Yalan nedir? Ne için söylenir?
20 Aralık 2022 - Yeni Şafak
2023 seçimlerine kalan süre kısaldıkça, siyasi iletişimde ‘strateji’ ve ‘taktik uygulamalar’ın önemi de gittikçe artırıyor.
Pek konuşulmak istenmeyen, ancak partilerin üst yönetimlerince mutlaka yeniden üretilmesi ve çözümlenmesi gereken kavramların başında ‘yalan’ meselesi geliyor…
Peki, yalan nedir? Neden söylenir?
Bilindiği gibi çeşitli renkleri, başka bir deyişle kabul edilebilir olanı bulunur… Beyaz gibi, pembe gibi…
Üzerine söylenmiş pek çok özdeyiş de hafızalardadır: “Gerçeğin yarısı, ‘tam yalan’ demektir!” (Half truth is whole lie!)
Anne-baba yalan söyler mi? Evet söyler… Hele çocuğun iyiliği içinse söylemelidir de…
Peki devlet yalan söyler mi? Evet söyler… Çünkü, devletin ahlakı olmaz!.. Devletin adabı (etik kodları) olur… Ahlak, insanlar içindir… Devletin yasaları, görev ve sorumlulukları vardır… Zelenski’nin, Putin’in açıklamalarına bakarsanız, ne demek istediğimiz hemen anlaşılır…
Bu durum siyasi partiler için de geçerlidir. O nedenle CHP’nin sürekli gündeme getirmeye çalıştığı “Siyasi Ahlak Kanunu” da “Siyasi Ahlak Dairesi” de yersiz ve anlamsız olmalarının ötesinde, aslında önerilemez kavram ve uygulamalardır… Bu nedenle de yanlıştır… Asıl tartışılması gereken ve tartışılabilecek olan ise siyasi etik ya da adaptır…
Şimdi soralım: Siyasette her türden yalan mübah mıdır?
Tabii ki değildir… Rakibi haksız yere rencide edecek, küçük düşürecek, iftira algısı yaratacak, hedef kitle nezdinde ‘bumerang etkisi’ ile geri dönüp sahibini yok edecek türden ifadelerin, faydadan çok zarar sağladığı kesindir.
Zaten bu saydıklarımızdır bir kişiyi yalancı yapacak olan… Aksi durumda kişi iddiasını ispatlamış ve konu da yalan mı değil mi tartışmasından azade olmuş demektir… Yani, doğruluğu sorgulanamaz ki yalan denilebilsin…
Öte yandan hakaret, küfür gibi bireysel ahlak sınırlarını zorlayan davranış biçimlerinin yalanla uzaktan ya da yakından ilgisi yoktur.
Ayrıca kurumsal yapılar düzeyinde yalan söyleme bilgi ve beceri ister… Adabı çerçevesinde yalan söylemeyi kastediyoruz elbette…
Kafaları yeterince karıştırdıysak, netleştirmenin de vaktidir. Şöyle özetleyelim; iknanın iki parametresi vardır: Vaat ve güven…
Her vaat bir miktar yalan içerir… Çok ister, çok hazırlanırsınız ama başarıp başaramayacağınız her zaman bir bilinmezdir… Buna rağmen vaatsiz de olmaz!
Öte yandan güveni tesis etmekse yalanla mümkün olmaz… İşte onun için adap, toplumsal ve bireysel değerler bütününden nasiplenmiş olmak gerekir…
Seçmen ise bunları bizim gibi didiklemez… Uzun tahliller yapmaz… Ama hissiyatıyla geldiği, durduğu nokta tam da budur…
Gözümüze takılanlar…
Pek konuşulmak istenmeyen, ancak partilerin üst yönetimlerince mutlaka yeniden üretilmesi ve çözümlenmesi gereken kavramların başında ‘yalan’ meselesi geliyor…
Peki, yalan nedir? Neden söylenir?
Bilindiği gibi çeşitli renkleri, başka bir deyişle kabul edilebilir olanı bulunur… Beyaz gibi, pembe gibi…
Üzerine söylenmiş pek çok özdeyiş de hafızalardadır: “Gerçeğin yarısı, ‘tam yalan’ demektir!” (Half truth is whole lie!)
Anne-baba yalan söyler mi? Evet söyler… Hele çocuğun iyiliği içinse söylemelidir de…
Peki devlet yalan söyler mi? Evet söyler… Çünkü, devletin ahlakı olmaz!.. Devletin adabı (etik kodları) olur… Ahlak, insanlar içindir… Devletin yasaları, görev ve sorumlulukları vardır… Zelenski’nin, Putin’in açıklamalarına bakarsanız, ne demek istediğimiz hemen anlaşılır…
Bu durum siyasi partiler için de geçerlidir. O nedenle CHP’nin sürekli gündeme getirmeye çalıştığı “Siyasi Ahlak Kanunu” da “Siyasi Ahlak Dairesi” de yersiz ve anlamsız olmalarının ötesinde, aslında önerilemez kavram ve uygulamalardır… Bu nedenle de yanlıştır… Asıl tartışılması gereken ve tartışılabilecek olan ise siyasi etik ya da adaptır…
Şimdi soralım: Siyasette her türden yalan mübah mıdır?
Tabii ki değildir… Rakibi haksız yere rencide edecek, küçük düşürecek, iftira algısı yaratacak, hedef kitle nezdinde ‘bumerang etkisi’ ile geri dönüp sahibini yok edecek türden ifadelerin, faydadan çok zarar sağladığı kesindir.
Zaten bu saydıklarımızdır bir kişiyi yalancı yapacak olan… Aksi durumda kişi iddiasını ispatlamış ve konu da yalan mı değil mi tartışmasından azade olmuş demektir… Yani, doğruluğu sorgulanamaz ki yalan denilebilsin…
Öte yandan hakaret, küfür gibi bireysel ahlak sınırlarını zorlayan davranış biçimlerinin yalanla uzaktan ya da yakından ilgisi yoktur.
Ayrıca kurumsal yapılar düzeyinde yalan söyleme bilgi ve beceri ister… Adabı çerçevesinde yalan söylemeyi kastediyoruz elbette…
Kafaları yeterince karıştırdıysak, netleştirmenin de vaktidir. Şöyle özetleyelim; iknanın iki parametresi vardır: Vaat ve güven…
Her vaat bir miktar yalan içerir… Çok ister, çok hazırlanırsınız ama başarıp başaramayacağınız her zaman bir bilinmezdir… Buna rağmen vaatsiz de olmaz!
Öte yandan güveni tesis etmekse yalanla mümkün olmaz… İşte onun için adap, toplumsal ve bireysel değerler bütününden nasiplenmiş olmak gerekir…
Seçmen ise bunları bizim gibi didiklemez… Uzun tahliller yapmaz… Ama hissiyatıyla geldiği, durduğu nokta tam da budur…
Gözümüze takılanlar…
- Kaspersky “Digital Ödemeler Anketi”ne göre, Orta Doğu bölgesinde yaşayan katılımcıların %52’si çevrim içi bankacılık veya mobil cüzdan hizmetlerini kullanırken kimlik avı dolandırıcılığıyla, %49’unun kişisel olarak taklit edilmiş web siteleriyle, %48’i ise sosyal mühendislik kullanılarak yapılan dolandırıcılıklarla (kısa mesajlar veya aramalar yoluyla) karşılaşmışlar. Kaspersky yöneticileri çevrim içi alışverişi daha güvenli kılacak bazı yöntemler önermişler: Yalnızca resmi çevrim içi pazarlardan alışveriş yapmak ve web adreslerine dikkat etmek, halka açık Wi-Fi ağlarını kullanmaktan kaçmak, minimum miktarda limiti olan sanal kart kullanımı, karmaşık ve her web sitesi için farklı şifreler oluşturma bunlardan bazıları… (Murat Demirok, F5 İletişim)
- Satış belgelerini dijitalleştirme kararı alan DeFacto, yılda 21 ton kâğıt kullanımından tasarruf sağlayarak 420 adet ağacın kesilmesinin önüne geçmeyi hedefliyormuş. “Kamu Bilgi ve İletişim Teknolojileri Konferansı”nda konuşan Sovos Türkiye Ülke Müdürü Elçim Sirek, e-dönüşümde kamuda ve özel sektörde lider konumda olduğumuzu ve 2025’te faturaların %75’i ‘yarı gerçek zamanlı’ olarak dijital ortamda kesileceğini açıklamıştı. Markaların bu yolda attıkları adımlar hem iş süreçlerine dinamizm katıyor hem de ‘kurumsal vatandaşlık’ hedeflerine önemli katkılar sağlıyor. (Şebnem Ateş, Desibel)
- Gebze Center AVM’den 17- 31 Aralık tarihleri arasında 1250 TL ve üzeri alışveriş yapanlar “Şans Çarkı”nı çevirerek anında hediye kazanıyormuş. Yılbaşı öncesi bu tür aksiyonlara bolca rastlayacağız. Promosyonlar, hediyeler, çekilişler… Pazarlama iletişiminin bir parçası olan bu yöntemler ‘marka bilinirliği’ne katkı sağlayabilir. Ancak, ‘beğeni’ ve müşterinin sadakatinin kazanılması için çok daha fazlasına, en başta da ‘stratejik iletişim planlamasına’ ihtiyaçları olacak. (Melike Çalışkan, Time PR)
- Millî Eğitim Bakanlığı’nın fikri ve sınai mülkiyet hakları kapsamında yaptığı çalışmalar meyvelerini vermeye devam ediyor. Destek Patent’in Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın bağlı kuruluşu TÜRKPATENT’ten derlediği verilere göre, 2022 yılında meslek liseleri tarafından patent, faydalı model, tasarım ve marka başvurularında rekor kırılmış. 2022 yılının 10 ayında liselere ait toplam 1611 sınai mülkiyet başvurusunun 788’i meslek liselerine aitmiş. Geçen yıla göre patent/faydalı model sayılarında 120, tasarım başvurularında 542, marka başvurularında ise 464 artış olmuş. (Engin Özköslü, FM İletişim)