Ali Saydam
  • TV Programları
  • Basından
  • Hayatımı Zenginleştirenler
  • Yazılarım
    • Yeni Şafak Gazetesi
    • Marketing Türkiye
    • Z Raporu / Derin Ekonomi
    • TIMREPORT
    • Sabah Gazetesi
    • Akşam Gazetesi
    • Akşam Kitap Eki
    • Diğer
  • Kitaplarım
    • Algılama Yönetimi
    • Eş ve Müşteri Nasıl Kaybedilir?
    • İktidar Yalnızlıktır
    • Vazgeçmek Özgürlüktür
    • Perception Management
    • How to Lose Wives and Clients
    • Wahrnehmungs Management
  • Biyografi
  • Galeri
    • Video Galeri
  • İletişim

‘Ve gemi gidiyor…’

21 Mart 2019 - yeni Şafak 
​

​​Sayın Cumhurbaşkanı sürekli vurguluyor. Kültür meselelerinde gidecek daha bir hayli yolumuz var.
Her ne kadar ekonomi konusunda, finansal sitemin sağlamlığı hususunda, Türkiye büyük adımlar atmış ve sert güç (hard power) alanında ilk 20 ekonomik güç arasına 17’inci sıradan girmeyi başarmış olsa da yumuşak güç (soft power) endeksinde listeye girmekten çok uzak bir yerde. Bilindiği üzere ülke markası sert değil, yumuşak güç alanında elde edilmiş kazanımlarla oluşuyor…
Örneğin, dünyanın en görkemli opera ve gösteri merkezlerinden biri olacağı iddia edilen Atatürk Kültür Merkezi acaba hangi eserle açılacak? Mozart’ın “Saraydan Kız Kaçırma”sı ile mi, yoksa Ahmet Adnan Saygun’un Özsoy Operası, Yunus Emre Oratoryosu ile mi? Türk Beşleri’nden bir başkası da olabilir mi mesela? Yoksa Operadaki Hayalet ya da Cats (Kediler) gibi bir müzikalle mi açılsa? Hani evrensel olacağız ya (!) O zaman Beethoven’in 9. Senfonisinin koral finaliyle de (Avrupa Birliği’nin müziği olarak kabul edilen bölüm) açılabilir dev salon…
III. Millî Kültür Şurası’na katılmış olanların kulakları çınlasın… Türkiye’nin, üzerinde millî bir mutabakat sağlanmış Millî Kültür Politikası olsa, böyle şeyleri hiç tartışmazdık… Fransa tartışıyor mu? Ya da Almanya, İtalya, Rusya, Çin? Ancak biz tartışıyoruz.
CHP’nin İstanbul ve Ankara’ya uygun gördüğü kültür politikasıyla AK Parti’nin bu kentlerin yumuşak gücünü oluşturmasını düşündüğü millî kültürel payandalar aynı mı?
Kampanyalara bakıp olayı Yumuşak/Sert Güç bağlamında değerlendirmeye çalıştığım sırada, Prof. Gülper Refiğ hemşiremizden şu e-posta mesajı geldi:
  “Dün akşam CRR de İDSO’nun konserinde solist, çellist Poyraz Baltacıgil idi. Hasan Uçarsu'nun "Çanakkale - yine de bir şey yaptım diyemem hatırana" adlı senfonik şiirinin İstanbul prömiyeri yapıldı.
Anadolu ruhunu, Akif'i, bu toprakların yüce insanlığını yüreğimizin derininde hissettiren büyük bir eser yazmış Hasan Uçarsu. Adnan Saygun son nefesinde bu öğrencisini bize emanet etmişti. Halit (Refiğ) bey ‘Devlet Ana’yı çekebilseydi müziklerini Hasan beye yaptıracaktı. O tarihlerde daha öğrenciydi...
Salondaki ‘alaturka ecnebi modernler’ tabii bir şey anlamadılar. Vasat alkışlarla yetindiler. Bunlara göre AK Parti hükümetinde büyük eserler yazılamazdı tabii ki!..
Göz körlüğü ve kulak sağırlığından mustarip sözde aydınlarımız… Sanırım koca salonda sevinç gözyaşı döken bir tek ben fakir vardım. Seneye kültür bakanlığı siparişi olarak bestelediği son eseri, büyük oratoryosu; “Truva’dan Çanakkale’ye” İstanbul’da seslendirilecek. Sana haber veririm. Türkiye şahlanıyor ve bu şahlanışın gerçek doruklarından kimsenin haberi yok ne yazık ki.
Bir kesim bu müziği anlamıyor sevmiyor, sevmesi gerekenlerin de millî değerlere gözleri kör, kulakları sağır. Ayrıca solist (çellist) Poyraz Baltacıgil olağanüstü bir performans gösterdi. İki kardeşi, Efe ve Fora da dünya çapında büyük sanatçılar. Efe de çellist. NY Filarmoni elemanı; büyük şeflerle konserler veriyor. Fora da Simon Rattle'ın orkestralarında baş kontrbasçı; hem de çok meşhur bir solist. Bu göz kamaştıran tablodan heyecan duyan gözyaşı döken tek kişi Gülper hoca ise, vay halimize… Sevgiyle…”
Kaçırmışım konseri çok üzüldüm… Ancak büyük oratoryo kaçmaz… Gülper hanımın zihnine sağlık. Ben onun yalnız olmadığını biliyorum. Sadece Sayın Cumhurbaşkanı’nın dediği gibi, bu alanda daha gidecek çok yolumuz var…
Ekonomi ve finans alanında verilen mücadeleyi görmeyen ve inkâr edenlerin yumuşak güç alanında da olan bitenlere uzak durmalarıysa beklenen bir şey…
“Ve gemi gidiyor” (E Le Nave Va) demişti F. Fellini; ünlü filmine de bu adı vermişti…
Bizde bunun karşılığı olan bir atasözü vardır aslında. Hani, “… Kervan yürür” diye biten… İşte o hesap… 
www.alisaydam.com - 2014