Vazgeçmek özgürlüktür...
25 NİSAN 2007
Başbakan Erdoğan, henüz resmen cumhurbaşkanı adayının ismini açıklamamıştı. Grup toplantısı sürüyordu. Sevgili TV ortağım Özlem arayıp haberi verdi. Sanırsınız ki, “Cumhurbaşkanı adayı belli oldu!” falan diyecek... Hayır. “Kara haber!” dedi, “Çankaya’da türbanlı bir first lady oturacak!”...
***
Ak Parti Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı makamını Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül’e bırakması, pek çok yönüyle tartışılacaktır. En önemli yönlerden biri de işin liderlik boyutuyla ilgili olanıdır. Burada Başbakan tarafından derinlikli olarak gösterilen ‘tutum’, liderle yönetici arasındaki farkı vurgulamaktadır. Hemen şu söylenebilir: Liderlik, özgürlüğün üst noktasıdır. Özgürlük ise ‘vazgeçmek’ten güç alır!... Erdoğan ‘vazgeçmiştir’... Bu ise onun liderliğini bir kez daha pekiştirmiştir...
Şimdi etrafta pek çok “Ben söylemiştim”ciler türeyecek... Ya da“Ben biliyordum”cular... Bu arada Özlem’in hakkını yemeyelim. Bir gün önce tahmin şansını Abdullah Bey’den yana kullandı... TV arşivlerinde vardır...
Ben ise açıkça itiraf etmeliyim: Başbakan’ın mevcut durumu doğru okuyacağını ve aday olmayacağını tahmin etmiştim; ancak adayda yanılmışım...
15 Nisan’da Akşam’da, ‘Erdoğan oyunu bozarsa’ başlıklı yazıda şöyle demişim:
“Böylesine yetkilerle donatılmış, dışarıdan bakıldığında “sınırsız sorumsuzmuş” gibi gözüken devletin zirvesindeki iktidar makamı önüne altın tepsi ile sunulduğunda kaç siyasetçi bu en büyük düşün gerçekleşmesine izin vermezdi acaba?..
Ancak, Erdoğan şaşırtabilir insanları. Bu işi bir tür ‘delikanlılık sınavı’ olarak görmeyebilir. Deniz Baykal’ın provokasyonlarına gelmeyebilir... Örneğin, benim de büyük saygı duyduğum Prof. Dr. Beşir Atalay’ı aday gösterebilir. Bir anda bütün fay hatlarının gerginliği ortadan kalkabilir...”
Hemen söyleyeyim en az Beşir Bey kadar saygı duyduğum Abdullah Gül’ün köşke çıkıyor olması, Ak Parti adına doğru bir seçimdir. (bkz. www.sabah.com.tr/2005/11/27/ saydam.html) Eşinin başının örtülü olmasını ise siyasi bir ifade biçimi değil, bireysel bir duruş olarak algılarım ve bu yüzden rahatsız olmam.
* * *
Durumu iş, ilişki ve iletişim yönetimi çerçevesinde ele aldığımızda bu süreçte ne kadar çok ders çıkarılması gereken husus olduğu da görülecektir.
1. Başbakan ve çevresi kendilerine tanınmış olan süreyi sonuna kadar kullandılar. Siyasi iletişimde sıkça gündeme gelen bir atak söz konusuydu: “Kendin bir şey yapma; bırak karşı taraf yapsın. Ancak sen onu yıprat”...
2. Bu süreçte Başbakan üç ‘İ’ kuralının nasıl kullanılacağını da herkese göstermiştir: İstişare, ikna, ittifak
3. Tayyip Bey öyle bir isimde uzlaşma aramıştır ki, eşinin örtülü olması dışında kimse kolay kolay eleştiremeyecektir. Eleştirenlerin o noktada odaklanması ise yine Abdullah Bey’e ve Ak Parti’ye yarayacaktır...
4. Bu arada ana muhalefet partisi başkanı da ‘nasıl yanlış siyasi iletişim yapılır’a çeşitli örnekler sunmuştur. Şu sıra da ilginç bir tutum sergilemektedir. Kaybettiği her seçimde, işin orasından burasından tutarak nasıl bir zafer kazandığını anlatmaya, üzerine hiçbir sorumluluk almamaya çalışmasıyla maruf sayın Başkan’ın, Tayyip Bey’in kendisini değil Abdullah Bey’i aday göstermesini de bir zafer gibi kutlamaya çalıştığını görüyoruz. Bunu da bir tür siyasi mizah olarak algılamalıyız herhalde...
5. İçinize sindiremeyeceğiniz, siyaseten ve fikren katılmadığınız durumları, demokrasinin oyun kuralları ve ilkeleri çalıştığı sürece, sineye çekmeyi; demokrasiyi sadece kendi doğrularının gerçekleşmesini sağlayacak bir araç olarak görmemeyi öğrenme yolunda ciddi bir sınav vermekteyiz. Şu sıra yaşanmakta olan süreç bu sınavı başarıyla geçebilmek için doğru yanıtlanması gereken kilit sorulardan birini oluşturmaktadır...
***
Seçim yılının birinci perdesi kapanmak üzere... Bu durumda muhalefetin bu perdede fazla rolü yok aslında. Kendilerine zorlama rol yaratmaya çalışanlar (367) bu aşamada kan (oy) kaybederler... İkinci perde ise final öncesi hazırlık dönemini içerecek. Bu perdede Başkanı değişmedikçe baba yadigârım CHP’ye çok büyük şans tanımıyorum. Tek büyük şans DYP – ANAP birleşmesinden çıkabilir. Orada da bildiğiniz gibi kilit isim Erkan Mumcu’dur. Özellikle de Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde partisini CHP’nin peşine takıp takmamasıyla...
***
Ak Parti Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı makamını Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül’e bırakması, pek çok yönüyle tartışılacaktır. En önemli yönlerden biri de işin liderlik boyutuyla ilgili olanıdır. Burada Başbakan tarafından derinlikli olarak gösterilen ‘tutum’, liderle yönetici arasındaki farkı vurgulamaktadır. Hemen şu söylenebilir: Liderlik, özgürlüğün üst noktasıdır. Özgürlük ise ‘vazgeçmek’ten güç alır!... Erdoğan ‘vazgeçmiştir’... Bu ise onun liderliğini bir kez daha pekiştirmiştir...
Şimdi etrafta pek çok “Ben söylemiştim”ciler türeyecek... Ya da“Ben biliyordum”cular... Bu arada Özlem’in hakkını yemeyelim. Bir gün önce tahmin şansını Abdullah Bey’den yana kullandı... TV arşivlerinde vardır...
Ben ise açıkça itiraf etmeliyim: Başbakan’ın mevcut durumu doğru okuyacağını ve aday olmayacağını tahmin etmiştim; ancak adayda yanılmışım...
15 Nisan’da Akşam’da, ‘Erdoğan oyunu bozarsa’ başlıklı yazıda şöyle demişim:
“Böylesine yetkilerle donatılmış, dışarıdan bakıldığında “sınırsız sorumsuzmuş” gibi gözüken devletin zirvesindeki iktidar makamı önüne altın tepsi ile sunulduğunda kaç siyasetçi bu en büyük düşün gerçekleşmesine izin vermezdi acaba?..
Ancak, Erdoğan şaşırtabilir insanları. Bu işi bir tür ‘delikanlılık sınavı’ olarak görmeyebilir. Deniz Baykal’ın provokasyonlarına gelmeyebilir... Örneğin, benim de büyük saygı duyduğum Prof. Dr. Beşir Atalay’ı aday gösterebilir. Bir anda bütün fay hatlarının gerginliği ortadan kalkabilir...”
Hemen söyleyeyim en az Beşir Bey kadar saygı duyduğum Abdullah Gül’ün köşke çıkıyor olması, Ak Parti adına doğru bir seçimdir. (bkz. www.sabah.com.tr/2005/11/27/ saydam.html) Eşinin başının örtülü olmasını ise siyasi bir ifade biçimi değil, bireysel bir duruş olarak algılarım ve bu yüzden rahatsız olmam.
* * *
Durumu iş, ilişki ve iletişim yönetimi çerçevesinde ele aldığımızda bu süreçte ne kadar çok ders çıkarılması gereken husus olduğu da görülecektir.
1. Başbakan ve çevresi kendilerine tanınmış olan süreyi sonuna kadar kullandılar. Siyasi iletişimde sıkça gündeme gelen bir atak söz konusuydu: “Kendin bir şey yapma; bırak karşı taraf yapsın. Ancak sen onu yıprat”...
2. Bu süreçte Başbakan üç ‘İ’ kuralının nasıl kullanılacağını da herkese göstermiştir: İstişare, ikna, ittifak
3. Tayyip Bey öyle bir isimde uzlaşma aramıştır ki, eşinin örtülü olması dışında kimse kolay kolay eleştiremeyecektir. Eleştirenlerin o noktada odaklanması ise yine Abdullah Bey’e ve Ak Parti’ye yarayacaktır...
4. Bu arada ana muhalefet partisi başkanı da ‘nasıl yanlış siyasi iletişim yapılır’a çeşitli örnekler sunmuştur. Şu sıra da ilginç bir tutum sergilemektedir. Kaybettiği her seçimde, işin orasından burasından tutarak nasıl bir zafer kazandığını anlatmaya, üzerine hiçbir sorumluluk almamaya çalışmasıyla maruf sayın Başkan’ın, Tayyip Bey’in kendisini değil Abdullah Bey’i aday göstermesini de bir zafer gibi kutlamaya çalıştığını görüyoruz. Bunu da bir tür siyasi mizah olarak algılamalıyız herhalde...
5. İçinize sindiremeyeceğiniz, siyaseten ve fikren katılmadığınız durumları, demokrasinin oyun kuralları ve ilkeleri çalıştığı sürece, sineye çekmeyi; demokrasiyi sadece kendi doğrularının gerçekleşmesini sağlayacak bir araç olarak görmemeyi öğrenme yolunda ciddi bir sınav vermekteyiz. Şu sıra yaşanmakta olan süreç bu sınavı başarıyla geçebilmek için doğru yanıtlanması gereken kilit sorulardan birini oluşturmaktadır...
***
Seçim yılının birinci perdesi kapanmak üzere... Bu durumda muhalefetin bu perdede fazla rolü yok aslında. Kendilerine zorlama rol yaratmaya çalışanlar (367) bu aşamada kan (oy) kaybederler... İkinci perde ise final öncesi hazırlık dönemini içerecek. Bu perdede Başkanı değişmedikçe baba yadigârım CHP’ye çok büyük şans tanımıyorum. Tek büyük şans DYP – ANAP birleşmesinden çıkabilir. Orada da bildiğiniz gibi kilit isim Erkan Mumcu’dur. Özellikle de Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde partisini CHP’nin peşine takıp takmamasıyla...