Zeynep Hanım'a tevazu yakışır
10 Mayıs 2009 Akşam Gazetesi
Çevremde gördüğüm herkese sordum... Az, orta ve ağır entelektüeller, berberler, şoförler, şarkütericiler dahil herkese: 'Semiha Şakir Vakfı tarafından Üsküdar Karacaahmet'te yaptırılan ve cuma günü açılış töreni düzenlenen Şakirin Camii'nin mimari projesi kime aittir?'
Hepsi ağız birliği yapmış gibi bir tek isim söyledi: Mimar Zeynep Fadıllıoğlu!..
Sadece sorduğum kişiler mi ağız birliği yapmıştı? Hayır. Neredeyse tüm medya... Belli ki işin içinde bir miktar profesyonel 'medya ilişkileri yönetimi var'... Hiç itirazım yok. Tam tersine her türlü takdirin üzerinde bir yaklaşım... Yeter ki gerçekler çarpıtılmasın...
Başlıklar ve haberin veriliş biçimleri yaklaşık şöyle: 'Caminin mimarisini sosyetenin yakından tanıdığı Mimar Zeynep Fadıllıoğlu yaptı' (Yeni Şafak), 'Tarihin bilinen ilk kadın cami tasarımcısı...' (Milliyet, Vatan ve diğerleri), 'Mimar Sinan'ın izinde bir kadın ve camisi' (Sabah), 'Mimar Zeynep Modernizmi; Mimar Zeynep Fadıllıoğlu'nun inşası bütün dünyada merak uyandıran modern yapıtı Şakirin Camii, ibadete açıldı' (Taraf)...
Peki, gerçek ne? Anlaşıldığı kadarıyla gerçek şu: Caminin mimarı Zeynep Hanım değil; Mimar Hüsrev Tayla Bey... Peki, Zeynep Hanım ne yapmış? Caminin iç tasarımını...
Gerçeğe, yani hakikate, görebildiğim kadarıyla sadece birkaç gazete yaklaşmış. Vatan'da Can Ataklı açıkça belirtmiş. Milliyet ve Habertürk, Zeynep Hanım'ı caminin mimarı gibi gösterseler de hiç değilse bir köşeye Mimar Hüsrev Tayla Bey'i küçücük sıkıştırmışlar..
Ancak genel algılama (herhalde algılatılmak istenen) çok net. Zeynep Fadıllıoğlu mimari projenin yaratıcısı ve bütün bu olayın kredisini toplaması gereken kişi. Fotoğraflarıyla da başköşede... Semiha Şakir Vakfı yöneticisi ve bağışçılarından bile önde. Ayrıca Sayın Başbakanımızın eşleri Emine Erdoğan Hanımefendi'nin de iletişim boyutunda itibar ettikleri bir numaralı figür...
Büyük Halkla İlişkiler başarısı...
Mı, acaba?.. Bizce Zeynep Hanım'ın bu durumu sorgulaması lazım...
Birileri sormaz mı, 'Bu işin mimarı neden bu kadar arka plana atıldı?' diye. Sorar... Sorarsa da bu iş Fadıllıoğlu'nun itibarının aleyhine çalışır. Hem de hiç hak etmediği halde...
Zeynep Fadıllıoğlu Hanım son yıllarda bireysel marka yönetimi açısında müthiş bir 'transformasyon' (dönüşüm) geçiriyor. Yıllarca kocasının yönettiği restoranlarda, yakın çevresi dışında ne yaptığı tam olarak kestirilemeden, öylesine 'takılmış'; gece hayatında eşinin kolunda dolaşmış durmuş bir jet set figürü gibi algılandı.
Sonra yavaş yavaş o algıdan sıyrılmayı başardı. Yıllardır aldığı derinlikli ve anlamlı eğitimin hakkını vermeye, tasarım konusunda (mimari değil) adını sıkça duyurur oldu. Hatta Metin Bey'i itibar noktasında solladı gitti... Şimdilerde Metin Bey onun kolunda gece hayatında boy gösterir oldu... Bu transformasyon (marka yönetiminde buna 'yeniden konumlandırma' -repositioning- deniyor) kolay iş değildir... Yıllardır sizi 'restorancı', 'diskocu' diye bilirler; siz aslında uluslararası düzeyde bir tasarımcı olduğunuzu 'yeniden' kanıtlamaya çalışırsınız... Bu açıdan Zeynep Hanım, ayakta alkışlanmayı fazlasıyla hak ediyor...
Bu arada Sayın Fadıllıoğlu'nun varsa iletişimini yönetenleri uyarması şart.
Bir: Şahsı ile ilgili gereksiz abartı ve yanlış bilgi aktarılmasına izin vermemeli. Kendileri istemeden medya ona olan sevgisinden hata yapıyorsa da onu bizzat kendisi düzeltmeli.
İki: Bu işin mimarı Hüsrev Tayla ise; bu gerçeğin altının çizilmesini bizzat sağlamalı. Hatta gerekirse kendisinden özür dilemeli. Hayır mimar o değilse o zaman bu karışıklığa izin verilmesini engellemeli.
Üç: Tüm dünyanın önünde ceketini ilikleyip saygı ile eğildiği, Pakistan'da İslamabad Kral Faysal Camii'nin mimarı Vedat Dalokay gibi ustaların anılmasını da es geçmemeli...
Bizce o zaman Zeynep Hanım daha da yücelir...
Ferda Hanım bu lafın hesabını sormalı
Anayasa Mahkemesi Başkan Vekili Osman Paksüt demiş ki: 'Eşim Ergenekon'dan ceza alırsa boşarım'...
Ne eşine karşı bir sempatim var ne de kendisine... Her ikisi de olayların kendilerini içine çektiği krizin iletişimini ustaca yönetemediler. Ustaca yönetebilecek profesyonellerden yardım da almadılar. Alsalardı, Ferda Paksüt Hanım ne o gözlükleri takardı, ne saçlarını öyle boyatırdı; ne de bu kadar 'çok' konuşurdu...
Ancak Osman Bey'in bu son açıklaması Ferda Hanım'ın tüm iletişim hatalarını unutturdu, sildi süpürdü...
Ben mağdurun yanına geçtim hemen. Ferda Hanım'ın yani. İnsan karısını zor gününde terk eder mi? Tam tersine, Osman Bey esas Ergenekon'dan mahkum olursa Ferda Hanım'ı bağrına basmalı... Ben Ferda Hanım'ın yerinde olsam, bu lafın üzerine Anneler Günü'nü de fırsat bilip bugün terk ederim Osman Bey'i...
Allah'tan onun yerinde değilim...
Arçelik Pril'e yakışmış...
İki markanın yan yana gelerek güç birliği oluşturup birbirlerine destek vermelerine çok sık rastlanır... Bu, şöhretler arasında da geçerlidir. Marka olmayı başarmış şöhret hangi şöhretin yanında duracağına, kiminle anılacağına karar verirken çok dikkatli olmak durumundadır... Çünkü bunun için bir bedel ödemek zorunda kalabilir ve bu bedel, birlikte görüntü verdiği markanın algısı kendisinden ne kadar düşükse o kadar ağır olur...
Bu, siyaset için de geçerlidir, sanayi için de...
Markaların en çok yan yana geldikleri alan deterjan ve beyaz eşya sektörüdür... Çamaşır deterjanı + çamaşır makinesi, bulaşık deterjanı + bulaşık makinesi eşlemelerine çok sık rastlanır. Son günlerde de Arçelik ile Pril (Perfect) bir araya gelip bir reklam filminde el ele vermişler. İzlenim bu...
Pril için büyük başarı. Türkiye'nin 'Benchmark'ının, yıllardır en çok bilinen marka unvanını ülkede kimselere kaptırmayan bir 'değer'in yanında boy göstermek her babayiğidin harcı değildir...
Peki, Arçelik için durum nedir? Arçelik bu işte ciddi bir 'maddi müşevvik' (maddi teşvik edici) almış olmalı... Yoksa niçin Pril'i tercih etsin? Bu soruyu bize sorduran, Nielsen'in 15 yıldır düzenli olarak yapıp yayınladığı Markalar Araştırması'dır. Arçelik 'İlk hatırlanan markalar listesinde' 10 yıldan uzun süredir birinci sırada... Her ne kadar aynı listede Pril'e rastlanmıyorsa da yiğidi öldürelim, hakkını yemeyelim. Pril de kendi kategorisinde birinci sırada... Herhalde Arçelikçiler de böyle düşünmüş olmalı.
İnce hesaplar bunlar. Mühendislik işi... Ama önemli...
Çevremde gördüğüm herkese sordum... Az, orta ve ağır entelektüeller, berberler, şoförler, şarkütericiler dahil herkese: 'Semiha Şakir Vakfı tarafından Üsküdar Karacaahmet'te yaptırılan ve cuma günü açılış töreni düzenlenen Şakirin Camii'nin mimari projesi kime aittir?'
Hepsi ağız birliği yapmış gibi bir tek isim söyledi: Mimar Zeynep Fadıllıoğlu!..
Sadece sorduğum kişiler mi ağız birliği yapmıştı? Hayır. Neredeyse tüm medya... Belli ki işin içinde bir miktar profesyonel 'medya ilişkileri yönetimi var'... Hiç itirazım yok. Tam tersine her türlü takdirin üzerinde bir yaklaşım... Yeter ki gerçekler çarpıtılmasın...
Başlıklar ve haberin veriliş biçimleri yaklaşık şöyle: 'Caminin mimarisini sosyetenin yakından tanıdığı Mimar Zeynep Fadıllıoğlu yaptı' (Yeni Şafak), 'Tarihin bilinen ilk kadın cami tasarımcısı...' (Milliyet, Vatan ve diğerleri), 'Mimar Sinan'ın izinde bir kadın ve camisi' (Sabah), 'Mimar Zeynep Modernizmi; Mimar Zeynep Fadıllıoğlu'nun inşası bütün dünyada merak uyandıran modern yapıtı Şakirin Camii, ibadete açıldı' (Taraf)...
Peki, gerçek ne? Anlaşıldığı kadarıyla gerçek şu: Caminin mimarı Zeynep Hanım değil; Mimar Hüsrev Tayla Bey... Peki, Zeynep Hanım ne yapmış? Caminin iç tasarımını...
Gerçeğe, yani hakikate, görebildiğim kadarıyla sadece birkaç gazete yaklaşmış. Vatan'da Can Ataklı açıkça belirtmiş. Milliyet ve Habertürk, Zeynep Hanım'ı caminin mimarı gibi gösterseler de hiç değilse bir köşeye Mimar Hüsrev Tayla Bey'i küçücük sıkıştırmışlar..
Ancak genel algılama (herhalde algılatılmak istenen) çok net. Zeynep Fadıllıoğlu mimari projenin yaratıcısı ve bütün bu olayın kredisini toplaması gereken kişi. Fotoğraflarıyla da başköşede... Semiha Şakir Vakfı yöneticisi ve bağışçılarından bile önde. Ayrıca Sayın Başbakanımızın eşleri Emine Erdoğan Hanımefendi'nin de iletişim boyutunda itibar ettikleri bir numaralı figür...
Büyük Halkla İlişkiler başarısı...
Mı, acaba?.. Bizce Zeynep Hanım'ın bu durumu sorgulaması lazım...
Birileri sormaz mı, 'Bu işin mimarı neden bu kadar arka plana atıldı?' diye. Sorar... Sorarsa da bu iş Fadıllıoğlu'nun itibarının aleyhine çalışır. Hem de hiç hak etmediği halde...
Zeynep Fadıllıoğlu Hanım son yıllarda bireysel marka yönetimi açısında müthiş bir 'transformasyon' (dönüşüm) geçiriyor. Yıllarca kocasının yönettiği restoranlarda, yakın çevresi dışında ne yaptığı tam olarak kestirilemeden, öylesine 'takılmış'; gece hayatında eşinin kolunda dolaşmış durmuş bir jet set figürü gibi algılandı.
Sonra yavaş yavaş o algıdan sıyrılmayı başardı. Yıllardır aldığı derinlikli ve anlamlı eğitimin hakkını vermeye, tasarım konusunda (mimari değil) adını sıkça duyurur oldu. Hatta Metin Bey'i itibar noktasında solladı gitti... Şimdilerde Metin Bey onun kolunda gece hayatında boy gösterir oldu... Bu transformasyon (marka yönetiminde buna 'yeniden konumlandırma' -repositioning- deniyor) kolay iş değildir... Yıllardır sizi 'restorancı', 'diskocu' diye bilirler; siz aslında uluslararası düzeyde bir tasarımcı olduğunuzu 'yeniden' kanıtlamaya çalışırsınız... Bu açıdan Zeynep Hanım, ayakta alkışlanmayı fazlasıyla hak ediyor...
Bu arada Sayın Fadıllıoğlu'nun varsa iletişimini yönetenleri uyarması şart.
Bir: Şahsı ile ilgili gereksiz abartı ve yanlış bilgi aktarılmasına izin vermemeli. Kendileri istemeden medya ona olan sevgisinden hata yapıyorsa da onu bizzat kendisi düzeltmeli.
İki: Bu işin mimarı Hüsrev Tayla ise; bu gerçeğin altının çizilmesini bizzat sağlamalı. Hatta gerekirse kendisinden özür dilemeli. Hayır mimar o değilse o zaman bu karışıklığa izin verilmesini engellemeli.
Üç: Tüm dünyanın önünde ceketini ilikleyip saygı ile eğildiği, Pakistan'da İslamabad Kral Faysal Camii'nin mimarı Vedat Dalokay gibi ustaların anılmasını da es geçmemeli...
Bizce o zaman Zeynep Hanım daha da yücelir...
Ferda Hanım bu lafın hesabını sormalı
Anayasa Mahkemesi Başkan Vekili Osman Paksüt demiş ki: 'Eşim Ergenekon'dan ceza alırsa boşarım'...
Ne eşine karşı bir sempatim var ne de kendisine... Her ikisi de olayların kendilerini içine çektiği krizin iletişimini ustaca yönetemediler. Ustaca yönetebilecek profesyonellerden yardım da almadılar. Alsalardı, Ferda Paksüt Hanım ne o gözlükleri takardı, ne saçlarını öyle boyatırdı; ne de bu kadar 'çok' konuşurdu...
Ancak Osman Bey'in bu son açıklaması Ferda Hanım'ın tüm iletişim hatalarını unutturdu, sildi süpürdü...
Ben mağdurun yanına geçtim hemen. Ferda Hanım'ın yani. İnsan karısını zor gününde terk eder mi? Tam tersine, Osman Bey esas Ergenekon'dan mahkum olursa Ferda Hanım'ı bağrına basmalı... Ben Ferda Hanım'ın yerinde olsam, bu lafın üzerine Anneler Günü'nü de fırsat bilip bugün terk ederim Osman Bey'i...
Allah'tan onun yerinde değilim...
Arçelik Pril'e yakışmış...
İki markanın yan yana gelerek güç birliği oluşturup birbirlerine destek vermelerine çok sık rastlanır... Bu, şöhretler arasında da geçerlidir. Marka olmayı başarmış şöhret hangi şöhretin yanında duracağına, kiminle anılacağına karar verirken çok dikkatli olmak durumundadır... Çünkü bunun için bir bedel ödemek zorunda kalabilir ve bu bedel, birlikte görüntü verdiği markanın algısı kendisinden ne kadar düşükse o kadar ağır olur...
Bu, siyaset için de geçerlidir, sanayi için de...
Markaların en çok yan yana geldikleri alan deterjan ve beyaz eşya sektörüdür... Çamaşır deterjanı + çamaşır makinesi, bulaşık deterjanı + bulaşık makinesi eşlemelerine çok sık rastlanır. Son günlerde de Arçelik ile Pril (Perfect) bir araya gelip bir reklam filminde el ele vermişler. İzlenim bu...
Pril için büyük başarı. Türkiye'nin 'Benchmark'ının, yıllardır en çok bilinen marka unvanını ülkede kimselere kaptırmayan bir 'değer'in yanında boy göstermek her babayiğidin harcı değildir...
Peki, Arçelik için durum nedir? Arçelik bu işte ciddi bir 'maddi müşevvik' (maddi teşvik edici) almış olmalı... Yoksa niçin Pril'i tercih etsin? Bu soruyu bize sorduran, Nielsen'in 15 yıldır düzenli olarak yapıp yayınladığı Markalar Araştırması'dır. Arçelik 'İlk hatırlanan markalar listesinde' 10 yıldan uzun süredir birinci sırada... Her ne kadar aynı listede Pril'e rastlanmıyorsa da yiğidi öldürelim, hakkını yemeyelim. Pril de kendi kategorisinde birinci sırada... Herhalde Arçelikçiler de böyle düşünmüş olmalı.
İnce hesaplar bunlar. Mühendislik işi... Ama önemli...