Yaptırım yapınca yapılmış oluyor mu?
02 Nisan 2022 - Yeni Şafak
Konuya daha önce de muttali olmuştuk… Ancak, Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi kıymetli hocam Prof. Dr. Barış Doster’in 26 Mart’ta yayınlanan köşe yazısıyla daha da ayrıntılı bilgi edinmemiz mümkün oldu…
İşin özü şu: Drextel Üniversitesi farklı ülkelere uygulanan küresel yaptırımlarla ilgili bir araştırma yapmış…
The New York Times’tan Ella Koeze de bu araştırmayı temel alarak bir makale yayınlamış…
Hani şu sıra Rusya’ya uygulanan ambargolar çok gündemde ya… Barış Hoca makalesinde diyor ki: “Rusya’ya uygulanan ekonomik yaptırımlar, yaptırımların boyutunun, kapsamının, yoğunluğunun, etkisinin, süresinin, hedefinin de bir kez daha gündeme gelmesini sağlıyor elbette. Yaptırımların amacına ulaşıp ulaşmadığı sorusu daha çok soruluyor. Yaptırımların Rusya’yı etkileyeceği kesindir.
Fakat ABD’nin yaptırımlar yoluyla hedefine ulaşması olanaksızdır. ABD’nin önemli üniversitelerinden Drexel Üniversitesi’nin yaptırımlarla ilgili veri tabanı da zaten bunu ortaya koymaktadır (bkz. https://www.globalsanctionsdatabase.com/).”
The New York Times gazetesindeki yazıda da Drextel Üniversitesi’nin araştırmasından bahisle şunlara değinilmiş… 1950-2019 arasında, ekonomik, politik, diplomatik vb. pek çok alanda toplam 1101 yaptırım gündeme gelmiş… Çin, Kuzey Kore, Suriye, Küba, Rusya, Irak, İran bu ülkelerde başı çekiyormuş… Yaptırımlar çoğunlukla şu gerekçelerle gündeme gelmiş: Demokrasi, özgürlük, insan hakları, basın hürriyeti... En çok yaptırımı ABD (yüzde 42) uygulamış… Onu, Avrupa Birliği (yüzde 12) ve Birleşmiş Milletler (yüzde 7) izlemiş…
Fakat bu yöntemin sonuç verme oranı ise pek de umulduğu gibi değilmiş… Araştırmacılar, yaptırımların başarısını anlamak maksadıyla; her vaka özelinde yaptırımlarla amaçlanan politika hedeflerine ulaşılıp ulaşılamadığını, hükûmet veya Birleşmiş Milletler gibi resmi kaynaklardan alınan tespitlerle karşılaştırmışlar. Buna göre belirtilen hedeflerin yaklaşık yarısının kısmen, yaklaşık yüzde 35’inin ise tamamen gerçekleşebildiği görülmüş…
Kurtuluş Savaşı’ndan bu yana bu yaptırımların daniskasıyla karşılaşmış bir ülke olarak her türlü yaptırım karşısında millî iradenin galebe çaldığını gördük… Ayrıca önce 1974 Kıbrıs Harekâtı sırasında uygulanan, sonra da F-35 sürecindeki yaptırımların ülkemizin savunma sanayisini nasıl geliştirdiğine hep birlikte şahit olduk…
Rusya’nın agresyonunu savunmak elbette mümkün değil… Ancak bu agresyon karşısında uygulanacak yöntemlerin etkisi de ortada; ‘Demokles’in kılıcı’ gibi sallanıp duruyor…
Gözümüze takılanlar…
İşin özü şu: Drextel Üniversitesi farklı ülkelere uygulanan küresel yaptırımlarla ilgili bir araştırma yapmış…
The New York Times’tan Ella Koeze de bu araştırmayı temel alarak bir makale yayınlamış…
Hani şu sıra Rusya’ya uygulanan ambargolar çok gündemde ya… Barış Hoca makalesinde diyor ki: “Rusya’ya uygulanan ekonomik yaptırımlar, yaptırımların boyutunun, kapsamının, yoğunluğunun, etkisinin, süresinin, hedefinin de bir kez daha gündeme gelmesini sağlıyor elbette. Yaptırımların amacına ulaşıp ulaşmadığı sorusu daha çok soruluyor. Yaptırımların Rusya’yı etkileyeceği kesindir.
Fakat ABD’nin yaptırımlar yoluyla hedefine ulaşması olanaksızdır. ABD’nin önemli üniversitelerinden Drexel Üniversitesi’nin yaptırımlarla ilgili veri tabanı da zaten bunu ortaya koymaktadır (bkz. https://www.globalsanctionsdatabase.com/).”
The New York Times gazetesindeki yazıda da Drextel Üniversitesi’nin araştırmasından bahisle şunlara değinilmiş… 1950-2019 arasında, ekonomik, politik, diplomatik vb. pek çok alanda toplam 1101 yaptırım gündeme gelmiş… Çin, Kuzey Kore, Suriye, Küba, Rusya, Irak, İran bu ülkelerde başı çekiyormuş… Yaptırımlar çoğunlukla şu gerekçelerle gündeme gelmiş: Demokrasi, özgürlük, insan hakları, basın hürriyeti... En çok yaptırımı ABD (yüzde 42) uygulamış… Onu, Avrupa Birliği (yüzde 12) ve Birleşmiş Milletler (yüzde 7) izlemiş…
Fakat bu yöntemin sonuç verme oranı ise pek de umulduğu gibi değilmiş… Araştırmacılar, yaptırımların başarısını anlamak maksadıyla; her vaka özelinde yaptırımlarla amaçlanan politika hedeflerine ulaşılıp ulaşılamadığını, hükûmet veya Birleşmiş Milletler gibi resmi kaynaklardan alınan tespitlerle karşılaştırmışlar. Buna göre belirtilen hedeflerin yaklaşık yarısının kısmen, yaklaşık yüzde 35’inin ise tamamen gerçekleşebildiği görülmüş…
Kurtuluş Savaşı’ndan bu yana bu yaptırımların daniskasıyla karşılaşmış bir ülke olarak her türlü yaptırım karşısında millî iradenin galebe çaldığını gördük… Ayrıca önce 1974 Kıbrıs Harekâtı sırasında uygulanan, sonra da F-35 sürecindeki yaptırımların ülkemizin savunma sanayisini nasıl geliştirdiğine hep birlikte şahit olduk…
Rusya’nın agresyonunu savunmak elbette mümkün değil… Ancak bu agresyon karşısında uygulanacak yöntemlerin etkisi de ortada; ‘Demokles’in kılıcı’ gibi sallanıp duruyor…
Gözümüze takılanlar…
- Kurumsal sosyal sorumluluk çalışmalarında; toplumsal fayda sağlamak ve markanın ‘varoluş nedenine’ uygunluk kritik başarı faktörleridir. İGA İstanbul Havalimanı bu iki faktörü de karşılayarak doğru bir aksiyona imza atmış. 2 Nisan Dünya Otizm Farkındalık Günü için “Hayaller Dijitale Taşınıyor – Tuvalden Piksele” projesini hayata geçirmiş. Proje kapsamında otizmli çocuklar havalimanının ‘erişilebilir’ hizmetlerini deneyimlemişler ve NFT satışlarından elde edilen gelir de TODEV’e bağışlanmış.
- Kocaeli Büyükşehir Belediyesi, bu yıl Kartepe Zirvesi’nin dördüncüsünü düzenledi. “Dirençli Şehirler ve Şehrin Dönüşümü” temalı zirveye Nobel Barış Ödülü sahibi Muhammed Yunus, Almanya eski Başbakanı Gerhard Schröder, UNDP Türkiye Mukim Temsilcisi Louisa Vinton, İlber Ortaylı, Prof. Dr. Göran Therborn, Alev Alatlı gibi önemli isimler katılmış. Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı Doç. Dr. Tahir Büyükakın’ı ‘kent markasına’ ciddi katma değer sunan bu etkinlik için tebrik etmek gerek…
- Master Chef yarışmasının jürisindeki ünlü şefler son derece popülerler, çok da seviliyorlar… Tabii markalarla iş birlikleri de arka arkaya geliyor. Firmalar ünlülerle çalışmayı, bazen güvenilirlikleri, bazen sevilen isimler oluşları bazen de kendilerine has beğenilen başka özelliklerini markalara ‘yansıttıkları’ için tercih ederler… Ancak, ünlüler her iş birliğinde ‘kendilerinden’ bir şey verirler. Uluslararası terminolojide buna “substance” kaybı denir… Salamdan bir parça kesilmesi gibi de düşünülebilir… Her reklam bir parça daha alır… O nedenle dikkatli olmalarında fayda var…
- Oscar Ödül Töreni’nin menüsünde ‘Karadeniz pidesi’ ve ‘kaymaklı kayısı tatlısı’ da yer almış. Tabii bu tesadüfen değil, Kültür ve Turizm Bakanlığı Türkiye Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı’nın çalışmaları sonucunda mümkün olmuş. Ülkelerin tanıtımı için ‘soft power’ (yumuşak güç) kapsamında ciddiyetle eğilinmesi gerekilen gastrodiplomasi adına doğru bir hamle olmuş… (Effect BCW, Işıl Gerek)