Vicdansız ve şuursuz açıklamalara dikkat!
11 KASIM 2011
Dün gece sabahlara kadar televizyon karşısındaydım. Deprem aldı yine uykumu…
Özellikle Prof. Dr. Şener Üşümezsoy’un açıklamalarını pür dikkat anlamaya çalıştım. Birkaç yıl öncesi ve sonrasını ‘soyutlamaktan’ yoksun insanoğlundan onbinlerce hatta milyonlarca yıl öncesi ve sonrasına dair hayal gücüyle buluşan bir zihin egzersizi yapmasını beklemek abesle iştigal gibi bir şey… Bir de katlananarak günümüze gelen asırlar toplamının üzerine çok yoğun bir enformasyon akışının yaşandığı bu süreci ekleyin. Bu sürecin de içine şunun şurasında tanıklık edebildiği birkaç 10 yılı yerleştirebilmek, neredeyse ‘bilimkurgu’ türünün sahasına girmekten farksız bir akıl yürütmeyi gerektiriyor.
Üşümezsoy’u yeterince dikkatle izlememiştim... Kendi algısını doğru dürüst yürütemediğinden olsa gerek… Kızılderili emektar savaşçıları çağrıştıran haliyle kafamdaki ‘profesör’ resmine uymadığı kesin… Bazı tasallut haline gelmiş yargılardan amma zor kopabiliyoruz…
Sonra fikirlerine önem verdiğim bir dostum, “Bu adamın kılık kıyafetine bakma (burada ‘kılık’ en az ‘kıyafet’ kadar önemliydi), dikkatle izle, deprem meselesini en iyi bilen hocalardan biridir” dedi. İyi ki de demiş…
O gün bugün izlerim bu ‘gayrı resmi’ görüşleri bulunan hocayı…
Dün akşam özetle diyordu ki:
“Deprem konusunda ‘fal açanlar’, TV’lere çıkıp atıp tutuyorlar sonra da defalarca değiştiriyorlar tahminlerini. İstanbul depremi için 9 küsurlardan başladılar. Önce 8,5’e, sonra zaman içinde sırasıyla 8’e, 7,5’e, 7’ye indiler… Ben ilk gün söylediğim yerdeyim. En kötümser ihtimalle 6,5 olur; o da Tekirdağ’dan başlayarak 50 km uzunluğundaki bir fayda… O da belki!”…
Dünyanın her yerinde olduğu gibi bizde de felaket senaryolarını tercih eden medyanın Üşümezsoy’a fazla itibar etmemesi anlaşılır bir durum. Ancak dünyanın en büyük cazibe merkezi olan İstanbul’a gelecek turist sayısını ve düzenlenecek uluslararası organizasyon kararlarını ciddi şekilde olumsuz yönde etkileyecek, şuursuz ‘fal bakmaları’nı anlamak kolay değil.
İstanbul depremi için felaket senaryoları yazan, Üşümezsoy’un tabiri ile ‘falcı hocalar’, “Türkiye’nin Doğu’sunda deprem olmaz!” diye açıklama yaparken kendisi o bölgeyi nelerin beklediğine dikkat çekmiş. Şener Hoca, Çarşamba akşamki depremi “Artçı” olarak niteleyenlerin tersine Van’ın güneyinde yeni bir fayın kırıldığına işaret etmiş…
Burada medyaya büyük görev düşüyor. Şuursuz açıklamaların ülkeye terörden daha fazla zarar verebileceğini akıldan çıkarmamak şart. O nedenle “Malumat” (Information) ile “Bilgi” (Knowledge) arasındaki farka vurgu yapan Prof. Dr. Şener Üşümezsoy’un işaret ettiği gibi, bu tür açıklamaları bir de ‘vicdan’ süzgecinden geçirip öyle vermeliler yayına…
Korkmayın ‘bir şey’ olmaz!
Bugün ayın 11’i… Yani 11.11.11… Aslında şöyle de yazılabilir: 11.11.2011… Ama hayır! O zaman o mistik hava kaybolur… Hıristiyan kültürü etkisi altında kalmış, korku filmi meraklısı ‘yarı sado-mazo’lar, astro numeroloji numaralarına ayılıp bayılanlar, hiç bıkıp usanmadan yılda en az bir iki kez “Kıyamet Günü” ilan edilmesinden özel haz alan sosyopatlar, bu haberleri dört gözle bekliyorlar.
Geçen yılın 10 Ekim gününde, bir önceki yılın 9 Eylül gününde hiçbir şey olmamış olması, bu arkadaşları yıldırmıyor… Bugün de bir beklenti içindeler…
Oysa ‘Kıyamet’ yavaş yavaş gerçekleşiyor. Arkadaşlarımız, başka yerlere konsantre oldukları için gerçek kıyameti gözden kaçırıyorlar…
Berlin büyüklüğünde bir parça kutuptan kopuyormuş ne gam…
Suların 6 metre yükselmesi kimin umrunda?… Hayvan türleri bitiyor; dünya, üzerinde yaşayan nüfusun üçte birini besleyemeyecek halde (Bu arada ‘güleriz ağlanacak halimize’ misali 7 milyarıncı bebeklerini kutladılar.); fosil yakıtlar sonucu CO2 emisyonlarının artışından, küresel ısınma ve iklim değişikliğine, oradan sellerle kaplı ülkelere; vahşi kapitalizmin sonucu dünyada gözden tamamen kaçan sağlık hizmeti sorunlarına…
Bütün bunlar Kıyamet habercisi değil de 11.11.11 mi kıyamet habercisi?…
Korkmayın bugün de ‘bir şey’ olmayacak…
Özellikle Prof. Dr. Şener Üşümezsoy’un açıklamalarını pür dikkat anlamaya çalıştım. Birkaç yıl öncesi ve sonrasını ‘soyutlamaktan’ yoksun insanoğlundan onbinlerce hatta milyonlarca yıl öncesi ve sonrasına dair hayal gücüyle buluşan bir zihin egzersizi yapmasını beklemek abesle iştigal gibi bir şey… Bir de katlananarak günümüze gelen asırlar toplamının üzerine çok yoğun bir enformasyon akışının yaşandığı bu süreci ekleyin. Bu sürecin de içine şunun şurasında tanıklık edebildiği birkaç 10 yılı yerleştirebilmek, neredeyse ‘bilimkurgu’ türünün sahasına girmekten farksız bir akıl yürütmeyi gerektiriyor.
Üşümezsoy’u yeterince dikkatle izlememiştim... Kendi algısını doğru dürüst yürütemediğinden olsa gerek… Kızılderili emektar savaşçıları çağrıştıran haliyle kafamdaki ‘profesör’ resmine uymadığı kesin… Bazı tasallut haline gelmiş yargılardan amma zor kopabiliyoruz…
Sonra fikirlerine önem verdiğim bir dostum, “Bu adamın kılık kıyafetine bakma (burada ‘kılık’ en az ‘kıyafet’ kadar önemliydi), dikkatle izle, deprem meselesini en iyi bilen hocalardan biridir” dedi. İyi ki de demiş…
O gün bugün izlerim bu ‘gayrı resmi’ görüşleri bulunan hocayı…
Dün akşam özetle diyordu ki:
“Deprem konusunda ‘fal açanlar’, TV’lere çıkıp atıp tutuyorlar sonra da defalarca değiştiriyorlar tahminlerini. İstanbul depremi için 9 küsurlardan başladılar. Önce 8,5’e, sonra zaman içinde sırasıyla 8’e, 7,5’e, 7’ye indiler… Ben ilk gün söylediğim yerdeyim. En kötümser ihtimalle 6,5 olur; o da Tekirdağ’dan başlayarak 50 km uzunluğundaki bir fayda… O da belki!”…
Dünyanın her yerinde olduğu gibi bizde de felaket senaryolarını tercih eden medyanın Üşümezsoy’a fazla itibar etmemesi anlaşılır bir durum. Ancak dünyanın en büyük cazibe merkezi olan İstanbul’a gelecek turist sayısını ve düzenlenecek uluslararası organizasyon kararlarını ciddi şekilde olumsuz yönde etkileyecek, şuursuz ‘fal bakmaları’nı anlamak kolay değil.
İstanbul depremi için felaket senaryoları yazan, Üşümezsoy’un tabiri ile ‘falcı hocalar’, “Türkiye’nin Doğu’sunda deprem olmaz!” diye açıklama yaparken kendisi o bölgeyi nelerin beklediğine dikkat çekmiş. Şener Hoca, Çarşamba akşamki depremi “Artçı” olarak niteleyenlerin tersine Van’ın güneyinde yeni bir fayın kırıldığına işaret etmiş…
Burada medyaya büyük görev düşüyor. Şuursuz açıklamaların ülkeye terörden daha fazla zarar verebileceğini akıldan çıkarmamak şart. O nedenle “Malumat” (Information) ile “Bilgi” (Knowledge) arasındaki farka vurgu yapan Prof. Dr. Şener Üşümezsoy’un işaret ettiği gibi, bu tür açıklamaları bir de ‘vicdan’ süzgecinden geçirip öyle vermeliler yayına…
Korkmayın ‘bir şey’ olmaz!
Bugün ayın 11’i… Yani 11.11.11… Aslında şöyle de yazılabilir: 11.11.2011… Ama hayır! O zaman o mistik hava kaybolur… Hıristiyan kültürü etkisi altında kalmış, korku filmi meraklısı ‘yarı sado-mazo’lar, astro numeroloji numaralarına ayılıp bayılanlar, hiç bıkıp usanmadan yılda en az bir iki kez “Kıyamet Günü” ilan edilmesinden özel haz alan sosyopatlar, bu haberleri dört gözle bekliyorlar.
Geçen yılın 10 Ekim gününde, bir önceki yılın 9 Eylül gününde hiçbir şey olmamış olması, bu arkadaşları yıldırmıyor… Bugün de bir beklenti içindeler…
Oysa ‘Kıyamet’ yavaş yavaş gerçekleşiyor. Arkadaşlarımız, başka yerlere konsantre oldukları için gerçek kıyameti gözden kaçırıyorlar…
Berlin büyüklüğünde bir parça kutuptan kopuyormuş ne gam…
Suların 6 metre yükselmesi kimin umrunda?… Hayvan türleri bitiyor; dünya, üzerinde yaşayan nüfusun üçte birini besleyemeyecek halde (Bu arada ‘güleriz ağlanacak halimize’ misali 7 milyarıncı bebeklerini kutladılar.); fosil yakıtlar sonucu CO2 emisyonlarının artışından, küresel ısınma ve iklim değişikliğine, oradan sellerle kaplı ülkelere; vahşi kapitalizmin sonucu dünyada gözden tamamen kaçan sağlık hizmeti sorunlarına…
Bütün bunlar Kıyamet habercisi değil de 11.11.11 mi kıyamet habercisi?…
Korkmayın bugün de ‘bir şey’ olmayacak…