Yalan savar
30 Aralık 2021 - Yeni Şafak
Yalan ve çarpıtma yalnızca siyaset sahnesinde değil… Her yanı sarmış durumda… Oxford Üniversitesi Reuters Enstitüsü’nün 2018 yılında yayınladığı Dijital Haber raporunda, Türkiye’deki katılımcıların yüzde 53’ünün ‘belirli bir gündemi öne çıkarmak için doğru bilginin çarpıtıldığı hikâyelerle karşılaştıkları’ belirtilmiş. Katılımcıların yüzde 49’u karşılaştıkları yalan haberlerin ‘siyasi veya ticari amaçlı üretilmiş haberler’ olduğunu ifade etmiş…
Peki, ne yapılabilir? Sanatçılar, iş insanları, şirketler, kurumlar yalanlarla mücadele etmek için nasıl davranmalılar?
Türkiye Sigorta Birliği Başkanı Atilla Benli’nin Pazartesi günü Habertürk yayınına katılarak yaptığı açıklamalar, çarpıtma ve belirsizlik karşısında alınabilecek en doğru pozisyonlardan birinin örneğiydi.
Sigortacılık alanında pek çok konuya değindi Başkan Benli ama ortalıkta yalan yanlış bilginin dolaştığı konu, zorunlu trafik sigortası idi… İddia şuydu: “Sigorta primleri arttı, ödeyemiyoruz” diyen yığınlar var…
Oysa 2021 yılında trafik sigortasındaki ortalama artış yüzde 3 imiş… Başkan tek tek anlattı… Maliyetlerin arttığı da bir gerçek, dedi… Yedek parçaların ithal oluşu, işçilik hesaplamasının asgari ücrete oranla yapılması, değer kaybının kapsamının genişletilmesi gibi faktörlerin etkisinden bahsetti… Uzun vadede vatandaşlar lehine yapılan mevzuat değişikliğinin de altını çizdi…
Yani, tezvirata karşı hızlı aksiyon alındı. Açıklamalar şeffaflıkla yapıldı. Sektör ya da kurum, kamuoyu önünde en üst düzeydeki sözcü ile temsil edildi.
Doğru iletişim için atılması gereken öncelikli adımlar bunlar işte… Ardından, belli periyodlarla bu mesajların tekrarlanması, hedef kitledeki algılamanın ölçümlenerek iletişimin frekansının belirlenmesi gelir…
Hakikati, bıkmadan usanmadan tekrar etmek, bunu en hızlı şekilde yapmak ve en doğru ağızdan ifade etmek en güçlü ‘yalan savar’dır…
Benzer bir durum İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ndeki işe alım süreçlerinin denetlenmesi konusunda ortaya çıktı. İçişleri Bakanlığı gelen ihbarlar üzerine bir soruşturma başlatmış… İstanbul’da faaliyet gösteren Din Alimleri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği’ni mercek altına almış… Bu çalışmada anlaşılmış ki; Dernek, PKK’nın elebaşı tarafından kurdurulmuş…
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, “Dini istismar etmek üzere niteliklendirilmiş bir Dernek” diyor…
Şöyle devam ediyor: “PKK/KCK ile iltisaklı, hapse girmiş, özellikle dağda bulunmuş, yine başka terör örgütlerinde polisimizin öldürülmesi eylemlerine katılmış, katkı vermiş ve yargı tarafından da bu tescil edilmiş ve yine bütün bunların yanı sıra FETÖ'den ihraç ettiğimiz, TSK'dan ihraç edilen, ByLock kullanıcısı birçok kişinin yoğunlaştırılmış olarak İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde işe alındığını gördük.”
İşte “İBB’ye kayyum atayacaklar” safsatasına kadar giden tezviratın aslı bu. Terör örgütüyle doğrudan bağlantılı bir derneğin faaliyetlerinin araştırılması… Kriminal bir vaka yani…
Tabii yalanla, dolanla gemi yürütmeye alışkın olanlar konunun üzerine atladılar. Uydurma balonlarını şişirip duruyorlar…
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na bu soruşturma sorulmuş, İBB Başkanı nerden bilsin bunların terör örgütüyle bağlantılı olduğunu demeye getirmiş; “Belediye Başkanı’nın Millî İstihbarat Teşkilâtı mı var?” demiş...
Fakat sonrasında CHP’nin birkaç yılda bir tekrarladığı, bir türlü doğrulanamayan iddiayı yine ısıtıp sunmuş: “İçişleri Bakanlığı müfettişleri görevlendirmiş. Geç kaldın kardeşim. Daha önce gönderseydin bari. Sadece o değil ki… Bizim bütün belediye başkanlarımızın telefonlarını dinliyorlar. Başkanlar için özel masalar kurdular, bütün alınan elemanlara bakıyorlar. Baksınlar. Eğer terör örgütüyle iltisaklı varsa ilgili kamu kuruluşu devlet geleneğinde uyarılır. İktidarda kalmak için söylemeyecekleri yalan, atmayacakları iftira yok.”
Genel Başkan’ın iddiası ciddi, ancak zırt-pırt aynı iddiayla ortaya çıkıp bir de ispatlayamayınca gülünç bir yanı da var doğrusu…
Hatırlarsınız, aynı iddiayı Deniz Baykal, Önder Sav ve Kemal Kılıçdaroğlu daha önce de dile getirmişlerdi… Soruşturmalar açılmış, gerisi bir türlü gelmemişti…
Kılıçdaroğlu, İBB’deki teftiş için bir de “Gündemi değiştirmek istiyorlar” yorumunda bulunmuş… Daha önce aynı yorumu CHP’deki taciz tespitleri için de yapmıştı… Alışkanlıkların takıntıya dönmesi böyle bir şey herhâlde…
Sigorta sektöründe olduğu gibi siyasi iletişimde de manipülasyonun, tezviratın, ‘kara propaganda’nın önünü kesmenin yolu, açık, etkili, yüksek frekanslı doğru iletişimden geçer…
Peki, ne yapılabilir? Sanatçılar, iş insanları, şirketler, kurumlar yalanlarla mücadele etmek için nasıl davranmalılar?
Türkiye Sigorta Birliği Başkanı Atilla Benli’nin Pazartesi günü Habertürk yayınına katılarak yaptığı açıklamalar, çarpıtma ve belirsizlik karşısında alınabilecek en doğru pozisyonlardan birinin örneğiydi.
Sigortacılık alanında pek çok konuya değindi Başkan Benli ama ortalıkta yalan yanlış bilginin dolaştığı konu, zorunlu trafik sigortası idi… İddia şuydu: “Sigorta primleri arttı, ödeyemiyoruz” diyen yığınlar var…
Oysa 2021 yılında trafik sigortasındaki ortalama artış yüzde 3 imiş… Başkan tek tek anlattı… Maliyetlerin arttığı da bir gerçek, dedi… Yedek parçaların ithal oluşu, işçilik hesaplamasının asgari ücrete oranla yapılması, değer kaybının kapsamının genişletilmesi gibi faktörlerin etkisinden bahsetti… Uzun vadede vatandaşlar lehine yapılan mevzuat değişikliğinin de altını çizdi…
Yani, tezvirata karşı hızlı aksiyon alındı. Açıklamalar şeffaflıkla yapıldı. Sektör ya da kurum, kamuoyu önünde en üst düzeydeki sözcü ile temsil edildi.
Doğru iletişim için atılması gereken öncelikli adımlar bunlar işte… Ardından, belli periyodlarla bu mesajların tekrarlanması, hedef kitledeki algılamanın ölçümlenerek iletişimin frekansının belirlenmesi gelir…
Hakikati, bıkmadan usanmadan tekrar etmek, bunu en hızlı şekilde yapmak ve en doğru ağızdan ifade etmek en güçlü ‘yalan savar’dır…
Benzer bir durum İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ndeki işe alım süreçlerinin denetlenmesi konusunda ortaya çıktı. İçişleri Bakanlığı gelen ihbarlar üzerine bir soruşturma başlatmış… İstanbul’da faaliyet gösteren Din Alimleri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği’ni mercek altına almış… Bu çalışmada anlaşılmış ki; Dernek, PKK’nın elebaşı tarafından kurdurulmuş…
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, “Dini istismar etmek üzere niteliklendirilmiş bir Dernek” diyor…
Şöyle devam ediyor: “PKK/KCK ile iltisaklı, hapse girmiş, özellikle dağda bulunmuş, yine başka terör örgütlerinde polisimizin öldürülmesi eylemlerine katılmış, katkı vermiş ve yargı tarafından da bu tescil edilmiş ve yine bütün bunların yanı sıra FETÖ'den ihraç ettiğimiz, TSK'dan ihraç edilen, ByLock kullanıcısı birçok kişinin yoğunlaştırılmış olarak İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde işe alındığını gördük.”
İşte “İBB’ye kayyum atayacaklar” safsatasına kadar giden tezviratın aslı bu. Terör örgütüyle doğrudan bağlantılı bir derneğin faaliyetlerinin araştırılması… Kriminal bir vaka yani…
Tabii yalanla, dolanla gemi yürütmeye alışkın olanlar konunun üzerine atladılar. Uydurma balonlarını şişirip duruyorlar…
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na bu soruşturma sorulmuş, İBB Başkanı nerden bilsin bunların terör örgütüyle bağlantılı olduğunu demeye getirmiş; “Belediye Başkanı’nın Millî İstihbarat Teşkilâtı mı var?” demiş...
Fakat sonrasında CHP’nin birkaç yılda bir tekrarladığı, bir türlü doğrulanamayan iddiayı yine ısıtıp sunmuş: “İçişleri Bakanlığı müfettişleri görevlendirmiş. Geç kaldın kardeşim. Daha önce gönderseydin bari. Sadece o değil ki… Bizim bütün belediye başkanlarımızın telefonlarını dinliyorlar. Başkanlar için özel masalar kurdular, bütün alınan elemanlara bakıyorlar. Baksınlar. Eğer terör örgütüyle iltisaklı varsa ilgili kamu kuruluşu devlet geleneğinde uyarılır. İktidarda kalmak için söylemeyecekleri yalan, atmayacakları iftira yok.”
Genel Başkan’ın iddiası ciddi, ancak zırt-pırt aynı iddiayla ortaya çıkıp bir de ispatlayamayınca gülünç bir yanı da var doğrusu…
Hatırlarsınız, aynı iddiayı Deniz Baykal, Önder Sav ve Kemal Kılıçdaroğlu daha önce de dile getirmişlerdi… Soruşturmalar açılmış, gerisi bir türlü gelmemişti…
Kılıçdaroğlu, İBB’deki teftiş için bir de “Gündemi değiştirmek istiyorlar” yorumunda bulunmuş… Daha önce aynı yorumu CHP’deki taciz tespitleri için de yapmıştı… Alışkanlıkların takıntıya dönmesi böyle bir şey herhâlde…
Sigorta sektöründe olduğu gibi siyasi iletişimde de manipülasyonun, tezviratın, ‘kara propaganda’nın önünü kesmenin yolu, açık, etkili, yüksek frekanslı doğru iletişimden geçer…