Vedanın usulü…
29 Kasım 2022 - Yeni şafak
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin silah kullanmada gösterdikleri maharetin benzerini iletişim konusunda da gösterdiklerinden hiçbir şüphem yok… Yalnız bir iki naçizane önerimiz olabilir…
1. “Şehitlerimizin kanı yerde kalmayacak” gibi açıklamalar tabii ki çok yerindedir. Ancak bu hesaplaşmayla ile ilgili bilgi karmaşasından da söz etmek maalesef mümkün. Etkisiz hâle getirilen terörist sayısına ilişkin çok sayıdaki açıklamanın, izleyici (halk) nezdinde birbirine karıştığı söylenebilir. Oysa can yakan bir terör saldırısı karşılığında verilen cevabın muhasebesi çok daha net ifade edilebilir.
2. Savaşıyorsak şehit ve gazilerimizin az da olsa acı haberleriyle karşılaşabileceğimizi tabii ki biliyoruz. Türk halkı ve askerlerimizin yakınları gereken metaneti göstermektedirler. Ancak şehitlerimizin cenazelerinin medyaya veriliş biçiminin gözden geçirilmesinde de yarar olabilir. Günün duygusal ağırlığı tabii ki yaşanacaktır; fakat seremoni bir ağıttan çok gücün, dirayetin ve sarsılmaz inancın göstergesi olmalıdır. Örneğin bayrağımızın törenle katlanması ve şehit ailesine teslimi, merasim mangasının havaya ateş etmesi, dini törenden sonra şehidimizin kendi birliğinden bir subayın konuşma yapması vb. ritüeller, verilmek istenilen mesajların birer taşıyıcısı olarak işlev görebilirler.
3. Tören sonrasında şehitlerimiz unutulmamalı. Yakınlarının ve ailelerinin nasıl bir metanetle ve gururla hayatlarını sürdürdüklerini anlatan belgeseller, haberler zaman zaman yayınlanmalı. Gazilerimiz için faaliyet gösteren rehabilitasyon merkezlerinin belgeselleri sık sık devreye alınmalıdır.
O nedenle hâlâ geçerli olduğunu anladığımız 29.9.1956 tarih ve 9420 no’lu Resmî Gazete’de yayınlanan “Askeri Merasim ve Protokol Talimatnamesi”nde gerekli değişiklik yapılarak yukarıdaki iletişim yaklaşımı güncellenebilir.
Bu ne işe yarayacak?
Dünyanın en güçlü ordusunun zaferleri gibi şehitleriyle ve gazileriyle de duyduğu gurur ve onuru dile getirmesi ve bunu nasıl yaptığı, hüznün ağırlığını ortadan kaldırmaz ama belki bir nebze olsun hafifletebilir. Çünkü; şehitlerimizin ölmediğine iman ediyorsak onlara vedanın da usulü bu inancımıza uygun olmalıdır.
Gözümüze takılanlar…
1. “Şehitlerimizin kanı yerde kalmayacak” gibi açıklamalar tabii ki çok yerindedir. Ancak bu hesaplaşmayla ile ilgili bilgi karmaşasından da söz etmek maalesef mümkün. Etkisiz hâle getirilen terörist sayısına ilişkin çok sayıdaki açıklamanın, izleyici (halk) nezdinde birbirine karıştığı söylenebilir. Oysa can yakan bir terör saldırısı karşılığında verilen cevabın muhasebesi çok daha net ifade edilebilir.
2. Savaşıyorsak şehit ve gazilerimizin az da olsa acı haberleriyle karşılaşabileceğimizi tabii ki biliyoruz. Türk halkı ve askerlerimizin yakınları gereken metaneti göstermektedirler. Ancak şehitlerimizin cenazelerinin medyaya veriliş biçiminin gözden geçirilmesinde de yarar olabilir. Günün duygusal ağırlığı tabii ki yaşanacaktır; fakat seremoni bir ağıttan çok gücün, dirayetin ve sarsılmaz inancın göstergesi olmalıdır. Örneğin bayrağımızın törenle katlanması ve şehit ailesine teslimi, merasim mangasının havaya ateş etmesi, dini törenden sonra şehidimizin kendi birliğinden bir subayın konuşma yapması vb. ritüeller, verilmek istenilen mesajların birer taşıyıcısı olarak işlev görebilirler.
3. Tören sonrasında şehitlerimiz unutulmamalı. Yakınlarının ve ailelerinin nasıl bir metanetle ve gururla hayatlarını sürdürdüklerini anlatan belgeseller, haberler zaman zaman yayınlanmalı. Gazilerimiz için faaliyet gösteren rehabilitasyon merkezlerinin belgeselleri sık sık devreye alınmalıdır.
O nedenle hâlâ geçerli olduğunu anladığımız 29.9.1956 tarih ve 9420 no’lu Resmî Gazete’de yayınlanan “Askeri Merasim ve Protokol Talimatnamesi”nde gerekli değişiklik yapılarak yukarıdaki iletişim yaklaşımı güncellenebilir.
Bu ne işe yarayacak?
Dünyanın en güçlü ordusunun zaferleri gibi şehitleriyle ve gazileriyle de duyduğu gurur ve onuru dile getirmesi ve bunu nasıl yaptığı, hüznün ağırlığını ortadan kaldırmaz ama belki bir nebze olsun hafifletebilir. Çünkü; şehitlerimizin ölmediğine iman ediyorsak onlara vedanın da usulü bu inancımıza uygun olmalıdır.
Gözümüze takılanlar…
- Borusan Holding, “toplumsal cinsiyet eşitliği” konusunda 10 yıldır çalışmalar yürütüyormuş. Şimdi de Toptalent kariyer platformuyla birlikte Borusan Eşitlik Okulu’nu hayata geçirmişler. Borusan Grup çalışanlarının gönüllü olarak yer aldığı projede konu farklı başlıklarla ele alınıyormuş. Cinsiyete dayalı adaletsizlik iş dünyasının da meselesi… Bu nedenle yapılan her çalışma değerli. Ancak, işe terminolojiden başlamak meselenin önce tanımlanması sonra da çözümü için kritik önem arz ediyor… Bilindiği gibi “Müslüman mahallesinde salyangoz” pek satılmıyor… Hani ‘eşitlik’ yerine ‘adalet’ kavramını kullansalardı daha doğru olmaz mıydı?.. (Kaan Kirişçioğlu, Ogilvy)
- TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Murat Özyeğin, Stockholm’deki “Avrupa İş Dünyası Konfederasyonu BusinessEurope” Başkanlar Konseyi toplantısına katılmış. Özyeğin şunları söylemiş: “Çoklu kriz ve belirsizlik ortamında kaybedilecek vakit yok. Avrupa’nın stratejik öngörü ile tasarlanmış, bütünleştirici politikalara ihtiyacı var. AB-Türkiye entegrasyon süreci bu çerçevede Avrupa için ortak bir fayda alanı olarak yeniden beliriyor. Ekonomik ve lojistik olarak Türkiye Avrupa’nın savaş sonrası yeni enerji sistemine önemli bir katkı sağlar.” Türkiye’nin dış politikadaki başarılarının, etkili hamlelerinin geri dönüşlerinden biri işte bu özgüvendir. İş dünyamızın elini kuvvetlendiren bu tutum ve davranış ülkemizin dış ticaretine ve istihdamına da kapı açacaktır. (Selda Siler, TÜSİAD)
- Acun Ilıcalı’nın sahibi olduğu “İngiltere Champions League”de mücadele eden Hull City Futbol Takımı ve yüzlerce taraftarı, seyahat sponsorları Corendon Airlines ile Antalya’ya gelmiş. Takım, yarın Başakşehir FK ile 3 Aralık’ta da Trabzonspor ile hazırlık maçı yapacakmış. Ilıcalı, futbol takımını Ocak ayında sayın almış, ardından bir Türk firması olan Corendon ile anlaşma yapmıştı. Biz de bunu “Yurt dışındaki yatırımların nasıl bir domino etkisine yol açmaya başladığına şahit oluyoruz” diye yorumlamıştık. Hull City hamlesiyle Türkiye’nin ve markalarının bilinirliği için açılan bu kapıdan şimdi de turizm kentimiz Antalya geçiyor… Müşteri memnuniyeti de sağlanırsa ‘tavsiye edilen marka’ hâline gelmemek için bir sebep yok. (Yasin Yasemen, ON İletişim)