Yoksa biz kerizmiyiz?
10 EKİM 2007
Dünkü gazetelerde yer alan bir mahkeme kararı İstanbul adına hayli ilginç ipuçları veriyordu. Konu, Baran kardeşlerin İstanbul Boğazı’ndaki yalılarının bir türlü paylaşılamaması idi. Mahkeme bilirkişiye de başvurarak açık artırmaya çıkılacak fiyatı belirlemişti: 80 Milyon YTL...
Diyeceksiniz ki, “Ne olmuş yani? Sana ne?”...
Şöyle de devam edebilirsiniz:”Zenginin parası züğürdün çenesini yorarmış. Milletin milyonlarından sana ne? Her kör satıcının bir kör alıcısı mutlaka vardır”
Tamamen haklısınız. Benim derdim yalı ile değil. İstanbul’daki gayrimenkul fiyatlarıyla... Hafta sonu bizi Milano yakınlarındaki Como’ya götürdüler. Hani bayanlar nezdinde hiçbir zaman kazanma şansım olmayan azılı rakibim George Clooney’in kendine mesken tuttuğu yer. Bütün şöhretler ve zenginler orada. Yiyip içmedik, üşenmedik yeni deyimiyle ‘real estate’ fiyatlarına baktık. En pahalısı 2-3 milyon Dolar... Makul bir şey; 500 m2 civarında,
17 dönüm bahçesiyle 800 bin Euro.
Bizim boğazla karşılaştırıldığında dünyadaki marka değeri çok daha yüksek olan Como’da gayrimenkul fiyatları neden bizdeki benzerinden en az 10 kat daha ucuz? Biz keriz miyiz yoksa, diye düşünmeden edemedim doğrusu...
Nasıl şeyh uçmaz müritleri onu uçururmuş; aynı şekilde Türkiye’de fiyatlar uçmuyor, yerli alıcılar onu uçuruyor... Çünkü Como’nun tam tersine bizde Boğaz’a yabancıların değil yerlilerin hücumu var...
Son umudumu da Akpınar götürdü
Allah razı olsun Metin Akpınar’dan. Biz yıllardır söylüyoruz. O yeni çıkardı ağzından baklayı. Demiş ki: “CHP’leyle artık bir şey olmaz!”
Kapanmasına gönlü el vermemiş yine de, Atatürk’ün partisi olarak bir köşede durmasına itirazı yok...
Akpınar’ın bu sözleri, tam da Başkan Baykal’ın son canlı TV yayınında içini döktüğünün ertesi günü yayınlandı. Yani Metin Bey o muhteşem CHP eleştirisini yaparken Baykal’ın son dile getirdiği vecizelerden haberdar değildi.
Hani referanduma karşı çıkma gerekçelerinden. ‘Halka gitmeyi’ plebicit olarak küçümsemesinden. AK Parti politikalarını eleştirmenin dışında farklı tek bir politik çözümlemeyi ortaya koyamayışından.
Baba yadigârı CHP’den ‘umut’ adına son kırıntıları da Metin Akpınar aldı götürdü... Bir şans var mı? Var!.. Baykal’ın kendisi söyledi: ‘Kurultay’a kadar aday olmam. Partililer isterse, ancak o zaman yine gelirim’ demeye getirdi.
İşte şans bu! Kurultaya kadar partinin farklı bir üst yönetim oluşturması. Oysa kimsenin pek umudu yok. Çünkü “Parti içi muhalefeti öğütme mekanizması hızla çalışacak, Kurultay’a kadar gerekli temizlik yapılacaktır” diyorlar.
Partiler de ülkeler gibi hak ettikleri yönetimlerle idare ediliyorlar, ya.
Kaddafi’nin demokrasi düşmanlığı temelsiz değil
Dünkü gazetelerde vardı: Libya lideri Kaddafi “Demokrasi halkı eşek yerine koymaktır. Bir partiden diğerine iktidarın sürekli değişmesinden söz ediyorlar. Bu ne anlama geliyor? Bu, eşek gibi halka binilmesi anlamına geliyor” açıklamasında bulunmuş.
Halit Refiğ dostumuzun yıllardır anlatmak istediğini Libya lideri Muammer Kaddafi eciş bücüş bir dille de olsa, deyivermiş... Refiğ, NPQ (New Perspectives Quarterly) Türkiye dergisinde tarihe geçecek bir analiz yapmış, temeli köleci topluma dayanan demokrasinin zaman içinde insan onuruna nasıl da ters bir şekilde kullanılır hale geldiğini anlatmıştı. (Bkz. NPQ, Cilt 3, Sayı 1, Yıl 2001, Sf.48)
Refiğ usta, Kaddafi kadar vahşice ifade etmemişti tabii diyeceğini. Meseleyi köleliği savunan Platon’dan alıp ABD’nin bugününe, Huntington tezlerine kadar getirmek, hem de klasik demokrasi anlayışını ciddi temellere dayanarak eleştirmek, her babayiğidin harcı değildir.
Şiddetle tavsiye ediyorum. NPQ Türkiye’nin web sitesinde arşive girip, “Cilt 3 Sayı 1 Yıl 2001”i seçtiğinizde Halit Bey’in sözünü ettiğim yazısını bulacaksınız, mutlaka okuyun. Muammer Kaddafi’nin işkembeden, kendi işine geldiği gibi salladığı fikirlerin, ete kemiğe bürünmüş hali ilginizi çekebilir...
Diyeceksiniz ki, “Ne olmuş yani? Sana ne?”...
Şöyle de devam edebilirsiniz:”Zenginin parası züğürdün çenesini yorarmış. Milletin milyonlarından sana ne? Her kör satıcının bir kör alıcısı mutlaka vardır”
Tamamen haklısınız. Benim derdim yalı ile değil. İstanbul’daki gayrimenkul fiyatlarıyla... Hafta sonu bizi Milano yakınlarındaki Como’ya götürdüler. Hani bayanlar nezdinde hiçbir zaman kazanma şansım olmayan azılı rakibim George Clooney’in kendine mesken tuttuğu yer. Bütün şöhretler ve zenginler orada. Yiyip içmedik, üşenmedik yeni deyimiyle ‘real estate’ fiyatlarına baktık. En pahalısı 2-3 milyon Dolar... Makul bir şey; 500 m2 civarında,
17 dönüm bahçesiyle 800 bin Euro.
Bizim boğazla karşılaştırıldığında dünyadaki marka değeri çok daha yüksek olan Como’da gayrimenkul fiyatları neden bizdeki benzerinden en az 10 kat daha ucuz? Biz keriz miyiz yoksa, diye düşünmeden edemedim doğrusu...
Nasıl şeyh uçmaz müritleri onu uçururmuş; aynı şekilde Türkiye’de fiyatlar uçmuyor, yerli alıcılar onu uçuruyor... Çünkü Como’nun tam tersine bizde Boğaz’a yabancıların değil yerlilerin hücumu var...
Son umudumu da Akpınar götürdü
Allah razı olsun Metin Akpınar’dan. Biz yıllardır söylüyoruz. O yeni çıkardı ağzından baklayı. Demiş ki: “CHP’leyle artık bir şey olmaz!”
Kapanmasına gönlü el vermemiş yine de, Atatürk’ün partisi olarak bir köşede durmasına itirazı yok...
Akpınar’ın bu sözleri, tam da Başkan Baykal’ın son canlı TV yayınında içini döktüğünün ertesi günü yayınlandı. Yani Metin Bey o muhteşem CHP eleştirisini yaparken Baykal’ın son dile getirdiği vecizelerden haberdar değildi.
Hani referanduma karşı çıkma gerekçelerinden. ‘Halka gitmeyi’ plebicit olarak küçümsemesinden. AK Parti politikalarını eleştirmenin dışında farklı tek bir politik çözümlemeyi ortaya koyamayışından.
Baba yadigârı CHP’den ‘umut’ adına son kırıntıları da Metin Akpınar aldı götürdü... Bir şans var mı? Var!.. Baykal’ın kendisi söyledi: ‘Kurultay’a kadar aday olmam. Partililer isterse, ancak o zaman yine gelirim’ demeye getirdi.
İşte şans bu! Kurultaya kadar partinin farklı bir üst yönetim oluşturması. Oysa kimsenin pek umudu yok. Çünkü “Parti içi muhalefeti öğütme mekanizması hızla çalışacak, Kurultay’a kadar gerekli temizlik yapılacaktır” diyorlar.
Partiler de ülkeler gibi hak ettikleri yönetimlerle idare ediliyorlar, ya.
Kaddafi’nin demokrasi düşmanlığı temelsiz değil
Dünkü gazetelerde vardı: Libya lideri Kaddafi “Demokrasi halkı eşek yerine koymaktır. Bir partiden diğerine iktidarın sürekli değişmesinden söz ediyorlar. Bu ne anlama geliyor? Bu, eşek gibi halka binilmesi anlamına geliyor” açıklamasında bulunmuş.
Halit Refiğ dostumuzun yıllardır anlatmak istediğini Libya lideri Muammer Kaddafi eciş bücüş bir dille de olsa, deyivermiş... Refiğ, NPQ (New Perspectives Quarterly) Türkiye dergisinde tarihe geçecek bir analiz yapmış, temeli köleci topluma dayanan demokrasinin zaman içinde insan onuruna nasıl da ters bir şekilde kullanılır hale geldiğini anlatmıştı. (Bkz. NPQ, Cilt 3, Sayı 1, Yıl 2001, Sf.48)
Refiğ usta, Kaddafi kadar vahşice ifade etmemişti tabii diyeceğini. Meseleyi köleliği savunan Platon’dan alıp ABD’nin bugününe, Huntington tezlerine kadar getirmek, hem de klasik demokrasi anlayışını ciddi temellere dayanarak eleştirmek, her babayiğidin harcı değildir.
Şiddetle tavsiye ediyorum. NPQ Türkiye’nin web sitesinde arşive girip, “Cilt 3 Sayı 1 Yıl 2001”i seçtiğinizde Halit Bey’in sözünü ettiğim yazısını bulacaksınız, mutlaka okuyun. Muammer Kaddafi’nin işkembeden, kendi işine geldiği gibi salladığı fikirlerin, ete kemiğe bürünmüş hali ilginizi çekebilir...