Vefa duygusundan daha ‘derini’ var mıdır acaba?
31 MART 2010
Karacan Yayınları’nın yeniden yapılanmasında Ali Karacan’ın liderliğinde birlikte çalışmıştık: Dündar İncesu’yu görmeyeli ne kadar uzun süre geçmiş. İlk bakışta çıkaramadım. Sanki biz olduğumuz yerde sayıyoruz da hep başkaları değişiyor…
Aradan iki gün geçmedi ki, kurye bir kitap getirdi… Yayına hazırlayanların arasında Dündar’ın da adı var…
"Toplumcu Tiyatroya Adanmış Bir Yaşam: S. Günay Akarsu"… Kıymet bilmenin ve vefa duygusunun ön plana çıktığı bir kitap. Tiyatro eleştirmeni S. Günay Akarsu'nun ölümünden 27 yıl sonra onu unutmayan öğrencilerinin, Merhaba Gösteri Topluluğu'nun çabasıyla ortaya çıkmış.
Kitaba bizim Ülkü Karaosmanoğlu ile birlikte şöyle bir bakarken yazarı hayırla anarak gerilere gittik… O zaman daha iyi hatırladım… Akarsu'nun eleştirileri gerçekten de etkili yazılardı. Pek çok gazetenin kültür sanat sayfalarında yazdı. Politika'da da yazmıştı. Sevgili dostum rahmetli Mustafa R. Gürsel'in yönettiği sayfalarda...
Bu kitap Akarsu'nun yazılarını toplamış. Derlenmiş yazılarından Politika'da yayımlananlara özellikle baktık. Benim dünya görüşümün (Weltanschauung) oluşmasında en önemli kilometre taşlarından birini oluşturan Bertolt Brecht’den yola çıkarak kaleme aldığı "Brecht eskir mi?" başlıklı yazıyı okumanızda yarar olabilir. Yakın çevremdeki öğrencilerim için sınav sorusu çıkar oradan…
Akarsu, bu yazıda özetle diyor ki: ‘Oyun yazarı’ olarak Brecht de eskir; O'nun Almanya'daki seyircisinin aynısını şimdi bulamayız. Ama eskimeyecek olan ‘Brechtiyen epik tiyatro kuramını’ oluşturan Brecht’tir. Seyircinin, kendi iradesini sıfırlayan, sahnede yaratılan yalancı dünyaya kendisini kaptırmamasını sağlayan, tiyatroda olduğunu her daim hatırlatan bu kuramın sahibi olarak Brecht sonsuza kadar yaşayacaktır.
Kitabın sayfalarında dolaşırken bir an Akarsu’ya ne kadar gıpta ettiğimi düşündüm (‘kıskandım’ dememek için böyle diyorum)… Öğrencilerin ustalarına duydukları sevgi, saygı... Aslına bakarsanız öğrenciler de tıpkı epik tiyatroda olduğu gibi oyuna kendini kaptırmaz, yabancılaşır, değişime ve değiştirmeye açıktırlar. Belki hepsi değil. Ancak pek çoğu… Benim de bireysel gelişimlerine yaptıkları yatırımla hayatıma esenlik katan çok sayıda öğrencim vardır. Ancak yaş ilerledikçe işi abartıp, o vefa duygusunu neredeyse herkesten bekler hale geldik… Geçerken öylesine uğrayanlardan bile…
Dün Galatasaray Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. İnci Çınarlı hoca, yüksek lisans öğrencilerini alıp bizim iletişim danışmanlığı şirketler grubuna getirdi. Yaşamdan, mesleğin pratiğinden kopmamaları için… Stratejik iletişimin uygulamalı bir bilim alanı olduğunu öğrencilerine ‘yaşatmak’ için… ‘Zeka, akıl ve duygu’ indeksleri ortalamanın çok üstünde olan Lerzan, Gülüm, Gözde, Nazlı, Aslı, Senem, Senem 2, Tevfik’e şunları anlattım: Siyasi Doğruculuk, İkna (rasyonel ve irrasyonel yoldan), Rekabet avantajı – bireysel gelişim – dünya görüşü – başarı – değişime açıklık – rekabet avantajı şeklinde oluşan, burada da daha önce açıklamaya çalıştığımız günümüz koşulları için geçerli olan ‘Bireysel Kariyer Döngüsü®’nü anlattım…
Benim için pek çok kavramı birlikte ‘yeniden ürettiğimiz’ çok keyifli bir gündü. Büyük olasılıkla onlar unutup giderler diye işi sağlama aldım… Bizim yayınladığımız “Dünya Görüşü” kitabını, bir ay sonra beni davet edip okuyup anladıklarını kanıtlamaları koşuluyla armağan ettim onlara… Bu ne şefkat budalalığı değil mi?...
Akarsu’nun öğrencilerinin vefa duygusu gibi bir de “Dücane Cündioğlu öğrencisi” olanların hocaları karşısında bir duruşları vardır ki, beterdir… Cündioğlu’nun Atatürk Kütüphanesi’nde, Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi’nde, Altunizade Kültür Merkezi’nde verdiği mantık, felsefe derslerinin tadına doyum olmaz. Bir süre izleseniz, eğer ruhunuz tekâmül etmemişse, ortanızdan ‘Çat!’ diye ikiye bölünmeniz mukadderdir… Bu kadar ‘derinliğe’ insan her zaman tahammül edemeyebilir; ne de olsa insandır…
Aradan iki gün geçmedi ki, kurye bir kitap getirdi… Yayına hazırlayanların arasında Dündar’ın da adı var…
"Toplumcu Tiyatroya Adanmış Bir Yaşam: S. Günay Akarsu"… Kıymet bilmenin ve vefa duygusunun ön plana çıktığı bir kitap. Tiyatro eleştirmeni S. Günay Akarsu'nun ölümünden 27 yıl sonra onu unutmayan öğrencilerinin, Merhaba Gösteri Topluluğu'nun çabasıyla ortaya çıkmış.
Kitaba bizim Ülkü Karaosmanoğlu ile birlikte şöyle bir bakarken yazarı hayırla anarak gerilere gittik… O zaman daha iyi hatırladım… Akarsu'nun eleştirileri gerçekten de etkili yazılardı. Pek çok gazetenin kültür sanat sayfalarında yazdı. Politika'da da yazmıştı. Sevgili dostum rahmetli Mustafa R. Gürsel'in yönettiği sayfalarda...
Bu kitap Akarsu'nun yazılarını toplamış. Derlenmiş yazılarından Politika'da yayımlananlara özellikle baktık. Benim dünya görüşümün (Weltanschauung) oluşmasında en önemli kilometre taşlarından birini oluşturan Bertolt Brecht’den yola çıkarak kaleme aldığı "Brecht eskir mi?" başlıklı yazıyı okumanızda yarar olabilir. Yakın çevremdeki öğrencilerim için sınav sorusu çıkar oradan…
Akarsu, bu yazıda özetle diyor ki: ‘Oyun yazarı’ olarak Brecht de eskir; O'nun Almanya'daki seyircisinin aynısını şimdi bulamayız. Ama eskimeyecek olan ‘Brechtiyen epik tiyatro kuramını’ oluşturan Brecht’tir. Seyircinin, kendi iradesini sıfırlayan, sahnede yaratılan yalancı dünyaya kendisini kaptırmamasını sağlayan, tiyatroda olduğunu her daim hatırlatan bu kuramın sahibi olarak Brecht sonsuza kadar yaşayacaktır.
Kitabın sayfalarında dolaşırken bir an Akarsu’ya ne kadar gıpta ettiğimi düşündüm (‘kıskandım’ dememek için böyle diyorum)… Öğrencilerin ustalarına duydukları sevgi, saygı... Aslına bakarsanız öğrenciler de tıpkı epik tiyatroda olduğu gibi oyuna kendini kaptırmaz, yabancılaşır, değişime ve değiştirmeye açıktırlar. Belki hepsi değil. Ancak pek çoğu… Benim de bireysel gelişimlerine yaptıkları yatırımla hayatıma esenlik katan çok sayıda öğrencim vardır. Ancak yaş ilerledikçe işi abartıp, o vefa duygusunu neredeyse herkesten bekler hale geldik… Geçerken öylesine uğrayanlardan bile…
Dün Galatasaray Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. İnci Çınarlı hoca, yüksek lisans öğrencilerini alıp bizim iletişim danışmanlığı şirketler grubuna getirdi. Yaşamdan, mesleğin pratiğinden kopmamaları için… Stratejik iletişimin uygulamalı bir bilim alanı olduğunu öğrencilerine ‘yaşatmak’ için… ‘Zeka, akıl ve duygu’ indeksleri ortalamanın çok üstünde olan Lerzan, Gülüm, Gözde, Nazlı, Aslı, Senem, Senem 2, Tevfik’e şunları anlattım: Siyasi Doğruculuk, İkna (rasyonel ve irrasyonel yoldan), Rekabet avantajı – bireysel gelişim – dünya görüşü – başarı – değişime açıklık – rekabet avantajı şeklinde oluşan, burada da daha önce açıklamaya çalıştığımız günümüz koşulları için geçerli olan ‘Bireysel Kariyer Döngüsü®’nü anlattım…
Benim için pek çok kavramı birlikte ‘yeniden ürettiğimiz’ çok keyifli bir gündü. Büyük olasılıkla onlar unutup giderler diye işi sağlama aldım… Bizim yayınladığımız “Dünya Görüşü” kitabını, bir ay sonra beni davet edip okuyup anladıklarını kanıtlamaları koşuluyla armağan ettim onlara… Bu ne şefkat budalalığı değil mi?...
Akarsu’nun öğrencilerinin vefa duygusu gibi bir de “Dücane Cündioğlu öğrencisi” olanların hocaları karşısında bir duruşları vardır ki, beterdir… Cündioğlu’nun Atatürk Kütüphanesi’nde, Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi’nde, Altunizade Kültür Merkezi’nde verdiği mantık, felsefe derslerinin tadına doyum olmaz. Bir süre izleseniz, eğer ruhunuz tekâmül etmemişse, ortanızdan ‘Çat!’ diye ikiye bölünmeniz mukadderdir… Bu kadar ‘derinliğe’ insan her zaman tahammül edemeyebilir; ne de olsa insandır…