Yılmaz’ın heykeli Mutfak’la dikilir
07 MAYIS 2007
Beşiktaş Kültür Merkezi’nde Haybeden Gerçeküstü Aşk oyununu ilk izlediğimde, “Bu uzun yıllar oynar!” diye düşünmüştüm... Yılmaz Erdoğan ve Demet Akbağ beni yalancı çıkarmadılar... Bu dünyanın en eski ancak ‘her dem taze’ konusunu, kadın-erkek ilişkisini, evire çevire oynamaya devam ediyorlar...
Esas amacımız, Yılmaz Erdoğan ile Necati Akpınar’ın birlikte 1,5 yıl kadar önce kimselere haber vermeden(!) açtıkları Mutfak’ı görmekti. Hemen BKM’nin yanındaki sokakta. Tiyatronun içinden geçilerek de iniliyor.
Mutfak’ta programın 22.30 gibi başladığını öğrendiğimizde, öncesinde BKM’deki oyunu bir kez daha izlemeye karar verdik. İyi ki de öyle yapmışız. 1,5 yılda başta dekor olmak üzere pek çok şeyi değiştirmişler. Yeni espriler eklemişler. Zaman zaman yaptıkları doğaçlamaların sayısını artırmışlar. Kabare atmosferini daha da zenginleştirmişler.
Çok güldük... Bu oyunun ‘yaşlanmayacağına’ bir kez daha inandım... Kadınla erkek birbirini ‘yedikçe’, bu oyun sürüp gider...
Mutfak’a gelince bir harika... Hem yemekleri, hem havası, hem genç oyuncuların sundukları skeçler... Yılmaz ve Demet’le birlikte BKM oyuncularının Mutfak’ın alt katındaki atölyede eğittikleri öğrenciler, kendi yazdıkları oyunları sergiliyorlar. Mutfak’tan geçenler de zaten BKM’nin prodüksiyonlarında (Oyun, film, dizi) yer alıyorlar. O nedenle Mutfak’ta sahne alan gençleri mutlaka bir yerlerden gözünüz ısırıyor. Bu gruba katılmak çok kolay. Öz geçmişinizi göndereceksiniz; sizi bir dost tavsiye edecek; habasetten uzak bir insan ve biraz da yetenekli olacaksınız. Hepsi bu...
Mutfak’a talep çok. Aklınıza esince gidemiyorsunuz. En azından bir iki hafta önceden yer ayırtmak gerek. (Tel. No: 0212 327 7205) Yılmaz’ın heykeli şimdiye kadar yaptıkları için dikilmezse, sadece bu Mutfak Projesi sayesinde bile dikilebilir...
Hazım ‘başarır’...
Reklam filmi yönetmeni Hazım Başarır’ı her zaman ilgiyle izledim. İlk kez Sinan Çetin tanıştırmıştı. Cem Yılmaz ile Panasonic için bir çalışma yapacaktık. Sinan Hazım’ı tavsiye etmişti. Müthiş bir iş çıkarmıştı Hazım.
Bir de yine Sinan Çetin’in yapımcılığında Seda Güler ile TRT’ye bir program yapacaktık. Bizim Özlem’le iki yıldır Haber Türk’e yaptığımız gibi olacaktı... Onu da Hazım yönetecekti. Test çekimlerini bile yapmıştı.
O gün bugün ne zaman eksantrik (ayrıksı) bir iş görsem altından Hazım çıkar... Benim Dimnes’im kampanyasında ‘Mehmet Okur Mehmet Okur’a karşı’ filminde olduğu gibi... Konsept yeni değil. Belki bin kere kullanılmıştır. Ama kullanılan teknik inanılmaz. Film ABD’de çekilmiş. Önce vücut özellikleri Okur’a benzeyen bir dublör yüzlerce aday arasından bulunmuş. Sonra ona bilgisayar ortamından Mehmet’in yüzünü oturtmuşlar...
Değer mi? Bence değmiş... Her seferinde yeni bir şey keşfetmek adına izliyorum. Reklamda tekrarın sıkmaması çok önemlidir. Ayrıca hedef kitleye tam da uymuş.
Konsept dediğin böyle olur...
Belki de benimkisi gerçekçi değil. Bosch’un beyaz eşya ürünleri için hazırlattığı reklamlara ‘çığırtkan’ satıcı tavrını hiçbir zaman yakıştıramamışımdır. “Gel vatandaş gel! İki alana bir de bizden bedava” stratejisi, belki gerçekçiydi ama, dedim ya, bana hep ters geldi.
Gözüm hep Robert Bosch’un “İnsanların güvenini kaybetmektense para kaybetmeyi tercih ederim” şeklindeki düsturuna uygun filmleri aramıştır... Çünkü bu yaklaşım uzun yıllar sürdürülmüş ve Bosch’a Türkiye pazarında özel bir yer sağlamıştır...
Şimdi Bosch'un yeni çamaşır makinesi Logixx 8’de benzer bir duygusal vaadi görmek mümkün. Hani alacağı suyun miktarını çamaşırın ağırlığını ölçerek ayarlayan ve bu yüzden çevre ve insanlık dostu olduğu belirtilen makine...
Bir araştırma varmış bu filmin konseptinin arkasında. Türkiye İstatistik Enstitüsü tarafından yapılan bu araştırmaya göre Türk kadınlarının %38’i mutsuzmuş; %60’ı geleceğe umutla bakmıyormuş ve %90’ı eşlerinin mutluluk kaynağı olmadığını düşünüyormuş. Özetle, kadınların zihinlerinde yatan temel iç görü, kimsenin onlara hak ettikleri kadar özen göstermediği, değer vermediği şeklindeymiş...
Ajans, bu tahlilden yola çıkarak bir karı-kocanın diyaloguna dayanan ve tek planda çekilen filmde kadınların eşlerinden görmek istedikleri ilgiye gönderme yapmaya karar vermiş. Altıncı Duyu reklam ajansını kutluyorum. Yönetmen Kıvanç Baruönü’nü ve müziği besteleyen İlhan Şeşen’i de...
Bu devirde reklam konseptine böyle yaklaşan ajansların olması ne kadar iyi...
Esas amacımız, Yılmaz Erdoğan ile Necati Akpınar’ın birlikte 1,5 yıl kadar önce kimselere haber vermeden(!) açtıkları Mutfak’ı görmekti. Hemen BKM’nin yanındaki sokakta. Tiyatronun içinden geçilerek de iniliyor.
Mutfak’ta programın 22.30 gibi başladığını öğrendiğimizde, öncesinde BKM’deki oyunu bir kez daha izlemeye karar verdik. İyi ki de öyle yapmışız. 1,5 yılda başta dekor olmak üzere pek çok şeyi değiştirmişler. Yeni espriler eklemişler. Zaman zaman yaptıkları doğaçlamaların sayısını artırmışlar. Kabare atmosferini daha da zenginleştirmişler.
Çok güldük... Bu oyunun ‘yaşlanmayacağına’ bir kez daha inandım... Kadınla erkek birbirini ‘yedikçe’, bu oyun sürüp gider...
Mutfak’a gelince bir harika... Hem yemekleri, hem havası, hem genç oyuncuların sundukları skeçler... Yılmaz ve Demet’le birlikte BKM oyuncularının Mutfak’ın alt katındaki atölyede eğittikleri öğrenciler, kendi yazdıkları oyunları sergiliyorlar. Mutfak’tan geçenler de zaten BKM’nin prodüksiyonlarında (Oyun, film, dizi) yer alıyorlar. O nedenle Mutfak’ta sahne alan gençleri mutlaka bir yerlerden gözünüz ısırıyor. Bu gruba katılmak çok kolay. Öz geçmişinizi göndereceksiniz; sizi bir dost tavsiye edecek; habasetten uzak bir insan ve biraz da yetenekli olacaksınız. Hepsi bu...
Mutfak’a talep çok. Aklınıza esince gidemiyorsunuz. En azından bir iki hafta önceden yer ayırtmak gerek. (Tel. No: 0212 327 7205) Yılmaz’ın heykeli şimdiye kadar yaptıkları için dikilmezse, sadece bu Mutfak Projesi sayesinde bile dikilebilir...
Hazım ‘başarır’...
Reklam filmi yönetmeni Hazım Başarır’ı her zaman ilgiyle izledim. İlk kez Sinan Çetin tanıştırmıştı. Cem Yılmaz ile Panasonic için bir çalışma yapacaktık. Sinan Hazım’ı tavsiye etmişti. Müthiş bir iş çıkarmıştı Hazım.
Bir de yine Sinan Çetin’in yapımcılığında Seda Güler ile TRT’ye bir program yapacaktık. Bizim Özlem’le iki yıldır Haber Türk’e yaptığımız gibi olacaktı... Onu da Hazım yönetecekti. Test çekimlerini bile yapmıştı.
O gün bugün ne zaman eksantrik (ayrıksı) bir iş görsem altından Hazım çıkar... Benim Dimnes’im kampanyasında ‘Mehmet Okur Mehmet Okur’a karşı’ filminde olduğu gibi... Konsept yeni değil. Belki bin kere kullanılmıştır. Ama kullanılan teknik inanılmaz. Film ABD’de çekilmiş. Önce vücut özellikleri Okur’a benzeyen bir dublör yüzlerce aday arasından bulunmuş. Sonra ona bilgisayar ortamından Mehmet’in yüzünü oturtmuşlar...
Değer mi? Bence değmiş... Her seferinde yeni bir şey keşfetmek adına izliyorum. Reklamda tekrarın sıkmaması çok önemlidir. Ayrıca hedef kitleye tam da uymuş.
Konsept dediğin böyle olur...
Belki de benimkisi gerçekçi değil. Bosch’un beyaz eşya ürünleri için hazırlattığı reklamlara ‘çığırtkan’ satıcı tavrını hiçbir zaman yakıştıramamışımdır. “Gel vatandaş gel! İki alana bir de bizden bedava” stratejisi, belki gerçekçiydi ama, dedim ya, bana hep ters geldi.
Gözüm hep Robert Bosch’un “İnsanların güvenini kaybetmektense para kaybetmeyi tercih ederim” şeklindeki düsturuna uygun filmleri aramıştır... Çünkü bu yaklaşım uzun yıllar sürdürülmüş ve Bosch’a Türkiye pazarında özel bir yer sağlamıştır...
Şimdi Bosch'un yeni çamaşır makinesi Logixx 8’de benzer bir duygusal vaadi görmek mümkün. Hani alacağı suyun miktarını çamaşırın ağırlığını ölçerek ayarlayan ve bu yüzden çevre ve insanlık dostu olduğu belirtilen makine...
Bir araştırma varmış bu filmin konseptinin arkasında. Türkiye İstatistik Enstitüsü tarafından yapılan bu araştırmaya göre Türk kadınlarının %38’i mutsuzmuş; %60’ı geleceğe umutla bakmıyormuş ve %90’ı eşlerinin mutluluk kaynağı olmadığını düşünüyormuş. Özetle, kadınların zihinlerinde yatan temel iç görü, kimsenin onlara hak ettikleri kadar özen göstermediği, değer vermediği şeklindeymiş...
Ajans, bu tahlilden yola çıkarak bir karı-kocanın diyaloguna dayanan ve tek planda çekilen filmde kadınların eşlerinden görmek istedikleri ilgiye gönderme yapmaya karar vermiş. Altıncı Duyu reklam ajansını kutluyorum. Yönetmen Kıvanç Baruönü’nü ve müziği besteleyen İlhan Şeşen’i de...
Bu devirde reklam konseptine böyle yaklaşan ajansların olması ne kadar iyi...