Yalandan medet ummak…
14 Mayıs 2020 - Yeni Şafak
Ülkemiz medyasının eleştiriyi en çok hak eden yanı; ‘tarafsızlık’ ilkesini çoktan terk etmesidir herhâlde… Diğer kusurları da çoğunlukla buna bağlı gelişiyor zaten… Şu dört alana yatırım yapmaması mesela: Ar-Ge, Pazarlama İletişimi, İnsan Kıymetleri, Kurumsal Yönetim İlkeleri…
‘Haberi farklı kaynaklardan doğrulatma’ ilkesinin uygulanmaması, son 30-40 yılın hikâyesidir aslında. O yatırımlar yapılmadığı için kendiliğinden tezahür etmiştir. 1970’lerin sonunda haberi iki kaynaktan alınan görüşle ele aldığımız hâlde “Neden 3’üncü bir taraftan görüş almadınız?!” diye Abdi İpekçi’den fırça yediğimizi hatırlarım…
Şimdilerde çok sık karşımıza çıkıyor… Tek bir haber kaynağıyla konuşulmuş ya da oradan gelen bilgi, belge, açıklama olduğu gibi kabul edilmiş… Sorgulama, karşıt görüşe başvurma yollarına gidilmeden ‘haber’ diye sunulmuş… Bu kaynak da çoğunlukla medya organının desteklediği siyasi partiden doğru geliyor…
Oysa İletişim fakültelerinde gazeteci adaylarına, haberi en az iki farklı kaynaktan doğrulatmaları öğretiliyor… Dikkat edelim, iki değil… En az iki…
Bugünse, “Faklı kaynakları geçtik, bari yalan söylemeyin” diye sızlanıyoruz…
Böyle bir ‘habere’ geçenlerde yine taraf tutma ve yalan konusunda ‘kadran kırmış’ bir TV kanalının ana haberinde denk geldik… Kanal muhabiri, İŞKUR’un önüne gitmiş ve iş başvurusu yapanlarla röportajlar yapmış… Bu kişilerden biri de evde ekmek olmadığı için termosuna çay doldurmuş; “Beklerken bari çay satıp ekmek parası kazanayım” demişmiş…
Çok üzücü, izleyen herkesi derinden etkileyecek ve tabii hükümet aleyhine düşünmeye ve davranmaya sevk edecek bir haber… Peki, doğru mu?
Eski alışkanlık… Tek kaynaktan gelen bilgiyle yetinemediğimiz için haberin yüzeyini biraz kazıdık. Şunlar çıktı:
İŞKUR önünde çay satan bu beyefendi, en son 2015 yılında iş aramış. Ondan beri kaydı yokmuş…
Eşi, temizlik personeli olarak çalışıyormuş…
Üniversite mezunu ve birlikte yaşadığı genç kızı üzerine kayıtlı 2004 model Peugeot marka araba varmış…
Nisan ayı sonunda aileye, bir vakıf tarafından 300 TL gıda ve nakit yardımı yapılmış…
Beyefendi, kira ve fatura borçlarının ödenmesi için de bir başvuru yapmış; o da değerlendirme aşamasındaymış…
Nasıl? İyi, değil mi?.. Allah cümlemizi bu tür medya melanetinden korusun…
Yalın bir Topçu analizi…
Sigortacılık sektöründe üst düzeyde yöneticilik yapan bir dostumuzdan gelen mektubu sizlerle paylaşmak istedim. Bir konu ancak bu kadar yalın anlatılabilir. Şöyle yazmış arkadaşımız:
“…Nurettin Topçu’yu tanıtmanız, anlatmanız, kendi açımdan gerçeği arama yolculuğunda önemli bir mihenk taşı oldu.
Onun dört kitabındaki makaleler, düşün ve felsefe yazıları, gerçekten bugüne kadar farklı boyutlarıyla düşünüp aslında tam da istediğim şekliyle ifade edemediğim, hatta deyim yerindeyse ete kemiğe büründüremediğim birçok fikri yaklaşımın olgunlaşmasına, hatta vücut bulmasına neden oldu diyebilirim.
Nelerdi bunlar;
1. 20. yüzyıl Batı felsefesinde nelerin eksik olduğunu gördüm. Otuzlu yaşlarda hayranı olduğum, Jean Paul Sartre’ın tam olarak neyi ıskaladığını anladım.
2. Topçu’nun isyan ahlakı anlayışı ile evrensel ahlaka kattığı yüce değerin üstüne ne ampiristler ne rasyonalistler ve hatta ne de sosyal dayanışmacılar çıkabilmiştir. Nitekim, ABD’nin en zengin eyaleti New York’ta Covid-19 salgınında sokaklarda ölen evsizleri gördüğümde; bu milletin sokaktaki köpeğin, kedinin rızkı var diye nasıl ve neden duyarlılık gösterdiğini idrak etmemi sağladı.
3. İstisnasız pozitivizme bağlılığın aklın üstünlüğü değil, aslında esirliği olduğunu anladım.
4. Kafatasçılıktan kaçınarak milliyetçiliğin nasıl yeniden yorumlanacağını öğrendim.
5. Önce Japonya, sonra Güney Kore ve bugün yaşadığımız Çin’in yükselişinin ardındaki felsefenin, aslında tam olarak Topçu’nun anlattığının bugünkü tezahürü olduğunu anladım. Yani salt güvenlik endişesi üzerinden ortak değer yaratamıyorsunuz.
6. Kalkınmanın, gelişmenin, bağımsız, kendi kendine yeten ve birkaç 100 yıl aradan sonra sözü dinlenen bir ulus olmanın temel koşulunun, millî inanç, maneviyat, ortak ruhi şekillenme olduğunu özümsedim.
7. Aslında Türkiye’nin bugün içinde bulunduğu en köklü sorunsalın kurucu felsefede değil, başta İnönü ile vücut bulan CHP damarı, ardından Amerikan ve kısmen Batı müstemlekesi sarmalından kurtulamamış olmamızı bir kez daha teyit ettim.”
Zihnine sağlık sevgili kardeşim…
‘Haberi farklı kaynaklardan doğrulatma’ ilkesinin uygulanmaması, son 30-40 yılın hikâyesidir aslında. O yatırımlar yapılmadığı için kendiliğinden tezahür etmiştir. 1970’lerin sonunda haberi iki kaynaktan alınan görüşle ele aldığımız hâlde “Neden 3’üncü bir taraftan görüş almadınız?!” diye Abdi İpekçi’den fırça yediğimizi hatırlarım…
Şimdilerde çok sık karşımıza çıkıyor… Tek bir haber kaynağıyla konuşulmuş ya da oradan gelen bilgi, belge, açıklama olduğu gibi kabul edilmiş… Sorgulama, karşıt görüşe başvurma yollarına gidilmeden ‘haber’ diye sunulmuş… Bu kaynak da çoğunlukla medya organının desteklediği siyasi partiden doğru geliyor…
Oysa İletişim fakültelerinde gazeteci adaylarına, haberi en az iki farklı kaynaktan doğrulatmaları öğretiliyor… Dikkat edelim, iki değil… En az iki…
Bugünse, “Faklı kaynakları geçtik, bari yalan söylemeyin” diye sızlanıyoruz…
Böyle bir ‘habere’ geçenlerde yine taraf tutma ve yalan konusunda ‘kadran kırmış’ bir TV kanalının ana haberinde denk geldik… Kanal muhabiri, İŞKUR’un önüne gitmiş ve iş başvurusu yapanlarla röportajlar yapmış… Bu kişilerden biri de evde ekmek olmadığı için termosuna çay doldurmuş; “Beklerken bari çay satıp ekmek parası kazanayım” demişmiş…
Çok üzücü, izleyen herkesi derinden etkileyecek ve tabii hükümet aleyhine düşünmeye ve davranmaya sevk edecek bir haber… Peki, doğru mu?
Eski alışkanlık… Tek kaynaktan gelen bilgiyle yetinemediğimiz için haberin yüzeyini biraz kazıdık. Şunlar çıktı:
İŞKUR önünde çay satan bu beyefendi, en son 2015 yılında iş aramış. Ondan beri kaydı yokmuş…
Eşi, temizlik personeli olarak çalışıyormuş…
Üniversite mezunu ve birlikte yaşadığı genç kızı üzerine kayıtlı 2004 model Peugeot marka araba varmış…
Nisan ayı sonunda aileye, bir vakıf tarafından 300 TL gıda ve nakit yardımı yapılmış…
Beyefendi, kira ve fatura borçlarının ödenmesi için de bir başvuru yapmış; o da değerlendirme aşamasındaymış…
Nasıl? İyi, değil mi?.. Allah cümlemizi bu tür medya melanetinden korusun…
Yalın bir Topçu analizi…
Sigortacılık sektöründe üst düzeyde yöneticilik yapan bir dostumuzdan gelen mektubu sizlerle paylaşmak istedim. Bir konu ancak bu kadar yalın anlatılabilir. Şöyle yazmış arkadaşımız:
“…Nurettin Topçu’yu tanıtmanız, anlatmanız, kendi açımdan gerçeği arama yolculuğunda önemli bir mihenk taşı oldu.
Onun dört kitabındaki makaleler, düşün ve felsefe yazıları, gerçekten bugüne kadar farklı boyutlarıyla düşünüp aslında tam da istediğim şekliyle ifade edemediğim, hatta deyim yerindeyse ete kemiğe büründüremediğim birçok fikri yaklaşımın olgunlaşmasına, hatta vücut bulmasına neden oldu diyebilirim.
Nelerdi bunlar;
1. 20. yüzyıl Batı felsefesinde nelerin eksik olduğunu gördüm. Otuzlu yaşlarda hayranı olduğum, Jean Paul Sartre’ın tam olarak neyi ıskaladığını anladım.
2. Topçu’nun isyan ahlakı anlayışı ile evrensel ahlaka kattığı yüce değerin üstüne ne ampiristler ne rasyonalistler ve hatta ne de sosyal dayanışmacılar çıkabilmiştir. Nitekim, ABD’nin en zengin eyaleti New York’ta Covid-19 salgınında sokaklarda ölen evsizleri gördüğümde; bu milletin sokaktaki köpeğin, kedinin rızkı var diye nasıl ve neden duyarlılık gösterdiğini idrak etmemi sağladı.
3. İstisnasız pozitivizme bağlılığın aklın üstünlüğü değil, aslında esirliği olduğunu anladım.
4. Kafatasçılıktan kaçınarak milliyetçiliğin nasıl yeniden yorumlanacağını öğrendim.
5. Önce Japonya, sonra Güney Kore ve bugün yaşadığımız Çin’in yükselişinin ardındaki felsefenin, aslında tam olarak Topçu’nun anlattığının bugünkü tezahürü olduğunu anladım. Yani salt güvenlik endişesi üzerinden ortak değer yaratamıyorsunuz.
6. Kalkınmanın, gelişmenin, bağımsız, kendi kendine yeten ve birkaç 100 yıl aradan sonra sözü dinlenen bir ulus olmanın temel koşulunun, millî inanç, maneviyat, ortak ruhi şekillenme olduğunu özümsedim.
7. Aslında Türkiye’nin bugün içinde bulunduğu en köklü sorunsalın kurucu felsefede değil, başta İnönü ile vücut bulan CHP damarı, ardından Amerikan ve kısmen Batı müstemlekesi sarmalından kurtulamamış olmamızı bir kez daha teyit ettim.”
Zihnine sağlık sevgili kardeşim…