Yerli yatırımcılar! Nereye?
01 Haziran 2019 - Z Raporu
Ekonomimizin 2018 yılı 13 Ağustos’undan bu yana sıkıntıya sokulmaya çalışılması sonucu ortaya çıkan tablo herkesin malumudur. Bu sıkıntıları aşmak için başta Hazine ve Maliye Bakanlığı olmak üzere tüm bakanlıklar ve devlet kurumları çalışıyor. Teşvikler, planlar, paketler hazırlayarak piyasalara denge getirmeye uğraşıyorlar. Ekonomimizi canlı tutmak bir yana hak ettiği yere gelmesi için herkesi harekete geçirmek için çaba harcıyorlar.
Bu ‘herkes’ öyle bir kelimeyle geçiştirebileceğimiz türden değil. Bu işler de sadece devletin çalışmasıyla olmuyor. Geçmişte şahit olduk… Yeri geldiği zaman sade vatandaşın bile ‘kemer sıkması’ istenebiliyor. Hele de ülkece onurlu bir duruş sergilemeye, millî bağımsızlığınızı korumaya ve egemen güçler karşısında ‘haddinizi aşmaya’ kararlıysanız hemen bir bedel ödetiyorlar insanınıza… Eğer doğru anlatılırsa ve eğer devlet kendi kemerlerini sıkma konusunda da dirayet gösterirse, vatandaş bu durumlarda çağrıya uymayı görev biliyor. Öyle olmadı mı?
Peki sürekli ağlayan koca koca şirket patronlarına, iş insanlarına ne oluyor?
Yıllarca devletten, devletin aracılığıyla bankalardan aldıkları teşvikleri, kredileri, ödeme kolaylıklarını, vergi indirimlerini unutmuş, elini taşın altına koyma vakti geldiğinde, tabiri amiyaneyle, toz olmuş gibiler…
Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV), Türkiye’den yurt dışına giden (ODI) ve yurt dışından Türkiye’ye gelen (FDI) doğrudan yatırımlarla ilgili bir çalışma yayınlamış.
Türkiye’nin yatırım ortamının bir göstergesi olarak ele alınabilecek bu çalışmaya göre, ülkemize yurt dışından gelen doğrudan yatırımlar 11,1 milyar dolarmış. Bizim yurt dışında yaptığımız doğrudan yatırımlarsa 3,6 milyar dolar. İşte bu ikisinin birbirine oranı (ODI/FDI) sonucu %32,4.
Çok ihtiyaçları varmış gibi Batılı ülkelere yapılan bu boyutlardaki yatırımın kendi ülkemize yapılmamasını anlamakta güçlük çekiyoruz.
Yatırımcıların kararlarını etkileyen unsurlardan biri, derecelendirme kuruluşlarının ülkeler ve o ülkelerdeki finans kuruluşları hakkında verdiği kredi notları…
Moody’s Invester Service, Fitch Ratings, Standard & Poor’s gibi sadece finans kuruluşu olarak değil, yaptıkları manipülasyonlarla da ünlü kuruluşların verdiği notlar…
Hani şu ‘pekiyi’ notu verdikleri Lehman Brothers beş gün sonra iflas etmişti de devasa bir ‘mortgage’ krizi patlak vermişti.
Hani Asya krizine, Arjantin krizine, 2001 yılındaki Enron krizine ve 2004-2007 yılları arasında ekonomistlerin tabiriyle, “toksik finans ürünlerine” fazladan kredi notu vererek 2008 krizine neden olmakla suçlanmışlardı.
Hani, Moody’s’in eski patronu, müşterilerin istediği notları analistlerine zorla verdirdiklerini bir bir anlatmıştı…
Hani, 2016 yılında Brezilya’yı yatırım yapılabilir seviyenin altında göstermişlerdi de ülkedeki borsa endeksi bu nota rağmen yüzde 36 yükselmişti… Hani, Rusya ve Suudi Arabistan’la da benzer şekilde ‘oynamaya’ kalkmışlardı…
İşte bu derecelendirme şirketleri, bütün bu kirli geçmişlerine rağmen yatırımcılar üzerinde hâlâ belli bir etkiye sahipler. Hem Türkiye’nin hem de 25 bankamızın notunu da 13 Temmuz 2018’den itibaren düşürme eğilimindeler…
Fitch, Türkiye’nin not görünümünün negatif olmasının nedenleri arasında “ekonomik dengelenmeye ilişkin çok yönlü riskler, küresel finansal koşullar, ulusal ve jeopolitik riskler” i saymış. Bu risklerin üçte ikisini kendilerinin yarattığı gözden kaçırılmamalı.
Yatırımlar, derecelendirmeler, hatta bölgesel çatışma ve riskler bir sarmal biçiminde ilerliyor. Hepsi birbirini, sonunda da ekonomimizi etkiliyor.
Bu sarmaldan çıkmanın en iyi yöntemi, kendi yolumuzu çizmektir. Kendi ülkemize yatırım yapmak, kendi insanımızla iş birliğine gitmektir. Bu yolda adım atan iş insanlarımızı da bu arada yürekten kutlamayı ihmal etmeyelim…
Yıllardır ‘millî ve yerli’ vurgusuyla anlatılmak istenen işte tam da budur. Ekonomik bağımsızlık olmadan millî bağımsızlık yalnızca bir hayal, hatta koca bir yalandır.
Bu ‘herkes’ öyle bir kelimeyle geçiştirebileceğimiz türden değil. Bu işler de sadece devletin çalışmasıyla olmuyor. Geçmişte şahit olduk… Yeri geldiği zaman sade vatandaşın bile ‘kemer sıkması’ istenebiliyor. Hele de ülkece onurlu bir duruş sergilemeye, millî bağımsızlığınızı korumaya ve egemen güçler karşısında ‘haddinizi aşmaya’ kararlıysanız hemen bir bedel ödetiyorlar insanınıza… Eğer doğru anlatılırsa ve eğer devlet kendi kemerlerini sıkma konusunda da dirayet gösterirse, vatandaş bu durumlarda çağrıya uymayı görev biliyor. Öyle olmadı mı?
Peki sürekli ağlayan koca koca şirket patronlarına, iş insanlarına ne oluyor?
Yıllarca devletten, devletin aracılığıyla bankalardan aldıkları teşvikleri, kredileri, ödeme kolaylıklarını, vergi indirimlerini unutmuş, elini taşın altına koyma vakti geldiğinde, tabiri amiyaneyle, toz olmuş gibiler…
Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV), Türkiye’den yurt dışına giden (ODI) ve yurt dışından Türkiye’ye gelen (FDI) doğrudan yatırımlarla ilgili bir çalışma yayınlamış.
Türkiye’nin yatırım ortamının bir göstergesi olarak ele alınabilecek bu çalışmaya göre, ülkemize yurt dışından gelen doğrudan yatırımlar 11,1 milyar dolarmış. Bizim yurt dışında yaptığımız doğrudan yatırımlarsa 3,6 milyar dolar. İşte bu ikisinin birbirine oranı (ODI/FDI) sonucu %32,4.
Çok ihtiyaçları varmış gibi Batılı ülkelere yapılan bu boyutlardaki yatırımın kendi ülkemize yapılmamasını anlamakta güçlük çekiyoruz.
Yatırımcıların kararlarını etkileyen unsurlardan biri, derecelendirme kuruluşlarının ülkeler ve o ülkelerdeki finans kuruluşları hakkında verdiği kredi notları…
Moody’s Invester Service, Fitch Ratings, Standard & Poor’s gibi sadece finans kuruluşu olarak değil, yaptıkları manipülasyonlarla da ünlü kuruluşların verdiği notlar…
Hani şu ‘pekiyi’ notu verdikleri Lehman Brothers beş gün sonra iflas etmişti de devasa bir ‘mortgage’ krizi patlak vermişti.
Hani Asya krizine, Arjantin krizine, 2001 yılındaki Enron krizine ve 2004-2007 yılları arasında ekonomistlerin tabiriyle, “toksik finans ürünlerine” fazladan kredi notu vererek 2008 krizine neden olmakla suçlanmışlardı.
Hani, Moody’s’in eski patronu, müşterilerin istediği notları analistlerine zorla verdirdiklerini bir bir anlatmıştı…
Hani, 2016 yılında Brezilya’yı yatırım yapılabilir seviyenin altında göstermişlerdi de ülkedeki borsa endeksi bu nota rağmen yüzde 36 yükselmişti… Hani, Rusya ve Suudi Arabistan’la da benzer şekilde ‘oynamaya’ kalkmışlardı…
İşte bu derecelendirme şirketleri, bütün bu kirli geçmişlerine rağmen yatırımcılar üzerinde hâlâ belli bir etkiye sahipler. Hem Türkiye’nin hem de 25 bankamızın notunu da 13 Temmuz 2018’den itibaren düşürme eğilimindeler…
Fitch, Türkiye’nin not görünümünün negatif olmasının nedenleri arasında “ekonomik dengelenmeye ilişkin çok yönlü riskler, küresel finansal koşullar, ulusal ve jeopolitik riskler” i saymış. Bu risklerin üçte ikisini kendilerinin yarattığı gözden kaçırılmamalı.
Yatırımlar, derecelendirmeler, hatta bölgesel çatışma ve riskler bir sarmal biçiminde ilerliyor. Hepsi birbirini, sonunda da ekonomimizi etkiliyor.
Bu sarmaldan çıkmanın en iyi yöntemi, kendi yolumuzu çizmektir. Kendi ülkemize yatırım yapmak, kendi insanımızla iş birliğine gitmektir. Bu yolda adım atan iş insanlarımızı da bu arada yürekten kutlamayı ihmal etmeyelim…
Yıllardır ‘millî ve yerli’ vurgusuyla anlatılmak istenen işte tam da budur. Ekonomik bağımsızlık olmadan millî bağımsızlık yalnızca bir hayal, hatta koca bir yalandır.