Yakında ‘kabak tad’ı verirse şaşmayın!
07 Nisan 2010
Birkaç gün önce bu köşede şöyle yazmıştım: “Son birkaç yıldır Türkiye'de düzenlenen tüm tutuklamalara, gözaltına almalara, bilgisine başvurmalara, evleri aramalara bir bakın. Yüzlerce, binlerce isim darbeden, uyuşturucudan, örgüt kurmaya, şike iddialarından, yolsuzluğa kadar geniş bir çerçevede başrol oynadılar. Her ne kadar toplumda bu ve benzeri operasyonlar, 'alışkanlık' yaratmaya ve frekans yüksekliği nedeniyle seçici algının dışına çıkma eğilimi göstermeye başlasalar da adı geçen kişi veya kişilerin suçlu olarak damga yemesi, itibar kaybetmesi refleks haline gelmiştir...
'Mahkemeye çağırılıyorsa, polis ifadesine başvuruyorsa, gözaltına alınıyorsa, bilgisi alınmak üzere mahkemeye çağırılıyorsa, operasyon kapsamında ele geçen belge ve metinlerde ismi geçiyorsa, evleri aranıyorsa, asıllı veya asılsız ihbar ediliyorsa' yandı o kişi... Geri dönüşü, suçsuzluğunu ispat etmesi, iade-i itibar görmesi, damgayı kaldırabilmesi pek de kolay değildir. İsimler akıllarda, hafızalarda 'şüpheli dosyalar ve kayıtlar' başlığının altına girer.”
Sabah haber sitelerinde, TV’lerde yine, yeni bir haber: Rıdvan Dilmen gözaltına alındı. Telekulak’tan. Üstelik Tanju Çolak’ın şikâyetiyle…
Bu aşamada henüz olayın ne sebebi belli ne de sonucu. Haberi öğrenen herkesin ilk tepkisi “Nasıl olur?” idi.
Yine yeni bir kurban veya suçlu… Futbol bilgisine en çok saygı duyduğum insan. Henüz suçu sabit değil! Güvenilirlik, tanınırlık ve beğeni sıralamasında ilk üçte… Son yılların, futbol yorumlarıyla fark yaratan, izlenme ve takip edilme oranı yüksek bir ismi. İki ayrı markanın yüzü… Biri bahis sitesi, diğeri bir inşaat firması…
Yarın (belki de haftalar hatta aylar alacak bir süreçten sonra) suçsuz olduğu açıklansa bile gözaltına alındığından daha geniş bir mürekkep payı veya TV’de daha uzun bir bölüm olarak yer alamayacak. Kimilerinin nezdinde ise ‘şaibe’ bir süre daha devam edecek. Ne zamana kadar? Unutulana kadar… Ne zaman unutulacak? Toplum ‘alışmaya’, alıştıkça ‘takmamaya’, takmadıkça ‘ilgilenmemeye’, ilgilenmedikçe ‘tüketmeye’, tükettikçe ‘kıymet bilmemeye’, kıymet bilmedikçe ‘gelişmemeye’, gelişmedikçe ‘ilerlememeye’, ilerlemedikçe ‘yerinde saymaya’ devam edene kadar.
Şöhretin ‘kelamı’ şöhretten önemli olabilir
Reklamlarda şöhret kullanımında son dönemde yine müthiş bir yarış var. Cem Yılmaz, Şahan Gökbakar, Şafak Sezer, Engin Günaydın, Yaşar, Frank Rijkaard, çeşitli futbolcular, Beyaz – Erdal Özyağcılar, Özgü Namal, Demet Evgar – Emre Karayel, Kadir İnanır, Demet Akbağ, Gülse Birsel, Sarp Apak, BKM Mutfak Oyuncuları, M. Ali Alabora, Erman Toroğlu, Rutkay Aziz – Doğa Rutkay, Melis Birkan - Ozan Güven…
Amaç bu şöhretleri ve yaptıkları işleri birbirileriyle karşılaştırmak değil. Hepsi kendi çaplarında iş hedeflerine hizmet etmekteler. Bizim amacımız, varsa olan bitenden ders çıkarabilmek… Ders ise, Ozan Güven ve Melis Birkan’ın Avea reklamlarında öylece duruyor karşımızda…
İkili Avea işini hayli sıradan olarak algılanabilecek bir çizgide götürüyorlardı… Alık oğlan akıllı kız… Saf ve temiz duygular… Biraz beceriksizlik… Bol mesaj kaygısı…
Fakat son film tavan yapıyor… Neden? Ozan Güven’in canlandırdığı dede olaya da, algıya da müthiş bir hız ve anlam katmış. Nasıl mı? Bana sorarsanız tek bir replikle…
Dede torununa diyor ki, “Maşallah! Çok, çok akıllı kız bu. Al bu kızı; al üçe beşe bakma!”… Müthiş… Bir markaya ancak bu kadar vaat yüklemesi yapılabilir… Vaat yüklemesi de kontör yüklemesinden çok daha önemlidir…
Erol Evgin, “Şarkıda aslolan sözdür!” demişti bir keresinde. Reklamda da kilit mesaj tabii ki… Eğer şöhretin etkisinden yararlanacaksanız, şöhretin edeceği kelam, neredeyse şöhret kadar önemlidir…
'Mahkemeye çağırılıyorsa, polis ifadesine başvuruyorsa, gözaltına alınıyorsa, bilgisi alınmak üzere mahkemeye çağırılıyorsa, operasyon kapsamında ele geçen belge ve metinlerde ismi geçiyorsa, evleri aranıyorsa, asıllı veya asılsız ihbar ediliyorsa' yandı o kişi... Geri dönüşü, suçsuzluğunu ispat etmesi, iade-i itibar görmesi, damgayı kaldırabilmesi pek de kolay değildir. İsimler akıllarda, hafızalarda 'şüpheli dosyalar ve kayıtlar' başlığının altına girer.”
Sabah haber sitelerinde, TV’lerde yine, yeni bir haber: Rıdvan Dilmen gözaltına alındı. Telekulak’tan. Üstelik Tanju Çolak’ın şikâyetiyle…
Bu aşamada henüz olayın ne sebebi belli ne de sonucu. Haberi öğrenen herkesin ilk tepkisi “Nasıl olur?” idi.
Yine yeni bir kurban veya suçlu… Futbol bilgisine en çok saygı duyduğum insan. Henüz suçu sabit değil! Güvenilirlik, tanınırlık ve beğeni sıralamasında ilk üçte… Son yılların, futbol yorumlarıyla fark yaratan, izlenme ve takip edilme oranı yüksek bir ismi. İki ayrı markanın yüzü… Biri bahis sitesi, diğeri bir inşaat firması…
Yarın (belki de haftalar hatta aylar alacak bir süreçten sonra) suçsuz olduğu açıklansa bile gözaltına alındığından daha geniş bir mürekkep payı veya TV’de daha uzun bir bölüm olarak yer alamayacak. Kimilerinin nezdinde ise ‘şaibe’ bir süre daha devam edecek. Ne zamana kadar? Unutulana kadar… Ne zaman unutulacak? Toplum ‘alışmaya’, alıştıkça ‘takmamaya’, takmadıkça ‘ilgilenmemeye’, ilgilenmedikçe ‘tüketmeye’, tükettikçe ‘kıymet bilmemeye’, kıymet bilmedikçe ‘gelişmemeye’, gelişmedikçe ‘ilerlememeye’, ilerlemedikçe ‘yerinde saymaya’ devam edene kadar.
Şöhretin ‘kelamı’ şöhretten önemli olabilir
Reklamlarda şöhret kullanımında son dönemde yine müthiş bir yarış var. Cem Yılmaz, Şahan Gökbakar, Şafak Sezer, Engin Günaydın, Yaşar, Frank Rijkaard, çeşitli futbolcular, Beyaz – Erdal Özyağcılar, Özgü Namal, Demet Evgar – Emre Karayel, Kadir İnanır, Demet Akbağ, Gülse Birsel, Sarp Apak, BKM Mutfak Oyuncuları, M. Ali Alabora, Erman Toroğlu, Rutkay Aziz – Doğa Rutkay, Melis Birkan - Ozan Güven…
Amaç bu şöhretleri ve yaptıkları işleri birbirileriyle karşılaştırmak değil. Hepsi kendi çaplarında iş hedeflerine hizmet etmekteler. Bizim amacımız, varsa olan bitenden ders çıkarabilmek… Ders ise, Ozan Güven ve Melis Birkan’ın Avea reklamlarında öylece duruyor karşımızda…
İkili Avea işini hayli sıradan olarak algılanabilecek bir çizgide götürüyorlardı… Alık oğlan akıllı kız… Saf ve temiz duygular… Biraz beceriksizlik… Bol mesaj kaygısı…
Fakat son film tavan yapıyor… Neden? Ozan Güven’in canlandırdığı dede olaya da, algıya da müthiş bir hız ve anlam katmış. Nasıl mı? Bana sorarsanız tek bir replikle…
Dede torununa diyor ki, “Maşallah! Çok, çok akıllı kız bu. Al bu kızı; al üçe beşe bakma!”… Müthiş… Bir markaya ancak bu kadar vaat yüklemesi yapılabilir… Vaat yüklemesi de kontör yüklemesinden çok daha önemlidir…
Erol Evgin, “Şarkıda aslolan sözdür!” demişti bir keresinde. Reklamda da kilit mesaj tabii ki… Eğer şöhretin etkisinden yararlanacaksanız, şöhretin edeceği kelam, neredeyse şöhret kadar önemlidir…