Zaman Zalimdi
09 ocak 2011
Şah İsmail, Yavuz Sultan Selim’in Çaldıran savaşında yendiği hükümdar. Safevi saltanatının kurucusu. Rahmetli İlhan Selçuk, bu sultanın hem kan dökücü, hem de Alevi – Bektaşi olmasındaki çelişkiyi merak etmiş ve ünlü Türkolog İrene Melikov’a bu işin aslı astarı nedir, diye sormuş. 2009’un Ocak ayında Fransa’da vefat eden, Bektaşi kültürü konusundaki derinlikli araştırmalarıyla tanınan ünlü Türkolog şu yanıtı vermiş:
“Zaman zalimdi.”
Bu cümle, Kanuni Sultan Süleyman’dan başlayarak tarihin tüm liderlerini anlayabilmek için de yargılayabilmek için de dönüp dönüp hatırlanması gereken altın değerinde bir ifade biçimidir. Dizide babasının düşmanı Şah İsmail gibi, tüm çelişkileriyle o zalim zamanın içinden olanca haşmetiyle geçen bir Kanuni Sultan Süleyman görünce, Taylan Biraderler’in bu işten alınlarının akıyla çıkacağına dair var olan umudum daha da pekişti. Atmosfer yaratmayı, zamanın ruhunu yansıtmayı başarmışlar. (Şu “oryantalist” sözcüğü de Saray’dan bir köşe ya da Harem’den bir kurna gören herkesin aklına ilk düşen sözcük olma özelliğini taşır hale geldi.) Kutlamak için erken değil…
2000 yılında TRT’de Harem belgeseli yayınlandı. Yönetmen Güneş Buharalı idi. Metin yazarı da kadim dostum Ülkü Karaosmanoğlu… Ülkü’ye sordum. O belgeselin danışmanları sanat tarihçisi Deniz Esemenli ve rahmetli Mualla Anhegger Eyuüpoğlu imiş… Deniz Esemenli “Muhteşem Yüzyıl”ın da danışmanlarından biri… Belli ki iş her açıdan sahiplenilmiş. Bildiklerimize uymayan sahneler görüyorsak “kurguya uysun” diye bilerek de farklı çözümler üretilir. Her ‘filmde’ olacağı gibi…
Bir saldırıdır gidiyor. Seyirci müthiş bir ilgi göstererek gereken yanıtı verdi. Ancak o seyirciyi de aşağılamayı da göze alarak devam ediyorlar. En güzel yanıtı Prof. Dr. İlber Ortaylı vermiş aslında: “Ben beğendim…” Olay da budur zaten. En üzüldüğüm açıklama ise devlet adamı duruşuna, aklına ve dünya görüşüne saygı duyduğum Sayın Bülent Arınç’tan gelmiş: “Üzüntü ve endişe içindeyim… RTÜK gerekeni yapar…”
O zaman “Midnight Express”e niye kızıyordunuz? O zaman “Hür Adam”da Atatürk’e diklenen Bediüzzaman Said Nursî betimlemesine de kızın… Ortaylı “Sinemadır bu”diyor; bitti… Harem’in 1520’den 20 yıl sonra devreye girmiş olmasını bile affediyor. Kurgudur, sinema… Dizinin başında yazdığı gibi… Yani hayal ürünü… Çok güzel bir hayal ürünü çıkmış ortaya. Müziği (Fahir Atakoğlu), kostümleri, dekoru, yaratılan atmosferi ile, sadece fragmanına bakarak diziyi yerden yere çalanlara inat Kanuni gibi ‘muhteşem’ bir ‘popüler eğlence ürünü’…
PR ajansı arayanlara tavsiye
Hani giderek demodeleşen, “Garantili haber çıkarırız abi!” söylemli PR ajansları vardır. Eğer derdiniz ‘iş anlamında iletişim yönetimi, strateji’ falan değilse, tek niyetiniz ne işe yaradığı bilinmese de ‘sadece medyada adınızın geçmesi, haberinizin çıkması’ ise, hiç düşünmeyin Mike Mitchell efendinin PR ajansını bulun ve medya ilişkileri konusunda o arkadaşlarla çalışın.
Mike Mitchell 60’ına gelmiş. Gençliğinde dublörlük falan yapmış… Gelmiş bizim Fethiye’ye yerleşmiş. İkide bir bizim gazetelerde Gladyatör ve Cesur Yürek’in ünlü oyuncusu, diye haberi çıkar. Her iki filmin en geniş ‘oyuncu kadrosunda’ bile adına rastlamak mümkün değildir oysa.
Bir tanesinde de 8 yıldır yaşadığı Fethiye’nin belediye başkanını ziyareti haberi vardı. Fethiye’de film çekecekmiş… Şu –cek –cak haberlerine oldum olası tereddütle bakmışımdır zaten… Sonuncu haber Hürriyet’in ikinci sayfasından girmeyi başarmış. Bu mürekkep payıyla oraya girmek zor iştir. Bizimki girmiş ama… Daha önce de zaman zaman Sabah’da yeralmayı da başarırdı. Bu sefer Osman Sınav’ın iki filminde birden oynayacakmış… Osman Sınav’ı aradım. “Kesinlikle tanımam. “Nereden uydurmuş anlamadım. Bir de gazetenin neden bana sormadan haberi yayınladığını anlamadım tabii…” dedi.
Mike kardeşim bunu hep yapıyor. Her seferinde de yediriyor. Hem de en büyük gazetelere… İlginç olan bu ‘durumun’ kendisi aslında; Mike kardeşim değil…
Ayıkla pirincin taşını…
Dünkü gazetelerde bir ‘Fuhuş baskını’ haberi vardı… Birinci sayfadan. Kocaman… Bir muhabbet tellalı ve şebekesi yakalanmış. Buraya kadar tamam. Helal olsun polisimize. Uzunca bir süredir yüzde 90’lar oranında sonuçlandırıyor eline aldığı işleri…
Bütün basın polis tarafından ‘mağdur’ olarak ‘alınan’ kızların fotoğraflarını ve adlarını yayınlamış… Sadece bir iki gazete hariç. Vaka analizi olarak üzerinde tartışmak yerinde olur.
Şimdi o kızların itibarı nice olur sizce… Bundan sonra istedikleri kadar yırtınsınlar. “Yahu sadece birilerinin telefon defterinde adlarımız vardı! Onun için sorguya alındık” diye çırpınsınlar… Nafile!..
Namus ve şerefleri iki paralık oldu. Bu pirincin taşını kim ayıklamalı sizce?...
“Zaman zalimdi.”
Bu cümle, Kanuni Sultan Süleyman’dan başlayarak tarihin tüm liderlerini anlayabilmek için de yargılayabilmek için de dönüp dönüp hatırlanması gereken altın değerinde bir ifade biçimidir. Dizide babasının düşmanı Şah İsmail gibi, tüm çelişkileriyle o zalim zamanın içinden olanca haşmetiyle geçen bir Kanuni Sultan Süleyman görünce, Taylan Biraderler’in bu işten alınlarının akıyla çıkacağına dair var olan umudum daha da pekişti. Atmosfer yaratmayı, zamanın ruhunu yansıtmayı başarmışlar. (Şu “oryantalist” sözcüğü de Saray’dan bir köşe ya da Harem’den bir kurna gören herkesin aklına ilk düşen sözcük olma özelliğini taşır hale geldi.) Kutlamak için erken değil…
2000 yılında TRT’de Harem belgeseli yayınlandı. Yönetmen Güneş Buharalı idi. Metin yazarı da kadim dostum Ülkü Karaosmanoğlu… Ülkü’ye sordum. O belgeselin danışmanları sanat tarihçisi Deniz Esemenli ve rahmetli Mualla Anhegger Eyuüpoğlu imiş… Deniz Esemenli “Muhteşem Yüzyıl”ın da danışmanlarından biri… Belli ki iş her açıdan sahiplenilmiş. Bildiklerimize uymayan sahneler görüyorsak “kurguya uysun” diye bilerek de farklı çözümler üretilir. Her ‘filmde’ olacağı gibi…
Bir saldırıdır gidiyor. Seyirci müthiş bir ilgi göstererek gereken yanıtı verdi. Ancak o seyirciyi de aşağılamayı da göze alarak devam ediyorlar. En güzel yanıtı Prof. Dr. İlber Ortaylı vermiş aslında: “Ben beğendim…” Olay da budur zaten. En üzüldüğüm açıklama ise devlet adamı duruşuna, aklına ve dünya görüşüne saygı duyduğum Sayın Bülent Arınç’tan gelmiş: “Üzüntü ve endişe içindeyim… RTÜK gerekeni yapar…”
O zaman “Midnight Express”e niye kızıyordunuz? O zaman “Hür Adam”da Atatürk’e diklenen Bediüzzaman Said Nursî betimlemesine de kızın… Ortaylı “Sinemadır bu”diyor; bitti… Harem’in 1520’den 20 yıl sonra devreye girmiş olmasını bile affediyor. Kurgudur, sinema… Dizinin başında yazdığı gibi… Yani hayal ürünü… Çok güzel bir hayal ürünü çıkmış ortaya. Müziği (Fahir Atakoğlu), kostümleri, dekoru, yaratılan atmosferi ile, sadece fragmanına bakarak diziyi yerden yere çalanlara inat Kanuni gibi ‘muhteşem’ bir ‘popüler eğlence ürünü’…
PR ajansı arayanlara tavsiye
Hani giderek demodeleşen, “Garantili haber çıkarırız abi!” söylemli PR ajansları vardır. Eğer derdiniz ‘iş anlamında iletişim yönetimi, strateji’ falan değilse, tek niyetiniz ne işe yaradığı bilinmese de ‘sadece medyada adınızın geçmesi, haberinizin çıkması’ ise, hiç düşünmeyin Mike Mitchell efendinin PR ajansını bulun ve medya ilişkileri konusunda o arkadaşlarla çalışın.
Mike Mitchell 60’ına gelmiş. Gençliğinde dublörlük falan yapmış… Gelmiş bizim Fethiye’ye yerleşmiş. İkide bir bizim gazetelerde Gladyatör ve Cesur Yürek’in ünlü oyuncusu, diye haberi çıkar. Her iki filmin en geniş ‘oyuncu kadrosunda’ bile adına rastlamak mümkün değildir oysa.
Bir tanesinde de 8 yıldır yaşadığı Fethiye’nin belediye başkanını ziyareti haberi vardı. Fethiye’de film çekecekmiş… Şu –cek –cak haberlerine oldum olası tereddütle bakmışımdır zaten… Sonuncu haber Hürriyet’in ikinci sayfasından girmeyi başarmış. Bu mürekkep payıyla oraya girmek zor iştir. Bizimki girmiş ama… Daha önce de zaman zaman Sabah’da yeralmayı da başarırdı. Bu sefer Osman Sınav’ın iki filminde birden oynayacakmış… Osman Sınav’ı aradım. “Kesinlikle tanımam. “Nereden uydurmuş anlamadım. Bir de gazetenin neden bana sormadan haberi yayınladığını anlamadım tabii…” dedi.
Mike kardeşim bunu hep yapıyor. Her seferinde de yediriyor. Hem de en büyük gazetelere… İlginç olan bu ‘durumun’ kendisi aslında; Mike kardeşim değil…
Ayıkla pirincin taşını…
Dünkü gazetelerde bir ‘Fuhuş baskını’ haberi vardı… Birinci sayfadan. Kocaman… Bir muhabbet tellalı ve şebekesi yakalanmış. Buraya kadar tamam. Helal olsun polisimize. Uzunca bir süredir yüzde 90’lar oranında sonuçlandırıyor eline aldığı işleri…
Bütün basın polis tarafından ‘mağdur’ olarak ‘alınan’ kızların fotoğraflarını ve adlarını yayınlamış… Sadece bir iki gazete hariç. Vaka analizi olarak üzerinde tartışmak yerinde olur.
Şimdi o kızların itibarı nice olur sizce… Bundan sonra istedikleri kadar yırtınsınlar. “Yahu sadece birilerinin telefon defterinde adlarımız vardı! Onun için sorguya alındık” diye çırpınsınlar… Nafile!..
Namus ve şerefleri iki paralık oldu. Bu pirincin taşını kim ayıklamalı sizce?...