‘Yasın 5 aşaması’…
18 mayıs 2023 yeni şafak
CHP genel başkanlığı ve milletvekilliği hariç, girdiği her seçimi kaybeden Kemal Kılıçdaroğlu ve arka arkaya 16 seçim kaybettiği söylenen CHP yöneticilerinin, her seçim sonrasında ortaya koydukları bir ‘çemkirme şablonu’ var…
Bu kez de aynı şablonu koydular, içini de benzer laflarla doldurdular… Şablonlarının, Elisabeth Kübler-Ross’un meşhur ‘Yasın 5 Aşaması’na benzer özellikler taşıyan aşamaları şöyle…
Bir: İnkâr
Kaybettiğini inkâr edeceksin. Malumunuz, basındaki kaleleri Cumhuriyet gazetesi, 15 Mayıs günü simsiyah bir baş sayfa ve “Erdoğan kaybetti” manşetiyle çıktı… Bütün fondaş kanallar, “Bekleyin, sonuç her an değişebilir. Kılıçdaroğlu kazanmak üzere” ifadesiyle hakikati reddetmeye çalıştılar…
Hatta öncesinde bir de ‘inkâra hazırlık’ süreci tasarlanmıştı: “Çalmazlarsa, kesin kazanıyoruz” diye ortada dolananlar, kazanamamaları takdirde başvuracakları inkâr yolunu ifşa ediyorlardı…
Anadolu Ajansı’na yönelik -her seçimdeki- saldırı ve tezvirat da buradan ileri geliyordu. Hatta, “Seçim gecesi sistem durmuş” yalanı tam dolaşıma sokulmuştu ki; CHP’nin Bilgi ve İletişim Teknolojilerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Onursal Adıgüzel şu açıklamasıyla bunun önünü kesiverdi: “Kamuoyunda oluşan olumsuz kanaat nedeniyle, seçim akşamı sistemlerimiz çalışmasına ve hiçbir teknik aksaklık yaşanmamasına rağmen, Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçim sürecine zarar vermemek adına 2018 yılından bu yana sürdürdüğüm görevimden ayrılıyorum.”
İki: Öfke
Kılıçdaroğlu’nun elini masaya üç kere vurup “Buradayım be! Buradayım!” diye tepindiği sahneyle ifade edilen öfke aşaması… Bu aşamada depremzedelere küfür kıyamet saldırılar, barındıkları yerleri boşaltmalarını isteyen CHP’li belediyeler iddiaları da başroldeydi…
Gençlerin ‘üstünde ölü toprağı’nın serili olduğunu öne süren Genel Başkan’larının izindeki TV kanalları, devletin polisinin, görev kâğıdını fotokopiyle çoğaltarak pek çok sandıkta AK Parti ve Sayın Erdoğan lehine oy kullandırtıldığını iddia ettiler…
Bir gazeteci eskisinin tweeti de Anadolu insanından nefretin simgesi ve öfke aşamasının mükemmel bir örneğiydi: “Ben, mert Anadolu insanı, orası Dadaş, burası Gakkoş, hassasiyetleri vardır, pek milliyetçidir, çok vatanseverdir palavralarından artık sıkıldım. Tanık olduğum Anadolu, iki yüzlü, pusucu, ancak kalabalıkla sürüleştiğinde gücünü bulan, birey olarak yetersiz insanların yaşadığı derin bir çukurdur. O yüzden hepsi, o çukurdan çıkıp kapağı buralara atmak ister. Geldikleri yeri de bozarlar.”
Üç: Pazarlık
14 Mayıs’ta oy vermeye gitmeyen milyonların, sandığa götürülerek Kılıçdaroğlu’nun kazanmasının sağlanacağını savunanlar, 2. turda ilk kez oy verecek 50 bin genci ‘garanti oy’ olarak görenler, “Şartlarımız kabul edildikten sonra biz yediemin gibi hükûmetin içinde de yer alabiliriz" diyen Sinan Oğan gibiler pazarlık aşamasına damgalarını vurdular…
Kılıçdaroğlu, 6’lı İttifak, PKK/HDP ilişkileri konusunda gösterdiği pazarlık suplesini 2. tur öncesinde de sergileyecek gibi…
Ancak önlerinde ülkemizin millî bağımsızlığı ve bölünmezliği konusunda tavizi olmayan, hiçbir pazarlığa gelmeyen bir seçmen kitlesi var…
Dört: Depresyon
Aslında bu ruh hâli tüm aşamaların içinde vardır… 29 Mayıs itibarıyla maksimum noktasına ulaşabilir…
Beş: Kabullenme
Bu süreç, 3 ay kadar sürebilir… Ancak, kısır döngü hâlinde birinci aşamaya da tekrar dönülebilir…
İyi bir yenilen olmayı öğrenmek, ruhsal ve zihinsel tekâmülün göstergesidir…
Günün sözü
“Hep denedin. Hep yenildin. Olsun. Yine dene. Yine yenil. Daha iyi yenil.”
Samuel Beckett
Gözümüze takılanlar…
Bu kez de aynı şablonu koydular, içini de benzer laflarla doldurdular… Şablonlarının, Elisabeth Kübler-Ross’un meşhur ‘Yasın 5 Aşaması’na benzer özellikler taşıyan aşamaları şöyle…
Bir: İnkâr
Kaybettiğini inkâr edeceksin. Malumunuz, basındaki kaleleri Cumhuriyet gazetesi, 15 Mayıs günü simsiyah bir baş sayfa ve “Erdoğan kaybetti” manşetiyle çıktı… Bütün fondaş kanallar, “Bekleyin, sonuç her an değişebilir. Kılıçdaroğlu kazanmak üzere” ifadesiyle hakikati reddetmeye çalıştılar…
Hatta öncesinde bir de ‘inkâra hazırlık’ süreci tasarlanmıştı: “Çalmazlarsa, kesin kazanıyoruz” diye ortada dolananlar, kazanamamaları takdirde başvuracakları inkâr yolunu ifşa ediyorlardı…
Anadolu Ajansı’na yönelik -her seçimdeki- saldırı ve tezvirat da buradan ileri geliyordu. Hatta, “Seçim gecesi sistem durmuş” yalanı tam dolaşıma sokulmuştu ki; CHP’nin Bilgi ve İletişim Teknolojilerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Onursal Adıgüzel şu açıklamasıyla bunun önünü kesiverdi: “Kamuoyunda oluşan olumsuz kanaat nedeniyle, seçim akşamı sistemlerimiz çalışmasına ve hiçbir teknik aksaklık yaşanmamasına rağmen, Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçim sürecine zarar vermemek adına 2018 yılından bu yana sürdürdüğüm görevimden ayrılıyorum.”
İki: Öfke
Kılıçdaroğlu’nun elini masaya üç kere vurup “Buradayım be! Buradayım!” diye tepindiği sahneyle ifade edilen öfke aşaması… Bu aşamada depremzedelere küfür kıyamet saldırılar, barındıkları yerleri boşaltmalarını isteyen CHP’li belediyeler iddiaları da başroldeydi…
Gençlerin ‘üstünde ölü toprağı’nın serili olduğunu öne süren Genel Başkan’larının izindeki TV kanalları, devletin polisinin, görev kâğıdını fotokopiyle çoğaltarak pek çok sandıkta AK Parti ve Sayın Erdoğan lehine oy kullandırtıldığını iddia ettiler…
Bir gazeteci eskisinin tweeti de Anadolu insanından nefretin simgesi ve öfke aşamasının mükemmel bir örneğiydi: “Ben, mert Anadolu insanı, orası Dadaş, burası Gakkoş, hassasiyetleri vardır, pek milliyetçidir, çok vatanseverdir palavralarından artık sıkıldım. Tanık olduğum Anadolu, iki yüzlü, pusucu, ancak kalabalıkla sürüleştiğinde gücünü bulan, birey olarak yetersiz insanların yaşadığı derin bir çukurdur. O yüzden hepsi, o çukurdan çıkıp kapağı buralara atmak ister. Geldikleri yeri de bozarlar.”
Üç: Pazarlık
14 Mayıs’ta oy vermeye gitmeyen milyonların, sandığa götürülerek Kılıçdaroğlu’nun kazanmasının sağlanacağını savunanlar, 2. turda ilk kez oy verecek 50 bin genci ‘garanti oy’ olarak görenler, “Şartlarımız kabul edildikten sonra biz yediemin gibi hükûmetin içinde de yer alabiliriz" diyen Sinan Oğan gibiler pazarlık aşamasına damgalarını vurdular…
Kılıçdaroğlu, 6’lı İttifak, PKK/HDP ilişkileri konusunda gösterdiği pazarlık suplesini 2. tur öncesinde de sergileyecek gibi…
Ancak önlerinde ülkemizin millî bağımsızlığı ve bölünmezliği konusunda tavizi olmayan, hiçbir pazarlığa gelmeyen bir seçmen kitlesi var…
Dört: Depresyon
Aslında bu ruh hâli tüm aşamaların içinde vardır… 29 Mayıs itibarıyla maksimum noktasına ulaşabilir…
Beş: Kabullenme
Bu süreç, 3 ay kadar sürebilir… Ancak, kısır döngü hâlinde birinci aşamaya da tekrar dönülebilir…
İyi bir yenilen olmayı öğrenmek, ruhsal ve zihinsel tekâmülün göstergesidir…
Günün sözü
“Hep denedin. Hep yenildin. Olsun. Yine dene. Yine yenil. Daha iyi yenil.”
Samuel Beckett
Gözümüze takılanlar…
- Sınıf öğretmeni ve yazar Gülsüm Koçak Sönmez’in yazdığı, Miray Durgut’un resimlediği “Bay Dingo’nun Ahırı – Atasözleriyle Bir Öykü” adlı kitabı Dinozor Çocuk yayınlamış. 8-10 yaş arasındaki çocuklara yönelik kitapla atasözlerimiz, hayvanların ağzından öğretiliyormuş. Uzmanlık ve hassasiyet gerektiren çocuk edebiyatı konusunda yerli ve millî kültürümüzle ilgili doldurulacak epey boşluk var. Bu kitapla bir adım atılmış olması sevindirici; ne de olsa “Ağaç yaşken eğilir”… (Hande Harmandalı, Banu Zeytinoğlu İletişim)
- Üsküdar Üniversitesi’nin düzenlediği “10. Uluslararası İletişim Günleri” başlamış. Bugün de devam eden etkinlikte ulusal ve uluslararası üniversitelerinden pek çok iletişim uzmanı ve akademisyen yer alıyormuş. 56 oturumun ve bir de yuvarlak masa toplantısının yer aldığı İletişim Günleri kapsamında “Dijital Kapitalizm ve İletişim” ana temasıyla bir de sempozyum düzenlenmiş. Yeni teknolojilerin etkisini yadsıyamayacağımız günümüzde bu türden akademik faaliyetler hayatlarımızın nereye evrildiği konusunda önemli fikirler verebilir. (Mehmet Halıcı, İletişim Ofisi)
- Vaillant Türkiye, Doğa Derneği ile iş birliği yapmış ve “Küçük Akbabaları Koruma Projesi”ni hayata geçirmiş. Bu kapsamda bir yandan Çoban Ağı ile irtibat hâlinde gözlem çalışmaları sürdürülürken, diğer yandan küçük akbaba neslinin geniş kitlelerce tanınmasına yönelik etkinlikler planlanıyormuş. Yalan söyleyecek değiliz; her hayvanın ekosistemde bir yeri olduğunu bilsek de küçük akbabaların önemini de bu konuda özel bir çaba ihtiyacının olduğunu bilmiyorduk… (Cemre Çınar, Mese)