Yarın ‘makas’ değiştirecekler…
16 TEMMUZ 2012
Öyle demiş Genel Başkan Sayın Kılıçdaroğlu Kurultay öncesi… “CHP makas değiştirecek”… Yani şimendifer aynı, makinist aynı… Onlar ve zihniyetleri değişmeyecek ama yön değişecek…
Bu metafordan ben bunu anlıyorum. Başkası başka bir şey anlıyorsa beri gelsin…
İlginç kelimedir şu ‘Kurultay’. Aslında ‘kongre’nin ‘arı Türkçesi’... Sadece CHP ve MHP, kongreleri için kullanır. Diğer ‘tay’lar tutmuştur mesela. Yargıtay, Sayıştay, Danıştay… Tutmayan bir de ‘Kamutay’ var. Meclis’in genel kurulu için kullanmak için tepinmişler. Olmamış…
Bilindiği üzere dilde ‘arılaşma’yı dünyada genellikle faşistler sahiplenmişlerdir. Bizde ise ne hikmetse bu rol eski CHP zihniyetine ve sol dünya görüşüne düşmüştür… Anti emperyalist tavrın bir parçası olarak herhalde… Ancak ısrarın bir anlamı yoktur. Türk Dil Kurumu yeni bir kelime ‘teklif’ eder. Yerleşirse yerleşir, yoksa rafa kalkar. Bizce, CHP ‘Makas Değişikliği’ne şu ‘arkaik’ Kurultay kelimesinden kurtularak başlayabilir. “Bundan sonra herkes gibi biz de Parti Kongresi yapacağız arkadaşlar” derler ve herkes şöyle bir silkeleniverir…
Makas değişikliğine işaret edecek ikinci hareket olarak, içinde ‘devletçilik’ gibi bir başka arkaik kavramın bulunduğu; bir iki ‘malumatfuruş’ dışında hiçbir CHP’linin de bir çırpıda sayamadığı 6 ilkeyi simgeleyen ‘Altı Ok’tan vazgeçilmeli. Dünyada her kurum amblemini, logosunu çağın gereklerine göre yeniler. CHP için tutuculuğa ve çağ dışılığa işaret edecek hareketlerden kaçınmanın tam da fırsatıdır…
Bu iki küçük gibi görünen hareket belki bir ‘büyük’ değişimi tetikleyebilir. Tabi dünkü yazımızda sözünü ettiğimiz ‘Üç Büyükler’i hayata geçirmeyi ihmal etmeden…
Bunları halledebilmek için de CHP’nin öncelikle “İlkokul çocuklarına anket uyguladık. Hepsi Atatürk’ü tanımadan seviyormuş” diye sevinen üst düzey partililerden kurtulması gerekmez mi?..
Bize bir şey olur…
Şu sıra hafta sonları kaçamakları ile geldiğimiz Bozcaada’nın buz gibi soğuk denizinin gün gelip ısınacağı hiç aklıma gelmezdi. Son üç gündür ada sahillerinden denize girenler her zamankinden farklı bir sualtı dünyası ile karşı karşıya kaldılar. Bozcaada Bozcaada olalı acaba bu kadar sıcak bir denize sahip olmuş mudur? Neredeyse bir karakter özelliğine dönüşen soğuk mu soğuk denizi, deniz sefası ile ‘banyo sefasını’ birbirine karıştıran tüketim turizmine set çeken Bozcaada’nın huyu suyu değişmiş gibi görünüyordu.
Akşam’ın dünkü ekinde arkadaşımız Esin Gedik’in ‘Med Cezir’ adlı köşesini okurken ‘huyu suyu değişen deniz’ karakterinin sadece Bozcaada’ya has değil, ülkemizin dört bir yanına yayılan ve aslında alarm vererek gelen bir tehlike olarak anlaşılması gerektiğini gördük.
Esin Gedik, son 15 günde deniz kirliliğine dair çok sayıda haber ve araştırmayla karşılaştığını ve okyanuslarda oluşan çöp dağlarının iç denizlere doğru ilerlediğini belirterek Türkiye’den de bilimsel çalışmalara yer vermiş. Denizlerde unutulan ya da balıkçıların bilerek denizlere attıkları ‘hayalet ağların’ yok ettikleri balık türleri, artan asit miktarı yüzünden yok olmaya yüz tutmuş mercan adaları, güney kıyılarımızda atılan demirler yüzünden paramparça olan ‘denizlerin akciğerleri’ çayırlar, bunun sonucunda oksijen miktarı giderek azalan sularımız…
Gedik Karadeniz’in ise neredeyse bir ‘ölü denize’ dönüştüğünden dem vurarak, ‘vefasızlığa ve duyarsızlığa bakıp ağlıyor’ sanki…
Küresel ısınma ve iklim değişikliği (Bkz. sel felaketleri) artık sadece ‘başka ülkelerin meselesi’ olmaktan çıkmış, ‘bize bir şey olmaz’ mavrasının geçersizliği de çoktan kanıtlanmış… Bırakın ülkeyi; yaşam elden gidiyor. Peki hangi siyasi parti ‘canlılığın devamı’ meselesini programının birinci sırasına almış; hangi acil somut çözüm önerisini getiriyor?
Ben bilmiyorum…
Galiba en büyük hata da halkın (seçmenin) çevre ve doğa konularına duyarsız olduğunu ve duyarsız kalacağını düşünmek…
Bu metafordan ben bunu anlıyorum. Başkası başka bir şey anlıyorsa beri gelsin…
İlginç kelimedir şu ‘Kurultay’. Aslında ‘kongre’nin ‘arı Türkçesi’... Sadece CHP ve MHP, kongreleri için kullanır. Diğer ‘tay’lar tutmuştur mesela. Yargıtay, Sayıştay, Danıştay… Tutmayan bir de ‘Kamutay’ var. Meclis’in genel kurulu için kullanmak için tepinmişler. Olmamış…
Bilindiği üzere dilde ‘arılaşma’yı dünyada genellikle faşistler sahiplenmişlerdir. Bizde ise ne hikmetse bu rol eski CHP zihniyetine ve sol dünya görüşüne düşmüştür… Anti emperyalist tavrın bir parçası olarak herhalde… Ancak ısrarın bir anlamı yoktur. Türk Dil Kurumu yeni bir kelime ‘teklif’ eder. Yerleşirse yerleşir, yoksa rafa kalkar. Bizce, CHP ‘Makas Değişikliği’ne şu ‘arkaik’ Kurultay kelimesinden kurtularak başlayabilir. “Bundan sonra herkes gibi biz de Parti Kongresi yapacağız arkadaşlar” derler ve herkes şöyle bir silkeleniverir…
Makas değişikliğine işaret edecek ikinci hareket olarak, içinde ‘devletçilik’ gibi bir başka arkaik kavramın bulunduğu; bir iki ‘malumatfuruş’ dışında hiçbir CHP’linin de bir çırpıda sayamadığı 6 ilkeyi simgeleyen ‘Altı Ok’tan vazgeçilmeli. Dünyada her kurum amblemini, logosunu çağın gereklerine göre yeniler. CHP için tutuculuğa ve çağ dışılığa işaret edecek hareketlerden kaçınmanın tam da fırsatıdır…
Bu iki küçük gibi görünen hareket belki bir ‘büyük’ değişimi tetikleyebilir. Tabi dünkü yazımızda sözünü ettiğimiz ‘Üç Büyükler’i hayata geçirmeyi ihmal etmeden…
Bunları halledebilmek için de CHP’nin öncelikle “İlkokul çocuklarına anket uyguladık. Hepsi Atatürk’ü tanımadan seviyormuş” diye sevinen üst düzey partililerden kurtulması gerekmez mi?..
Bize bir şey olur…
Şu sıra hafta sonları kaçamakları ile geldiğimiz Bozcaada’nın buz gibi soğuk denizinin gün gelip ısınacağı hiç aklıma gelmezdi. Son üç gündür ada sahillerinden denize girenler her zamankinden farklı bir sualtı dünyası ile karşı karşıya kaldılar. Bozcaada Bozcaada olalı acaba bu kadar sıcak bir denize sahip olmuş mudur? Neredeyse bir karakter özelliğine dönüşen soğuk mu soğuk denizi, deniz sefası ile ‘banyo sefasını’ birbirine karıştıran tüketim turizmine set çeken Bozcaada’nın huyu suyu değişmiş gibi görünüyordu.
Akşam’ın dünkü ekinde arkadaşımız Esin Gedik’in ‘Med Cezir’ adlı köşesini okurken ‘huyu suyu değişen deniz’ karakterinin sadece Bozcaada’ya has değil, ülkemizin dört bir yanına yayılan ve aslında alarm vererek gelen bir tehlike olarak anlaşılması gerektiğini gördük.
Esin Gedik, son 15 günde deniz kirliliğine dair çok sayıda haber ve araştırmayla karşılaştığını ve okyanuslarda oluşan çöp dağlarının iç denizlere doğru ilerlediğini belirterek Türkiye’den de bilimsel çalışmalara yer vermiş. Denizlerde unutulan ya da balıkçıların bilerek denizlere attıkları ‘hayalet ağların’ yok ettikleri balık türleri, artan asit miktarı yüzünden yok olmaya yüz tutmuş mercan adaları, güney kıyılarımızda atılan demirler yüzünden paramparça olan ‘denizlerin akciğerleri’ çayırlar, bunun sonucunda oksijen miktarı giderek azalan sularımız…
Gedik Karadeniz’in ise neredeyse bir ‘ölü denize’ dönüştüğünden dem vurarak, ‘vefasızlığa ve duyarsızlığa bakıp ağlıyor’ sanki…
Küresel ısınma ve iklim değişikliği (Bkz. sel felaketleri) artık sadece ‘başka ülkelerin meselesi’ olmaktan çıkmış, ‘bize bir şey olmaz’ mavrasının geçersizliği de çoktan kanıtlanmış… Bırakın ülkeyi; yaşam elden gidiyor. Peki hangi siyasi parti ‘canlılığın devamı’ meselesini programının birinci sırasına almış; hangi acil somut çözüm önerisini getiriyor?
Ben bilmiyorum…
Galiba en büyük hata da halkın (seçmenin) çevre ve doğa konularına duyarsız olduğunu ve duyarsız kalacağını düşünmek…