygusu salona girer girmez başlıyor…
Konuşmacılar çok iyi seçilmiş… Mevcutla mutabık olmayan… Muhalif…
Muhalif olmadan değişmenin, değişme olmayınca gelişmenin; gelişme olmayınca da her türden esenliğin mümkün olmadığını hisseden ve hissettiren konuşmacılar…
MCT bir zirve kitabı yapmalı ve konuşmaları mutlaka basıl halde geniş kitlelerin dikkatine sunmalı…
Konuşmalar 20 dakika ile sınırlandırılmış. Oysa, özellikle anlaşılma hasreti içindeki kadınlar, Alain de Botton’u akşama kadar izlemeye hazırdılar.
Hayır... O da 20 dakika konuştu. Dünyanın en iyi konuşmacılarından biri bir parmak bal çalıp gidecek sanıyorsunuz. Hayır… Son derece doyurucu ve yeterliydi. Bundan böyle vereceğim konferansların süresini derhal gözden geçireceğim.
Dinleme fırsatı bulduğum bazı konuşmacıların kilit mesajları bana göre şöyleydi. Finansbank Genel Müdür Yardımcısı Hakan Alp : “Değişimi tetiklemek ve hayata geçirmek ancak katılımı sağlamakla mümkündür.”
Türk Telekom Yönetim Kurulu Üyesi ve Oger Telecom CEO’su Dr. Paul Doany: “Eğer en üst düzeydeki adamın hata yaptığında kapının önüne konabileceğini hissetmezse; kapıdaki görevli kurumuna ve yaptığı işe inancını kaybeder.”
Alain de Botton:“Evlenme, pratik nedenlerden dolayı gerçekleşmemeli.”, “İnsanın işi hobisi gibi olmalı; yani metresi gibi.”, “Eskiden çalışmak hayatı sürdürmek için gerekliydi; oysa şimdilerde zafer kazanmak için.”, “Leonardo ve Michelangelo gibi yaptığımızı sevmeliyiz.”, “Bir araştırmada sahip olmak istenen mesleklerin başında bahçıvanlık geliyor, çiftçilik değil; kek dükkânı açmak geliyor, süpermarket değil.”, “Kötü çalışan bir grup, kötü bir evlilik gibidir.”
Şair David Whyte:“Dünyanın bizden talebi ile bizim dünyaya verebileceğimizin kesiştiği bölge: insan kaynakları”, “İK, çağrılmakla çağırmak arasındaki ince çizgide durur.”, “Dünyaya uyum sağlamak için kendini şekillendir.”, “Görünmeyen ve bilinmeyene güven duyabilme yeteneği geleceği belirler.”
Alper Utku:”İK kavramları erildir; çözüm dişil yaklaşımlardadır.”, “Performans odaklı değil, diyalog odaklı olmak gerekir.”
Hürriyet yazarlarından Onur Baştürk’ün mükemmel bir saptamayla ‘tespit starı’ olarak tanımladığı, bana sorarsanız gün boyu dinlesem sıkılmayacağım Alain de Botton dahil zirvenin tamamının benim üzerimde bıraktığı izlenim şu oldu: Kapitalist sistem çatırdıyor.
Kapitalizmin güvenlik sistemi 11 Eylül’de çöktü. Ekonomik yapısı Enron, Lehmann Kardeşler ve mortgage enkazının altında kaldı, gizlilik unsuru Wikileaks ile iflas etti. Irak ve Afganistan Savaşı ile barışçıl yüzü kızardı. Bir yandan çevre konularındaki tutucu yaklaşımı öte yandan Tunus, Mısır konusunda tavır almakta gecikmesiyle inanılırlığını bir kez daha yitirdi. İşte bu son zirvede adı konmasa da böyle bir ortamdan İK adına nasıl çıkılacağı satır aralarında tartışıldı.
Oysa çıkış yolu çok açık: Muhalif olmak. Önceleri personel, sonraları kaynak olarak görünen insanın aslında kıymet olduğunu algılayıp ona göre İnsan Kıymetleri Yönetimi uygulamalarını tartışmak.
“Doğal” dedi Sönmezer, “Bizim bu yılki amacımız, ziyaretçi ve katılımcılarımızın olayın sonrasında duygularını ‘Vay be!’ diyerek ifade etmelerini sağlamaktı…”
Bence başarıya ulaşmışlar… “Avrupa’nın en büyük İK zirvesi” olduğunu iddia ettikleri etkinliğe 2.100 kişi gelmiş…
Defilelerdeki gibi, ‘Catwalk’ ve gazino sahnesi karışımı, insanların sağlı sollu yüz yüze bakarak oturdukları bir sahne düzeni oluşturmuşlar. 8’er kişilik masaları podyuma paralel olarak sıralamışlar. Salonun duvarları masaların üzerindeki abajurlar gibi ince kadife kumaş ile kaplanmış. Akustik kaygıyla…
Atmosfer önemli mi. Önemli… ‘Vay be!’ duygusu salona girer girmez başlıyor…
Konuşmacılar çok iyi seçilmiş… Mevcutla mutabık olmayan… Muhalif…
Muhalif olmadan değişmenin, değişme olmayınca gelişmenin; gelişme olmayınca da her türden esenliğin mümkün olmadığını hisseden ve hissettiren konuşmacılar…
MCT bir zirve kitabı yapmalı ve konuşmaları mutlaka basıl halde geniş kitlelerin dikkatine sunmalı…
Konuşmalar 20 dakika ile sınırlandırılmış. Oysa, özellikle anlaşılma hasreti içindeki kadınlar, Alain de Botton’u akşama kadar izlemeye hazırdılar.
Hayır... O da 20 dakika konuştu. Dünyanın en iyi konuşmacılarından biri bir parmak bal çalıp gidecek sanıyorsunuz. Hayır… Son derece doyurucu ve yeterliydi. Bundan böyle vereceğim konferansların süresini derhal gözden geçireceğim.
Dinleme fırsatı bulduğum bazı konuşmacıların kilit mesajları bana göre şöyleydi. Finansbank Genel Müdür Yardımcısı Hakan Alp : “Değişimi tetiklemek ve hayata geçirmek ancak katılımı sağlamakla mümkündür.”
Türk Telekom Yönetim Kurulu Üyesi ve Oger Telecom CEO’su Dr. Paul Doany: “Eğer en üst düzeydeki adamın hata yaptığında kapının önüne konabileceğini hissetmezse; kapıdaki görevli kurumuna ve yaptığı işe inancını kaybeder.”
Alain de Botton:“Evlenme, pratik nedenlerden dolayı gerçekleşmemeli.”, “İnsanın işi hobisi gibi olmalı; yani metresi gibi.”, “Eskiden çalışmak hayatı sürdürmek için gerekliydi; oysa şimdilerde zafer kazanmak için.”, “Leonardo ve Michelangelo gibi yaptığımızı sevmeliyiz.”, “Bir araştırmada sahip olmak istenen mesleklerin başında bahçıvanlık geliyor, çiftçilik değil; kek dükkânı açmak geliyor, süpermarket değil.”, “Kötü çalışan bir grup, kötü bir evlilik gibidir.”
Şair David Whyte:“Dünyanın bizden talebi ile bizim dünyaya verebileceğimizin kesiştiği bölge: insan kaynakları”, “İK, çağrılmakla çağırmak arasındaki ince çizgide durur.”, “Dünyaya uyum sağlamak için kendini şekillendir.”, “Görünmeyen ve bilinmeyene güven duyabilme yeteneği geleceği belirler.”
Alper Utku:”İK kavramları erildir; çözüm dişil yaklaşımlardadır.”, “Performans odaklı değil, diyalog odaklı olmak gerekir.”
Hürriyet yazarlarından Onur Baştürk’ün mükemmel bir saptamayla ‘tespit starı’ olarak tanımladığı, bana sorarsanız gün boyu dinlesem sıkılmayacağım Alain de Botton dahil zirvenin tamamının benim üzerimde bıraktığı izlenim şu oldu: Kapitalist sistem çatırdıyor.
Kapitalizmin güvenlik sistemi 11 Eylül’de çöktü. Ekonomik yapısı Enron, Lehmann Kardeşler ve mortgage enkazının altında kaldı, gizlilik unsuru Wikileaks ile iflas etti. Irak ve Afganistan Savaşı ile barışçıl yüzü kızardı. Bir yandan çevre konularındaki tutucu yaklaşımı öte yandan Tunus, Mısır konusunda tavır almakta gecikmesiyle inanılırlığını bir kez daha yitirdi. İşte bu son zirvede adı konmasa da böyle bir ortamdan İK adına nasıl çıkılacağı satır aralarında tartışıldı.
Oysa çıkış yolu çok açık: Muhalif olmak. Önceleri personel, sonraları kaynak olarak görünen insanın aslında kıymet olduğunu algılayıp ona göre İnsan Kıymetleri Yönetimi uygulamalarını tartışmak.