Yumurtaları ve ‘Y Kuşağını’ anlamak gerek...
15 ARALIK 2010
Dün benim yaş günümdü… 46 doğumluyum… 1968 ve sonrasında üniversite öğrencisiydim. Yani tüm kültür ve değerleriyle tipik bir 68 kuşağı idim…
Sonra değerlerim aynı kaldı ancak kültürüm değişti… Her türlü tasalluttan kurtulmak nasip oldu… Ancak 68 ruhunun pak çok özelliği yerinde kaldı; ‘tasvir, anlama, açıklama, anlamlandırma ve yönlendirme’ zincirinin hasleti bu kuşakta hâlâ yerini korur…
Hani devlet Bahçeli’nin “Bugün Türkiye’yi yönetiyor” dediği kuşakta..
Kuşağımın pek çok üyesi gibi benim de bir şeyleri ille de yönettiğim iddia edilemez. İletişim deyimlerinde Amerika’dan ithal ‘influencer’ karşılığı ‘etkileyicler’, ya da ‘decision maker’ karşılığı garip çevirisiyle ‘karar önderi’ denen takımdan sayılabiliriz, en fazlası…
***
Dikkat edin bakın, şu 68 Kuşağı ne zaman akla gelir… Üniversitedeki gençlik ‘kıpraşmaya’ başladığında… Herhangi bir gençlik organizasyonunda ‘anarşik’ denebilecek olaylar yaşandığında…
İşin birazcık da olsa felsefi boyutuyla ilgilenen çok azdır ne hikmetse… 68 kuşaklılar nostaljik havalarda biraraya geldiklerinde de, geçmiş anılardan söz edip durmakla yetinirler… Birlikte entelektüel bir üretimde bulunduklarına rastlanmamıştır… Yatılı okul, askerlik arkadaşlıkları gibi…
Oysa TV’lerde şu savlar üzerine tartışılsa bile çok yol alınabilirdi…
1950’ler gençliği bireyin feodal aile yapısına başkaldırısının hikâyesidir. O dönemin sanatı da ona göredir. Bunların kült filmi, James Dean ve Natalie Wood’un başrollerini paylaştıkları ‘Asi Gençlik’tir mesela (Rebel Without a Cause)… Müziği Rock’n’Roll, Yıldızı Elvis Presley’dir…
1960’ların ikinci yarısından itibaren gençliğin düzene, sisteme karşı verdiği mücadele yılları başlar. Bu dönemi müziği soft ve hard Rock’tur; son şenliği Woodstock; filmi, başrollerini Peter Fonda ve Dennis Hopper’in paylaştıkları ‘Easy Rider’, star topluluğu Beatles, star yıldızı ise John Lennon’dur… (Tabii ki pek çokları vardır ve herkesin starı başkadır. Ben bizimkileri yazdım…)
***
Peki sonra?...
Sonra müthiş bir ‘apolitizasyon’… Sadece Türkiye’de mi? Hayır bütün dünyada…
1980 sonrasında gençliğin kendi kendisine yabancılaştığı, başkaldırdığı; bunalıma girdiği; tüketim çılgınlığı ile başının döndürüldüğü yıllar başlamıştır…
Ne istediğini bilmeyen, derinlik kazanamayan, bırakın bilgeliği; veriden enformasyona, oradan da bilgiye henüz geçememiş ‘kayıp kuşakların’ yılları…
Peki sonra?..
Yeni yeni kendine geliyor gençlik… “Neden?” diye sormaya başlıyor yeni yeni… Hani İngilizce alfabe Y harfinin okunuşuyla ‘Neden’ kelimesinin aynı olmasından yola çıkılarak adlandırılmış olan “Y Generation”, emekleme devresinde…
Üzerinden vahşi kapitalizmin geçtiği, helak olmuş bunalım kuşağı, küllerinden yeniden doğmaya çalışıp “Why – Neden” diyerek yeni bir gelecek tasarımını soyutlamaya çalışıyor...
Şimdi; ya bu gençliği anlamaya çalışacaksınız, ya da bu gençlik sizi önüne katıp götürecek… Bu yeni kuşak gençlik, yakında sinemasını, edebiyatını, sanatını oluşturacak… Başladı bile… Mizah dünyasına bakın… Beni bile içine almış olan Twitter’a, Facebook’a göz atın…
Yumurtaya odaklamayın işi… Ya anlayıp bir parçası olacaksınız bu devinimin, ya arkasından aval aval bakacaksınız…
Mecliste zayıf ve anında çürütülen ‘kırmızı dosyalarla’ hükümeti yıpratmaya çalışacağınıza, doğru mesaj ve söylemlerle gençliğin gelişimine önderlik etmeye çalışın…
Atatürk’ün Cumhuriyeti, silahlı kolluk kuvvetlerine, Polisimize, Silahlı Kuvvetlerimize değil de, neden gençliğe emanet ettiğini düşünmeye çalışın…
Obama’ya seçim zaferini hangi kuşak gençliğin sunduğunu araştırın…
Ve bir tek şey yapmayın: Türk gençliğini küçümsemeyin…
Sonra değerlerim aynı kaldı ancak kültürüm değişti… Her türlü tasalluttan kurtulmak nasip oldu… Ancak 68 ruhunun pak çok özelliği yerinde kaldı; ‘tasvir, anlama, açıklama, anlamlandırma ve yönlendirme’ zincirinin hasleti bu kuşakta hâlâ yerini korur…
Hani devlet Bahçeli’nin “Bugün Türkiye’yi yönetiyor” dediği kuşakta..
Kuşağımın pek çok üyesi gibi benim de bir şeyleri ille de yönettiğim iddia edilemez. İletişim deyimlerinde Amerika’dan ithal ‘influencer’ karşılığı ‘etkileyicler’, ya da ‘decision maker’ karşılığı garip çevirisiyle ‘karar önderi’ denen takımdan sayılabiliriz, en fazlası…
***
Dikkat edin bakın, şu 68 Kuşağı ne zaman akla gelir… Üniversitedeki gençlik ‘kıpraşmaya’ başladığında… Herhangi bir gençlik organizasyonunda ‘anarşik’ denebilecek olaylar yaşandığında…
İşin birazcık da olsa felsefi boyutuyla ilgilenen çok azdır ne hikmetse… 68 kuşaklılar nostaljik havalarda biraraya geldiklerinde de, geçmiş anılardan söz edip durmakla yetinirler… Birlikte entelektüel bir üretimde bulunduklarına rastlanmamıştır… Yatılı okul, askerlik arkadaşlıkları gibi…
Oysa TV’lerde şu savlar üzerine tartışılsa bile çok yol alınabilirdi…
1950’ler gençliği bireyin feodal aile yapısına başkaldırısının hikâyesidir. O dönemin sanatı da ona göredir. Bunların kült filmi, James Dean ve Natalie Wood’un başrollerini paylaştıkları ‘Asi Gençlik’tir mesela (Rebel Without a Cause)… Müziği Rock’n’Roll, Yıldızı Elvis Presley’dir…
1960’ların ikinci yarısından itibaren gençliğin düzene, sisteme karşı verdiği mücadele yılları başlar. Bu dönemi müziği soft ve hard Rock’tur; son şenliği Woodstock; filmi, başrollerini Peter Fonda ve Dennis Hopper’in paylaştıkları ‘Easy Rider’, star topluluğu Beatles, star yıldızı ise John Lennon’dur… (Tabii ki pek çokları vardır ve herkesin starı başkadır. Ben bizimkileri yazdım…)
***
Peki sonra?...
Sonra müthiş bir ‘apolitizasyon’… Sadece Türkiye’de mi? Hayır bütün dünyada…
1980 sonrasında gençliğin kendi kendisine yabancılaştığı, başkaldırdığı; bunalıma girdiği; tüketim çılgınlığı ile başının döndürüldüğü yıllar başlamıştır…
Ne istediğini bilmeyen, derinlik kazanamayan, bırakın bilgeliği; veriden enformasyona, oradan da bilgiye henüz geçememiş ‘kayıp kuşakların’ yılları…
Peki sonra?..
Yeni yeni kendine geliyor gençlik… “Neden?” diye sormaya başlıyor yeni yeni… Hani İngilizce alfabe Y harfinin okunuşuyla ‘Neden’ kelimesinin aynı olmasından yola çıkılarak adlandırılmış olan “Y Generation”, emekleme devresinde…
Üzerinden vahşi kapitalizmin geçtiği, helak olmuş bunalım kuşağı, küllerinden yeniden doğmaya çalışıp “Why – Neden” diyerek yeni bir gelecek tasarımını soyutlamaya çalışıyor...
Şimdi; ya bu gençliği anlamaya çalışacaksınız, ya da bu gençlik sizi önüne katıp götürecek… Bu yeni kuşak gençlik, yakında sinemasını, edebiyatını, sanatını oluşturacak… Başladı bile… Mizah dünyasına bakın… Beni bile içine almış olan Twitter’a, Facebook’a göz atın…
Yumurtaya odaklamayın işi… Ya anlayıp bir parçası olacaksınız bu devinimin, ya arkasından aval aval bakacaksınız…
Mecliste zayıf ve anında çürütülen ‘kırmızı dosyalarla’ hükümeti yıpratmaya çalışacağınıza, doğru mesaj ve söylemlerle gençliğin gelişimine önderlik etmeye çalışın…
Atatürk’ün Cumhuriyeti, silahlı kolluk kuvvetlerine, Polisimize, Silahlı Kuvvetlerimize değil de, neden gençliğe emanet ettiğini düşünmeye çalışın…
Obama’ya seçim zaferini hangi kuşak gençliğin sunduğunu araştırın…
Ve bir tek şey yapmayın: Türk gençliğini küçümsemeyin…