Zorunlu hareketlerden artistik hareketlere...
14 Ekim 2017 - Yeni Şafak
Gazetemiz yazarlarından, aynı zamanda AK Parti Ankara 2. Bölge Milletvekili Sayın Aydın Ünal’ın Pazartesi günü yayınlanan yazısının başlığı şöyleydi: “Bahar temizliği başladı”…
Ünal yazısına şu paragrafla giriş yapmıştı: “7 Haziran 2015 seçimlerinde seçmen AK Parti’yi uyardı; hemen ardından gelen 1 Kasım seçimlerinde ise seçmen AK Parti’ye tekrar kredi açtı. 16 Nisan halkoylamasında da seçmen, Türkiye’ye yönelik saldırıları gördüğü mesajını vermekle birlikte, 7 Haziran benzeri bir uyarı yapmaktan da kaçınmadı.”
Bizce tarihi bir anlam taşıyan bu yazının tamamının tekraren okunmasında yarar vardır.
Siyasi iletişimin temelini oluşturan iki yaklaşımdan burada söz etmenin tam zamanı sanki… Buz pateni, aletli jimnastik, yer jimnastiği, dans yarışmaları gibi müsabakalarda puanlar iki kategori üzerinden verilir: 1. Zorunlu hareketler… 2. Artistik hareketler… Zorunlu hareketlerde en yüksek puanı almanız hiçbir şey ifade etmez. Eğer artistik hareketlerdeki yaratıcı uygulamalarla puanınızı yukarıya doğru çekmeyi başaramazsanız; dereceye girmeniz mevzubahis dahi olamaz…
Mesela bir şehrin temizliği o şehir için zorunlu hareketlerdendir. Ancak hiçbir belediye başkanı şehri temiz tuttuğu için seçim kazanamaz. Aynı şey şehir içindeki parklar, yol kenarları süslemesi, refüjlerin çiçeklenmesi için de geçerlidir. Tabii ki mükemmel bir hizmettir bunlar… Hiç şüphe yok… Artistik gibi gözükür… Ancak bunlar bile zaman içinde kanıksanır ve fabrika çıkışı (default), yani zorunlu hareketler kategorisi altında eriyip gidiverirler…
Hz. Mevlana boşuna dememiş, “Dünle beraber gitti cancağzım, Ne kadar söz varsa düne ait. Şimdi yeni şeyler söylemek lazım”… Bu düsturu, bu ruhu alıp, hiç çekinmeden olduğu gibi siyasi iletişimin merkezine koyabiliriz…
Şimdi dönüp 2002’yi hatırlamakta ve şu soruyu sormakta yarar vardır: AK Parti’yi iktidara zorunlu hareketler mi taşımıştır; yoksa artistik hareketler mi?
Farklı soralım soruyu: AK Parti’yi iktidara elle tutulur, gözle görülür vaatleri mi taşımıştır yoksa elle tutulamayan, gözle görülemeyen vaatleri mi?.. Sonra da ağırlıklı olarak, partiyi onca yıl iktidarda tutmuş olan hangisidir?
Biraz daha açalım: Asgari ücrete yapacağı zam, herkese bir ev, bir araba vaadi mi, köprüler, duble yollar, havaalanları, alt üst geçitler gibi alt yapı vaatleri mi?
Yoksa adalet, inanç özgürlüğü, bireysel yaşama kültürü alanındaki serbestlik anlayışı; bürokratik oligarşiye getirdiği eleştiri, Avrupa Birliği entegrasyonu yolunda, üye olunmasa dahi, Türkiye’ye özgü bir medeniyet projesi çerçevesinde özgün hedefler konarak oluşturulacak bir gelecek tasarımı meselesi ve tüm siyasi süreçlerde, kararlarda millet iradesine dayanıldığının sürekli altının çizilmesi mi?...
Tabii ki ikinci grupta sayılanlar… Yani ‘artistik’ hareketler…
Ancak bu zorunlu hareketlerin ihmal edilmesi anlamına gelir mi?..
Asla!..
Zorunlu hareketler ve onların iletişiminde en ufak ihmal, vahim sonuçlar doğurur.
Ancak zorunlu hareketler AK Parti’nin yumuşak karnı değildir. Tam tersine. AK Parti’nin en güçlü olduğu alan, alt yapı yatırımları ve onun iletişimidir.
Ancak Sayın Cumhurbaşkanı’nın da vurguladığı temel zaaf, üst yapı ve onun iletişimindedir. Yani zorunlu hareketlerde değil artistik hareketlerdedir… Mantıki mesajlarda değil, duygusal mesajlardadır… Elle tutulur gözle görülür hedefler bulmakta, göstermekte değil; elle tutulamayan gözle görülemeyen alanlara hakim olabilmektedir…
Bunu yıllarca başarmış olan AK Parti aynı başarıyı yineleyebilir… Yeter ki, kemikleşmiş, suplesini, esnekliğini kaybetmiş iç yapılardan kurtulsun…
Ünal yazısına şu paragrafla giriş yapmıştı: “7 Haziran 2015 seçimlerinde seçmen AK Parti’yi uyardı; hemen ardından gelen 1 Kasım seçimlerinde ise seçmen AK Parti’ye tekrar kredi açtı. 16 Nisan halkoylamasında da seçmen, Türkiye’ye yönelik saldırıları gördüğü mesajını vermekle birlikte, 7 Haziran benzeri bir uyarı yapmaktan da kaçınmadı.”
Bizce tarihi bir anlam taşıyan bu yazının tamamının tekraren okunmasında yarar vardır.
Siyasi iletişimin temelini oluşturan iki yaklaşımdan burada söz etmenin tam zamanı sanki… Buz pateni, aletli jimnastik, yer jimnastiği, dans yarışmaları gibi müsabakalarda puanlar iki kategori üzerinden verilir: 1. Zorunlu hareketler… 2. Artistik hareketler… Zorunlu hareketlerde en yüksek puanı almanız hiçbir şey ifade etmez. Eğer artistik hareketlerdeki yaratıcı uygulamalarla puanınızı yukarıya doğru çekmeyi başaramazsanız; dereceye girmeniz mevzubahis dahi olamaz…
Mesela bir şehrin temizliği o şehir için zorunlu hareketlerdendir. Ancak hiçbir belediye başkanı şehri temiz tuttuğu için seçim kazanamaz. Aynı şey şehir içindeki parklar, yol kenarları süslemesi, refüjlerin çiçeklenmesi için de geçerlidir. Tabii ki mükemmel bir hizmettir bunlar… Hiç şüphe yok… Artistik gibi gözükür… Ancak bunlar bile zaman içinde kanıksanır ve fabrika çıkışı (default), yani zorunlu hareketler kategorisi altında eriyip gidiverirler…
Hz. Mevlana boşuna dememiş, “Dünle beraber gitti cancağzım, Ne kadar söz varsa düne ait. Şimdi yeni şeyler söylemek lazım”… Bu düsturu, bu ruhu alıp, hiç çekinmeden olduğu gibi siyasi iletişimin merkezine koyabiliriz…
Şimdi dönüp 2002’yi hatırlamakta ve şu soruyu sormakta yarar vardır: AK Parti’yi iktidara zorunlu hareketler mi taşımıştır; yoksa artistik hareketler mi?
Farklı soralım soruyu: AK Parti’yi iktidara elle tutulur, gözle görülür vaatleri mi taşımıştır yoksa elle tutulamayan, gözle görülemeyen vaatleri mi?.. Sonra da ağırlıklı olarak, partiyi onca yıl iktidarda tutmuş olan hangisidir?
Biraz daha açalım: Asgari ücrete yapacağı zam, herkese bir ev, bir araba vaadi mi, köprüler, duble yollar, havaalanları, alt üst geçitler gibi alt yapı vaatleri mi?
Yoksa adalet, inanç özgürlüğü, bireysel yaşama kültürü alanındaki serbestlik anlayışı; bürokratik oligarşiye getirdiği eleştiri, Avrupa Birliği entegrasyonu yolunda, üye olunmasa dahi, Türkiye’ye özgü bir medeniyet projesi çerçevesinde özgün hedefler konarak oluşturulacak bir gelecek tasarımı meselesi ve tüm siyasi süreçlerde, kararlarda millet iradesine dayanıldığının sürekli altının çizilmesi mi?...
Tabii ki ikinci grupta sayılanlar… Yani ‘artistik’ hareketler…
Ancak bu zorunlu hareketlerin ihmal edilmesi anlamına gelir mi?..
Asla!..
Zorunlu hareketler ve onların iletişiminde en ufak ihmal, vahim sonuçlar doğurur.
Ancak zorunlu hareketler AK Parti’nin yumuşak karnı değildir. Tam tersine. AK Parti’nin en güçlü olduğu alan, alt yapı yatırımları ve onun iletişimidir.
Ancak Sayın Cumhurbaşkanı’nın da vurguladığı temel zaaf, üst yapı ve onun iletişimindedir. Yani zorunlu hareketlerde değil artistik hareketlerdedir… Mantıki mesajlarda değil, duygusal mesajlardadır… Elle tutulur gözle görülür hedefler bulmakta, göstermekte değil; elle tutulamayan gözle görülemeyen alanlara hakim olabilmektedir…
Bunu yıllarca başarmış olan AK Parti aynı başarıyı yineleyebilir… Yeter ki, kemikleşmiş, suplesini, esnekliğini kaybetmiş iç yapılardan kurtulsun…