Yoksa, Fransızlar da mı ‘bidon kafalı’?
25 NİSAN 2012
Fransız halkının faşist olduğuna, hadi biraz yumuşatalım bu kadar aşırı sağa prim verebileceğine ve de Sarkozy gibi birinin peşinden gidebileceğine inanmak ne kadar zor… Hele de benim kuşağım için… Biz ‘Bidon kafalı Fransızlar’ deyip geçemiyoruz…
Oysa sübjektivizm bir kenara bırakabilir, manzaraya biraz uzaktan bakılabilirse belki durum daha bir netlik kazanabilir… O Fransa ki 1870 Paris komününü yaşamış. İkinci dünya savaşında destan yaratan direnişçileriyle faşizmle savaşmış, kelle vermiş, kelle almış, sol düşüncenin ruhunu, aklını, fikrini yaşatan ve yansıtan onca sanatçı, edebiyatçı siyaset adamı ortaya çıkarmış… Siz şu Pazar akşamı ortaya çıkan duruma bakın: Hollande’ın başını çektiği ve Sosyalist (%28.6), Komünist (%11.1) ve çevreci Ekoloji (%2,3) Partilerinden oluşan Sol Birlik cephesi yaklaşık %42-43 bandında bir oy potansiyeli oluştururken, Sarkozy (27,2), Le Pen (17,9), Bayrou’dan (9,1) oluşan Sağ Birlik ise %54-55 bandında… (Reuters)
Çok büyük sürpriz olmazsa Merkel’in açık destek verdiği Sarkozy yine başkan olacak gibi. Yazık… Bu tabloya Berlesconi çok yakışıyordu. O da resme girebileymiş, hep birlikte başlattıkları “Avrupa’nın içine nasıl edilir” traji-komedisi devam edilebilirmiş.
Türkiye aydınları yine karpuz durumunda… Ortadan ikiye ayrılmışlar… Sarkozy – Le Pen cephesinin toplamı %45’e ulaşmışken, Marine Le Pen aşırı sağ adına rekorlar kırarken, “Komünistler %10.8 ile kendi tarihlerindeki en yüksek oyu aldılar” şeklinde yorumlar yapmıyorlar mı, bayılıyorum. Hele de dünyada canlılık tehdit altındayken, küresel ısınma ve iklim değişikliği felaketi geri dönülemez noktalara doğru tırmanırken Fransa gibi bir ülkede ‘çevreci’ partinin %2 alması, akıllara zarar gibi görünebilir…
Bir zamanlar Avrupa’da iktidarda görmeye alıştığımız sosyal demokrasinin içine düştüğü sefaleti, ortaya hiçbir yeni fikir koyamayışını ve Hollande’ın bizim Kılıçdaroğlu’na ne kadar benzediğini merak ediyorsanız, Hollande’ı daha çok bir ‘muhasebeciye’ benzeten ünlü gazeteci ve yazar Chris Hedges’in makalesini okumalısınız. (http://dandelionsalad.wordpress.com/2012/04/23/the-globalization-of-hollow-politics-by-chris-hedges)... Bu arada Hedges’in Wiki’den bir de özgeçmişine göz atmakta yarar olabilir…
Özetle; Fransa’daki seçim sonuçlarını, ‘sürpriz’ diye niteleyip Marine Le Pen’in büyük başarısı olarak tarihe not düşmektense, acaba sosyal demokratların ‘bir başarısızlıkları daha’ diye tespitte bulunmak ve Türkiye için de dersler çıkarıp bir an önce çözüm yolları aramaya başlamak daha mı akıllıca olurdu?
Bizim ‘Büyük Fikir – Büyük Lider – Büyük Teşkilat’ üçlemesi şeklindeki önerimizi yabana atmayın sakın…
Ekonomik değil kültürel bir veri
Kavaklıdere Şarapları Murahhas Azası Ali Basman’ın dün bizim gazetede Doruk Çakar’a yaptığı açıklamadan öğrendiğimize göre Türkiye üzüm üretiminde dünya beşincisi imiş ve bu üretimin sadece yüzde üçünü şarapçılıkta kullanıyormuşuz.
Türkiye’de bir fikir, hizmet ya da ürün sunarak muhataplarıyla buluşmak isteyen kim varsa, herkes için ‘kulaklara küpe’ olabilecek önemde muhteşem bir veridir Sayın Ali Basman’ın açıkladığı bu garip bilgi. Evet, isteseniz de istemeseniz de, yakınsanız da şükretseniz de bizim insanlarımızın ortak ruhi şekillenmesini belirleyen kültür ve değerler atmosferi, modernizmi Batı ülkelerinin yürüdüğü yollardan adım adım takip etmediğinden, Fransızlar gibi şarap da içmez, onların anladığı laiklik anlayışının uzağından da yakınından da geçmez.
Mehmet Altan’ın önceki akşam Mehtap TV ekranlarında ifade ettiği gibi ‘İsveç halkından daha geri bir halk olduğumuzu düşünmüyorum’ ifadesinde anlamını bulan ‘demokrasiye uygun yönetilme talebi’nin bir ‘temenni, hüsnü kuruntu’ (wishful thinking) olmaktan ileriye gidebilmesi için, öncelikle ‘usul hakkında’ konuşmak lazım. ‘Kıyaslamalar’ risklidir. ‘İsveç’ örneğini verdiğinizde örneğin ‘Danimarkalılar’ı hor gören halkından taze izlenimlerle dönen birinin “Hadi canım geçiniz!’’ nidasıyla karşılaşabilir ve bu türden çatallanarak uzayan kıyaslamalarla da bir arpa boyu yol gidilemeyebilir.
Biz başkalarının yanı sıra asıl kendimizi ne kadar tanıyoruz ki?
Sen tut üzüm üretiminde dünya beşincisi ol ve ürettiğinin sadece yüzde 3’üyle şarapçılık yap! Salyangoza itibar edilmediğini bilirdik ama şarabın da hemen ardından geldiğini düşünmemiştim açıkçası...
Oysa sübjektivizm bir kenara bırakabilir, manzaraya biraz uzaktan bakılabilirse belki durum daha bir netlik kazanabilir… O Fransa ki 1870 Paris komününü yaşamış. İkinci dünya savaşında destan yaratan direnişçileriyle faşizmle savaşmış, kelle vermiş, kelle almış, sol düşüncenin ruhunu, aklını, fikrini yaşatan ve yansıtan onca sanatçı, edebiyatçı siyaset adamı ortaya çıkarmış… Siz şu Pazar akşamı ortaya çıkan duruma bakın: Hollande’ın başını çektiği ve Sosyalist (%28.6), Komünist (%11.1) ve çevreci Ekoloji (%2,3) Partilerinden oluşan Sol Birlik cephesi yaklaşık %42-43 bandında bir oy potansiyeli oluştururken, Sarkozy (27,2), Le Pen (17,9), Bayrou’dan (9,1) oluşan Sağ Birlik ise %54-55 bandında… (Reuters)
Çok büyük sürpriz olmazsa Merkel’in açık destek verdiği Sarkozy yine başkan olacak gibi. Yazık… Bu tabloya Berlesconi çok yakışıyordu. O da resme girebileymiş, hep birlikte başlattıkları “Avrupa’nın içine nasıl edilir” traji-komedisi devam edilebilirmiş.
Türkiye aydınları yine karpuz durumunda… Ortadan ikiye ayrılmışlar… Sarkozy – Le Pen cephesinin toplamı %45’e ulaşmışken, Marine Le Pen aşırı sağ adına rekorlar kırarken, “Komünistler %10.8 ile kendi tarihlerindeki en yüksek oyu aldılar” şeklinde yorumlar yapmıyorlar mı, bayılıyorum. Hele de dünyada canlılık tehdit altındayken, küresel ısınma ve iklim değişikliği felaketi geri dönülemez noktalara doğru tırmanırken Fransa gibi bir ülkede ‘çevreci’ partinin %2 alması, akıllara zarar gibi görünebilir…
Bir zamanlar Avrupa’da iktidarda görmeye alıştığımız sosyal demokrasinin içine düştüğü sefaleti, ortaya hiçbir yeni fikir koyamayışını ve Hollande’ın bizim Kılıçdaroğlu’na ne kadar benzediğini merak ediyorsanız, Hollande’ı daha çok bir ‘muhasebeciye’ benzeten ünlü gazeteci ve yazar Chris Hedges’in makalesini okumalısınız. (http://dandelionsalad.wordpress.com/2012/04/23/the-globalization-of-hollow-politics-by-chris-hedges)... Bu arada Hedges’in Wiki’den bir de özgeçmişine göz atmakta yarar olabilir…
Özetle; Fransa’daki seçim sonuçlarını, ‘sürpriz’ diye niteleyip Marine Le Pen’in büyük başarısı olarak tarihe not düşmektense, acaba sosyal demokratların ‘bir başarısızlıkları daha’ diye tespitte bulunmak ve Türkiye için de dersler çıkarıp bir an önce çözüm yolları aramaya başlamak daha mı akıllıca olurdu?
Bizim ‘Büyük Fikir – Büyük Lider – Büyük Teşkilat’ üçlemesi şeklindeki önerimizi yabana atmayın sakın…
Ekonomik değil kültürel bir veri
Kavaklıdere Şarapları Murahhas Azası Ali Basman’ın dün bizim gazetede Doruk Çakar’a yaptığı açıklamadan öğrendiğimize göre Türkiye üzüm üretiminde dünya beşincisi imiş ve bu üretimin sadece yüzde üçünü şarapçılıkta kullanıyormuşuz.
Türkiye’de bir fikir, hizmet ya da ürün sunarak muhataplarıyla buluşmak isteyen kim varsa, herkes için ‘kulaklara küpe’ olabilecek önemde muhteşem bir veridir Sayın Ali Basman’ın açıkladığı bu garip bilgi. Evet, isteseniz de istemeseniz de, yakınsanız da şükretseniz de bizim insanlarımızın ortak ruhi şekillenmesini belirleyen kültür ve değerler atmosferi, modernizmi Batı ülkelerinin yürüdüğü yollardan adım adım takip etmediğinden, Fransızlar gibi şarap da içmez, onların anladığı laiklik anlayışının uzağından da yakınından da geçmez.
Mehmet Altan’ın önceki akşam Mehtap TV ekranlarında ifade ettiği gibi ‘İsveç halkından daha geri bir halk olduğumuzu düşünmüyorum’ ifadesinde anlamını bulan ‘demokrasiye uygun yönetilme talebi’nin bir ‘temenni, hüsnü kuruntu’ (wishful thinking) olmaktan ileriye gidebilmesi için, öncelikle ‘usul hakkında’ konuşmak lazım. ‘Kıyaslamalar’ risklidir. ‘İsveç’ örneğini verdiğinizde örneğin ‘Danimarkalılar’ı hor gören halkından taze izlenimlerle dönen birinin “Hadi canım geçiniz!’’ nidasıyla karşılaşabilir ve bu türden çatallanarak uzayan kıyaslamalarla da bir arpa boyu yol gidilemeyebilir.
Biz başkalarının yanı sıra asıl kendimizi ne kadar tanıyoruz ki?
Sen tut üzüm üretiminde dünya beşincisi ol ve ürettiğinin sadece yüzde 3’üyle şarapçılık yap! Salyangoza itibar edilmediğini bilirdik ama şarabın da hemen ardından geldiğini düşünmemiştim açıkçası...